‘Meleğin Sırları’ Özel Röportaj

06.03.2008 15:11
‘Meleğin Sırları’ Özel Röportaj

“Hollywood” bizlere ışıltılı ve görkemli bir dünyayı çağrıştırırken, ona zorluklar ve engellerle dolu mücadele yıllarını hatırlatıyor. Kolay değil tabii ki, Ankara’dan Hollywood’a gidip, Amerikalı oyuncularla, Hollywood standartlarında bir film çekebilmek.

Hollywood yapımı ilk Türk filmi” olan Broken Angel / Meleğin Sırları’nın yönetmeni Aclan Büyüktürkoğlu, filmine çocuğu gibi sahip çıkan yönetmenlerden. Hayalini gerçekleştirmiş olmanın verdiği haklı gururu ve mutluluğu gözlerinden de okunuyor, sözlerinden de…

14 Mart’ta gösterime giren “Meleğin Sırları” filmini anlatmasını istedik Aclan Büyüktürkoğlu’ndan. Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan Hollywood stüdyolarına uzanan bir ‘azmin zaferi’ hikayesi okuyacaksınız aşağıdaki satırlarda...

\"\"

 

Sinemalar.com: Neden bu filmi Hollywood’da çekmek istediniz? “Meleğin Sırları” İstanbul’da çekilseydi, ne değişirdi film için?

Aclan Büyüktürkoğlu: Bu film insanı yutan bir sistemin, her anlamda vahşi bir rekabetin, insansızlaşmanın eleştirisi. Gelişmekte olan pek çok ülkenin eşiğinde olduğu bir uçurumun habercisi. Artık dünya küçülmüş, sınırlar neredeyse ortadan kalkmış durumda. İnsanların, daha fazla para kazanmak için alet olarak kullanıldığı her sistem insanlığa karşı bir sistemdir. Bizim derdimiz yok olan, yozlaşan insani değerlerin dile getirilmesi. Filmimizin katmanlarından biri de bu. Film farklı iki kültür arasında kalan bir Türk kızının yasanmış öyküsünü anlatırken, bu yukarıda sözü edilen tehlikelere de dikkat çekiyor. Olayın gerçek hayatta ABD’de yasanmış olması en büyük çıkış noktası. Tabii ki benim Los Angeles’da yaşıyor olmam da bir etken. Eğer film İstanbul’da çekilmiş olsaydı, aynı ülkenin birbirini anlamayan insanları ile ilgili bir dert dile getirilmiş olabilirdi. Benzer noktalara dikkat çekilebilirdi. Ama bu bir kopyanın kopyasını aktarmak olurdu. En iyi örnek gerçeklerden yola çıkılan örnektir. Filmde Ebru’nun içinde bulunduğu durum tamamen bir araç olarak kullanılmaktadır.

S: Amerikan sinemasının alışık olduğumuz unsurlarını görebilecek miyiz filminizde? Başka bir deyişle, “Meleğin Sırları” bir Amerikan filmi mi, Türk filmi mi?

A.B.: Eğer Amerikan filmlerinde alışık olduğumuz unsurlardan kastınız iyi ışık, sade ama etkileyici ve güçlü oyunculuk, üstün ses efektleri ve mix, sistemli ve uyumlu bir takım çalışması, çarpıcı çekimler ve üstün kaliteli müzikler ise evet MELEĞİN SIRLARI bu standartları yakalamış ve hatta ötesine geçmistir. MELEĞİN SIRLARI, Amerika’da tüm Hollywood olanaklarıyla çekilmiş bir Türk filmidir. Yönetmeni, oyuncusu, yazarı, yapımcısı (Türk vatandaşlığına uzun yıllar önce kabul edilen Amerikalı eşim Leslie Bates Büyüktürkoğlu), çoğunluğu Türk olan yatırımcı ve sponsorlarıyla  tam anlamıyla bir Türk filmidir. Uluslararası platformda Türk filmi olarak tanıtılıp, yarışmalara ve festivallere bu sıfatla ve gururla katılacaktır. Filmin üçte biri İngilizce çekilmiştir. Ancak MELEĞİN SIRLARI  yine de Türk filmidir.

S.: Filmin senaryosunun gerçek hayatla bağlantılı bir romana dayandığını duydum…

A.B.: Olay 1984 yılında Chicago’da Ebru adlı bir genç kızın başından geçmiş. Romanla ilgili tüm bilgiler de Ebru’nun arkasında bıraktığı günlükten yola çıkılarak yazılmış. Yazar Tulay Pirlant kendi tanık olduğu olayları bu günlükteki anılarla birleştirip “Windy City – Rüzgarlı Şehir” adlı romanı yazmış.

S.: Senaryo tamamen orijinal yani. Peki “Meleğin Sırları”, dünya standartlarını yakalayan bir film olabildi mi?

