The Lobster'dan Önce Biraz Lanthimos Alıştırması (Kynodontas - Köpek Dişi Üzerine Düşünceler)

23.12.2015 22:52

Avrupa Sineması'nın son yıllarda çıkardığı en iyi yönetmenlerden biri hiç kuşku yok ki Yunan Yorgos Lanthimos. Daha önce çektiği başka filmleri olsa da 2009 yapımı Kynodontas filmi, arkasından senaryosuna katkıda bulunduğu Attenberg ve 2011'de yine kendi yönettiği Alpeis (Alpler) filmleriyle festival sevenlerin dikkatini fazlasıyla çekti. Son olarak 2015'te The Lobster adlı filmiyle ilk kez Yunanistan dışından, uluslararası üne sahip isimlerle çalıştı.

The Lobster'ı ne yazık ki Filmekimi'nde izleyemedim, neyseki bu hafta genel gösterime giriyor. Kısa bir süre önce Kynodontas'ı da izleme şansı buldum, daha önce de Alpeis'i izlemiştim. Şuna ikna oldum ki Lanthimos hem çekim teknikleri, hem senaryolarının fazlasıyla orijinal bir şekilde akışı, hem de cinsellik ve şiddeti olanca açıklığıyla kullanışıyla gerçekten takip edilmesi gereken bir isim. Birçok sinemaseverin çoktan bildiği bir gerçeği ben ancak farketmiş bulunuyorum.

Kynodontas kapalı mekanlarda geçiyor tıpkı Alpeis gibi. Anne, baba ve 3 çocuklarından oluşan bir aile etrafında geçiyor hikaye. Etrafı sur gibi kalın duvarlarla çevrili, şehirden uzak, izole bir yerde yaşayan, maddi sıkıntısı olmayan bir aile bu. Ancak daha filmin ilk sahnesinde tuhaf birşeylerin olduğu anlaşılıyor. Bir kasetçalardan çocuklar yeni sözcükler öğreniyorlar, ama hepsi 20'li yaşlarını geçmiş gibi görünen bu çocukların dinledikleri sözcüklerin hepsinin yalan yanlış anlamlarla beyinlerine kazındığını izliyoruz. Bu çocukların -anlaşıldığı kadarıyla- evlerinin bahçesinin ötesine hiç geçmemiş, gerçek hayatın güzellikleri veya zorluklarıyla hiç yüzleşmemiş, dünyayı hiç tanımamış, adeta prototip insanlar olduklarını kısa sürede fark edebiliyoruz. Anne-babalarının aşırı korumacı, muhafazakar oluşlarından ötürü çocukların gerçekten çocuk kaldığını, gerçek anlamda serpilemediklerini görüyoruz ve film bize çok şey sorgulatıyor.

--YAZININ GERİ KALANI FİLMLE İLGİLİ İPUÇLARI İÇEREBEİLİR (SPOILER)--

Filmde cinsellik kavramının kullanımı gerçekten dikkat çekici. Erkek çocuğun ihtiyaçlarını gidermek için babanın şirketinde çalışan bir güvenlik görevlisi düzenli olarak geliyor, ancak kız çocuklar için böyle bir zahmete girilmiyor. Ailenin çocuklarına davranışında herhangi bir ayrım sezilmiyor ancak bu tutumlarında ciddi bir ataerkillik bulunuyor. Hele ki o güvenlikçi kadını kovduktan sonra kardeşler arasında yapılan 'seçmece' bunu çok net gösteriyor.

Ama kardeşler ne buna, ne de kanıksadıkları başka bir haksızlığa isyan etme gücüne ve öngörüsüne sahip. Otorite figürü olan baba çocuklarını, kararlarını en ufak bir şekilde sorgulama ihtimalini bile akıllarına getiremeyecekleri şekilde yetiştirmiş. Bu nedenle babalarını, onun öğrettiği 'gerçekleri'  hiçbir biçimde sorgulama yetenekleri bile yok. Bir şekilde yeni duydukları bir sözcüğü anne babalarına sorduklarında aldıkları yanıt onlar için nihai oluyor.

Bu acayip ortamın dışına çıkabilmek için büyük kızın yaptıkları bile sistemin içinde kalan bir hareketle başlıyor. Evden çıkabilmek için sol -veya sağ, farketmez- köpek dişinin düşmesini belki bir ömür boyu boş yere bekleyecek olan büyük kız, gerçekten müthiş çarpıcı bir sahnede dişini kırıyor ve arabanın bagajına atlıyor. Artık evden çıkmaya, duvarın gerisinde ne olduğunu görmeye hazırdır.

Ama "dışarı çıkma" kavramı çocuklar için bir aşama bile değil, çünkü dışarıda ne olduğunu merak edemeyecek kadar evciller. Korkak demek mümkün değil, çünkü bilmedikleri birşeyden korkmaları da anlamsız. Net bir tanrı kavramı bile yok ortada, çünkü onların tanrıları babaları. Öğretilmiş çaresizliğin tam ortasındalar, ama bunun farkında değiller çünkü çaresiz olduklarının farkında değiller. Tüm görgüleri duvarların içinde kalanlarla sınırlı. Bu son derece korunaklı sığınağın içine girebilen tek dış etken, gökyüzünde gördükleri uçakların küçücük görüntüleri. Onları da oyuncak uçaklara indirgeyebilmeyi başarıyor anne ve baba.