A.B.: Meleğin Sırları, bütçesi ve zamanı kısıtlı olduğu halde Hollywood’un en iyi olanakları kullanılarak çekilmiş ilk Türk filmidir. Meleğin Sırları; gerek oyunculuk açısından, gerek görüntüler ve çekimler açısından büyük bütçelerle çekilmiş basarılı filmler kalitesindedir. İzleyiciler salondan her anlamda doymuş, memnun ve yoğun duygular içinde ayrılacak. Öykümüz gerçek hayattan alındığı için çekimler sırasında benim bile içimin burkulduğu anlar çok oldu. Nehir Erdoğan’ın performansı gerceğin ta kendisiydi. Cok iyi bir iş yaptı. Filmde görev alan tüm sanatçılar gerçekten üstün bir performans sergiledi. Ben dahil sette bulunan birçok teknik eleman ve oyuncunun zaman zaman gözlerinin dolduğu anlar olduğunu itiraf etmeliyim. İddia ediyorum ki, MELEĞİN SIRLARI’ndaki oyunculuk üslubu dünya standartlarında ve cok basarılı bir film oyunculuğudur. MELEĞİN SIRLARI ışığından, dekoruna, oyunculuğundan müziğine, senaryosundan afişine kadar, kendi dilini son derece basarılı bir biçimde yakalamış ve dünya standartlarini tutturmus bir Türk filmidir. Hollywood’da çekilmiş olması bir teferruattır. MELEĞİN SIRLARI dünya standartlarını yakalamış bir Türk filmidir. Bununla gurur duyuyorum.

\"\"S.: Amerika’da da gösterime girecek mi peki? Amerikan seyircisi filme ilgi gösterir mi sizce?

A.B.: Bu bir Türk filmi olduğu için öncelikle ve kesinlikle ilk olarak Türkiye\'de gösterime girdi. Daha sonra Avrupa ve Amerika’da dağıtım yapmak üzere şu anda anlaşmalı olduğumuz firma (WB) ile görüşmeler yapıp, önerilerini alacağız. Elbette ki Avrupa ve ABD’de dağıtım yapmak üzere çalışmalarımız var. ABD\'de film izleyicisi genel olarak eleştirilmeye açık, önüne konulanı değerlendirmekten ve kendini eleştirmekten memnun olan bir kitledir. Bu anlamda filmi ilgiyle izleyeceklerini tahmin ediyorum.

S.: Filmin hikayesi ve çekim özellikleri, Amerikan seyircisine de hitap ediyor mu?

A.B.: Meleğin Sırları, izleyen herkesin ilgisini çekebilmek, öyküyü net olarak anlatabilmek ve iç içe geçmiş pek çok katmanı vurgulamak amacıyla çekildi. Filmin ilerleyen katmanlarından biri ABD\'nin, tv ve sinemalarda görünmeyen yüzünü resmetmekti.  Ama bu konuda seyirciye nasıl düşünmesi gerektiğini empoze etmeye çalışmadık. Bizim derdimiz seyircinin tek taraflı düşünmesine neden olacak agit-prop tarzı bir anti- Amerikan filmi yapmak değildi. Amerika\'ya övgüler yağdırmak gibi bir derdimiz de olmadı.  Biz öyküye olabildiğince tarafsız yaklaştık. Taraf olduğumuz tek şey insan. ABD’de yaşayan insanlar farkında olmadıkları, kendi ülkelerinde yaşarken görmedikleri pek çok şeyi bu filmde görecekler. Bu anlamda film Türk seyircisine olduğu kadar, Amerika ve Avrupa seyicisine de hitap edecek.

\"\"S: Bu filmin kariyerinizde bir dönüm noktası olarak, isminizi dünya sinemasına taşıyacağını söyleyebilir miyiz?

A.B.: Bu tür bir kararı ben veremem. Ben aşık oldugum işimi en iyi şekilde yapabilmek için sistemli ve disiplinli çalışırım. Eğer sonuç basarılı ise ne ala… Hemen yeni işe koyulur, daha iyisini yapmak için çok çalışırım. Yok eğer sonuç beklendiği gibi değilse, o zaman kendimi affedip, daha iyisini yapmak için yine hararetle çalışmaya devam ederim. Film artık seyircinin filmidir ve onların takdiri yönetmenlerin geleceğini tayin eder. Burada hasılattan söz etmiyorum. Büyük hasılatlar, en büyük ve en iyi filmlerden gelmeyebilir kimi zaman.

S.: Bir Türk yönetmen ya da oyuncu için Hollywood’da kabul görmek zor olsa gerek. Nasıl bir süreçti sizin için?

A.B.: Zor ama gurur verici bir durum. Bu işi Türkiye’de Türk okul (Ankara Devlet Konservatuarı) ve kurumunda (Ankara Devlet Tiyatrosu) aldığı eğitim ve iş disiplinlerinden yola çıkarak yapmak insana gurur veriyor. Filmin öncesinde ve çekim aşamasında büyük sorunlar yaşamadık aslında. Bir iki yakışıksız saldırıya maruz kaldık ama bu tatsız durum yasal organların ve hukukçuların müdahalesiyle son buldu. Biz de alnımızın akıyla ve yara almadan filmimize odaklandık. Ama hayatın akışı içinde ve rekabet dünyasında oluyor bu tür şeyler. Sonuç olarak kötü niyetli bir iki yakışıksız girişim dışında filmimizin çekimlerini basarıyla tamamladık. Coşkuyla akan nehrin önüne kaya değil baraj koysanız, o yine denize ulaşacak bir yol bulur.  Bizim kervanımız yoluna devam ediyor. Hayat geçip gidiyor. İnsan gibi yaşamak olmalı amaç ve biz de olabildiğince bu amaca uygun bir hayat yaşamaya çalışıyoruz. Gerisi laf-i guzaf.

\"\"

 

S.: Genç sinemacılara Hollywood kapılarını zorlamalarını önerir misiniz?

A.B.: Türk ismi kesinlikle Hollywood’a girmeye devam etmeli, kapılar zorlanmalı, gerekirse bacadan girilmeli. Ancak yılmamalıyız.  Sabır en önemli nokta. Buralarda bu işler hiç de kolay değil ne yazık ki. Burada işin sırrı sabır, cesaret ve çok çalışmak. Ancak bu sayede bir çevre oluşturabilirsiniz.  Kimse sizi yaldızlı davetiyeler ve kırmızı halılarla beklemiyor açıkçası. Bir de size sonuna kadar destek olacak bir dosta ihtiyacınız var. Karşınıza çıkan her türlü zorlukta, sizi durdurmak için size karşı oynanan her türlü oyunda, hep sizin yanınızda olan bir desteğe ihtiyacınız var. Benim Türkiye’de aldığım yeterli eğitimim, sabrım, cesaretim, yeteneklerim ve bütün bunları güven içinde sunmak için mücadele etmemi sağlayan sağlam bir hayat arkadaşım var. Eşim ve MELEĞİN SIRLARI filminin yapımcısı ve senaryo yazarı Leslie Bates Büyüktürkoğlu. Birlikte çok mücadele verdik. Bir çok yakışıksız oyuna maruz kaldık. Ama çok şükür hepsinden yara almadan ve alnımızın akıyla çıktık. Sabırla ve kuvvetli bir iradeyle hedeflerimize doğru kuvvetli adımlar attık. Sonuç ortada.  Ben burada reklam filmlerinde, belgeselde, televizyon dizisinde, tiyatrolarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptım. Seslendirme bile yaptım. Hayatım Türkiye’deyken nasılsa, burada da aynen öyle devam etti. Önemli bir başka sır da, Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde aldığım ve Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sanatçı olarak pekiştirdiğim iş ahlakı ve iş disiplininin bana verdiği kararlılık ve mükemmeliyetçilik anlayışıdır. Sonuç olarak bence sadece genç olanlar değil, tüm Türk sinemacıları Hollywood kapılarını açıp, orada Türk varlığını hissettirmek için çaba sarf etmeli ve Türkiye’nin tüm dünyaya hak ettiği biçimde tanıtılması için el birliğiyle hareket etmelidir.

S.: Türk ve yabancı oyuncular arasında uyuşmazlıklar yaşandı mı?

A.B.: Hayır. En ufak bir uyumsuzluk veya uyuşmazlık yaşanmadı. Son derece rahat ve uyumlu bir ekip çalışmasıydı.

S.: Filmde Türkiye açısından öne çıkan isim Nehir Erdoğan gibi görünüyor. Neden Nehir Erdoğan’ı seçtiniz bu rol için ve sizce Nehir Erdoğan nasıl bir oyuncu?  

Nehir, ortak bir arkadaşımız Ruba Benderlioğlu tarafından bizimle tanıştırıldı.  Senaryonun ilk yazıldığı dönemde, yani üç sene önce, sessiz sedasız bir biçimde birçok genç oyuncuyla görüştük, ufak çaplı sınavlar yaptık. En uygun oyuncu Nehir Erdoğan’dı. Nehir bence Türkiye’nin yetiştirdiği en yetenekli oyunculardan biri. Oyunculuk anlamında çok geniş ve zengin bir yelpazesi var. Eminim ki yakında Hollywood’dan büyük teklifler alacak. Filmde gerçekten çok samimi, doğal ve başarılı bir çizgi tutturdu. Ben Nehir’le çok rahat çalıştım. Son derece zeki ve yönetmeninin istediklerini anlamak ve uygulamak için samimi çaba sarf eden, disiplinli bir oyuncu. Ev ödevlerini iyi yapıyor.   Bence Nehir, çok kısa bir süre içinde Türkiye’nin gurur duyduğu uluslararası sanatçılar arasındaki yerini alacak.