Çocuklar anne babalarının sınırladığı bu çerçevenin dışına dair en ufak bir fikirleri olmadığından merak duyguları da gördüklerinin dışına çıkamıyor. İşte bu 'mükemmel' düzeni yıkan, güvenlik görevlisi kadının çantasında bulunan video kasetler oluyor. Kasetlerde Rocky var. Büyük kız bu yeni öğrendiklerinin ışığında herkese filmden repliklerle yanıt vermeye başlıyor. Bir de telefonun 'keşfini' unutmamak lazım. Kız telefonu çevirip hiç tanımadığı bir ses duyduğu anda anlıyor belki de 'yalnız' olmadıklarını. O anda belki de dişinin kendi kendine düşmesini bekleyemeyeceğini de anlıyor.

Bu noktada filmin bence en mantıksız yönünü de belirtmek zorundayım. Çocuklarını dış dünyadan soyutlamak için  her şeyi yapan o baba, nasıl güvenlikçi kadının çantasını eve alır, çocuklarının çantayı karıştırma ihtimalini nasıl görmez? Bana hiç mantıklı gelmedi bu. Hadi kadının kıyafetindeki "Security" yazısını bir şekilde açıklayabiliyorsun, çantasındaki objeleri merak etmesini nasıl önleyebilirsin ki? Film zaten o saç bandıyla bunun sinyallerini veriyordu açıkçası.

Filmin geneli mantıksız görünebilir birçokları için. Ama simgeleri kendi algımla yorumladığımda bana hiç öyle gelmiyor. Hepimiz birtakım duvarların arkasındayız. Bu duvar bazen aile oluyor, bazen devletler. O çocukların dinlediği kasetler varsa bizim de ana haber bültenlerimiz var. Ne kadar özgürleştiğimizi sansak da kafamızdaki özgürlük kavramı bile sadece görgü ve bilgilerimizin sınırlarını çizdiği bir hayal gücünün izlerini taşımaya mahkum oluyor. Duvarın arkasında ne olduğunu hepimiz merak ediyoruz, ama bu konudaki fikirlerimiz, duvarın içinde gördüklerimizin çeşitlemelerinden ne kadar öteye geçebilir bilemiyorum.

Bir de ailenin çocuklarını böyle bir şekilde yetiştirme isteklerini ve nedenlerini anlamaya çalışıyorum. Kesinlikle haklı tarafları var. Bu saçma düzene, dünyaya değdirmeden, gereksiz hırslara kapılmadan büyümelerine yönelik isteklerini saygıyla karşılıyorum. Ama ne yazık ki hayat bu değil, steril bir dünya yok ve olmamalı da. Herkes kendi derslerini almalı, öğrenirken kirlenmeli, kirlendikçe daha "tam" bir insan olmalı. Herkes 'kendi' olabildiği sürece o yolda gitmeli ve her şeyi tecrübe etmeli. Başkalarının tecrübeleri gerekli, ama gerekli olduğu kadar da uzak olmalı hepimize. Dünyayı kurtarmaya gerek yok, kendimizi kurtarırken başkalarının sırtına basmayacak insanlar şimdilik hepimize yetecektir.

-- SPOILER SONU--

Filmin düşündürdükleri üzerine çok daha fazlası söylenebilir. Ben bunun yerine Lanthimos'u izleyip, soyut ve absürt görünen temaların ne kadar hayatlarımızın parçası olduğunu herkese söyleyip herkesin kendi sonuçlarını çıkarmasını önermekten fazlasını yapmamam gerektiğini hissediyorum sadece.

Film bir ders alma filmi değil, çünkü anlatılan her şeyi aslında biz de biliyoruz, bilmesek de hepimiz yaşadık ama ya fark edemiyoruz ya da çoktan kanıksadık. Hepimiz belli duvarların ardında kalmaya zorlanıyoruz, sadece bize izin verilen kadarını öğreniyoruz. Daha fazlasını öğrenme cesaretini -ya da deliliğini- gösterenler ya dayak yiyor,  toplumsal dışlanmaya maruz kalıyor, açlıkla, parasızlıkla, tek başına bırakılmışlığın katlanılmaz mutsuzluğuyla terbiye edilmeye çalışılıyor. Neredeyse Bindokuzyüzseksendört'teki gibi 'rehabilitasyona' maruz kalıyorlar bazen.

Alpeis'te yaşadığımız sahte mutlulukları, kendisi için birşeyler yapmaya çalışanların başına gelenleri anlatan Lanthimos, ondan önceki Kynodontas filminde ise toplumun nasıl sürü gibi algılanıp ona göre muhatap alındığını belki absürt, ama haklı bir teşhisle ortaya koyuyor. Kör göze parmak sokmayan tüm filmler gibi, ağır, bazen sıkıcı, ama dibine kadar doğru bir anlatımla bunu başarıyor.

8/10