Ahu Türkpençe Özel Röportajı

14.10.2008 16:59
Ahu Türkpençe Özel Röportajı

Bu hafta vizyona giren “Dinle Neyden” filmini, bir grup davetli ve basın mensubu arkadaşlarımız ile birlikte, 9 Ekim Perşembe günü, Finansbank AFM Cepa sinemalarında düzenlenen Ankara Galası’nda izledik.

1798 Osmanlı-Fransız savaşının yaklaştığı günlerde, iki ülke arasında barış sağlamak umuduyla, ilerleyen hastalığına rağmen tüm siyasi ve insani ilişkilerini devreye sokan, eski Osmanlı Paşası Nuri Dede Efendi’nin gösterdiği kararlı mücadelenin konu edildiği film; yaşanan gelişmelere bizzat tanık olan genç bir Mevlevi Dervişi’nin anlatımıyla beyazperdeye aktarılıyor.

“Dinle Neyden”in yönetmen koltuğunda ise Venedik Film Festivali’nden ödüllü bir Fransız, Jacques Deschamps oturuyor. Osmanlı’ya ait unsurların, Fransız bir yönetmenin bakış açısıyla filme yansıtılması, seyircinin göz zevki açısından tatmin edici sonuçlar doğurmuş. Deschamps’ın yönetmenliğinde, Fransız estetizminden izler bulmak mümkün.

Görsel açıdan keyifli bir seyir vaad eden “Dinle Neyden”, hikayenin özüne yerleştirdiği Mevlevi felsefesi ile de, ‘insan’a dair birçok gerçeği, filmde ‘anlatıcı’ görevini üstlenen Mevlevi Dervişi Halilcan’ın sesinden öğretiler eşliğinde sunuyor seyircisine.       

İki yıldır üzerinde çalışılan “Dinle Neyden” filmi hakkında değerlendirmelerini almak için mikrofonumuzu, filmin başrol oyuncularından Ahu Türkpençe’ye uzattık ve Türk seyircisinin “Azad”, “Bir İstanbul Masalı” ve “Şöhret” gibi televizyon dizilerinden tanıdığı başarılı oyuncu ile son filmi “Dinle Neyden”den yeni dizisi “Karamel”e uzanan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.


\"\"Sinemalar.com: Öncelikle “Dinle Neyden” projesine nasıl dahil olduğunuzu merak ediyorum.

Ahu Türkpençe: Yapım şirketinden arayıp senaryoyu okumamı istediler. Sonra da beni audition’a çağırdılar. Audition’a gittiğimde, Jacques da (yönetmen) oradaydı. Ve orda çok farklı birşey yaptı Jacques. Beni çok ayrı bir havaya soktu. Oyuncusuna çok farklı bir şekilde yaklaşıyor Jacques. Motive olduktan sonra da, o rol alıp başını gidiyor...

Jacques Deschamps’ın yönetmen olarak tarzından etkilendiniz sanırım.

Evet, Jacques ile çalışmayı çok istedim ve olunca da çok sevindim. Jacques’dan çok şey öğrendim. Aslında benim projeyi kabul etmemin en önemli sebebi Jacques Dechamps.

Çok merak ettim şimdi Jacques Deschamps’ın nasıl bir tarzı olduğunu.

Hani biz hep deriz ya; “daha doğal olsun, daha minimal olsun”. Onun da ötesinde birşey yapmaya çalışıyor. Aslında tarif de edemiyorum. Bunu ancak oynarken ya da izlerken hissedebilirsiniz.

Şu ana kadar çalıştığınız diğer yönetmenlerden daha mı iyi Jacques Dechamps?

Aslında sonuç aynı. Sadece yöntemler farklı. “Daha iyi” ya da “daha kötü” gibi bir ayrım yok ortada. Farklı bir yöntem kullanıyor Jacques. Ben film boyunca hep bu yöntemi kullanarak oynadım sahnelerimi ve benim için çok özel bir deneyim oldu.

Bu yöntemi anlamak için filmi izlemek gerek. “Dinle Neyden” nasıl bir film?

Bu film, bildiğimiz sinema filmi klasmanında değil. Belgesel havası çok fazla hissediliyor. Şahsen bu filmi dışardan birisi olarak seyretseydim, benim yorumum şu olurdu: “Belgeseller böyle çekilmeli”. Yani vermek istediği bilgiyi; bir kurmaca, bir hikayenin içine yedirerek aktarmalı. Böylelikle hikayesi sayesinde sıkıcı olmayan ama aynı zamanda öğretici olan bir çalışma çıkar ortaya. İşte böyle bir film “Dinle Neyden”.

\"\"“Dinle Neyden” neler öğretiyor seyircisine?

Biliyorsunuz, “Dinle Neyden”, Mevlana’nın 800. doğum yılı münasebetiyle çekilmiş bir film.  Dolayısıyla Mevlevi felsefesi üzerine birşeyler anlatmaya çalışıyor. O yüzden, çok naif bir hikayesi var.

Size bu anlamda bir katkısı oldu mu filmin?

Ben, tiyatro ile uğraşan herkes gibi, Mevlevi felsefesi ile daha önceden de ilgileniyordum zaten. Sonuçta insanı oynuyoruz biz. İnsanı oynamak için, önce insanı bilmek gerek. İnsanı bilmek, kendini bilmekten geçiyor. Kendini bilmek, kendini aramaktan geçiyor. Dolayısıyla felsefe bizim işimizin özünde var.

Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz filmde?

Sarayda sultanın kalfasıyım ben ve tabii ki onun sağ koluyum. Dönemin getirisi itibariyle, kadın ve erkek arasında iletişim kurabilmek oldukça zor tabii. Ama ben, saraya gelen doktora aşık oluyorum. Konuşmadan ve dokunmadan,  aşkımı dile getirmeye çalışıyorum. Ancak güçlü bir karakter olduğum için, ilk adımı ben atıyorum.   

Gülnihal Kalfa’yı canlandırırken, dönemin özelliklerine bağlı kalmak gereksiniminden ötürü zorlandığınız anlar oldu mu?

Hayır, hiç zorlanmadım. Aksine keyifli ve eğlenceliydi.

\"\"Bu filmden sonra, başka bir sinema projesi var mı gündemde?

Başka bir sinema filmi var aslında ama biraz zaman alacak gibi görünüyor. Detaylarını şimdi paylaşmak için çok erken. Tekrar senaryoyu değiştiriyorlar çünkü. Ama onun dışında bir dizi filmim var.

Evet biliyorum, “Karamel” adı. Tanıtımlarını izledim. Bu sene İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen, Nadine Labaki’nin “Karamel” filmini anımsattı bana.  

Evet, haklısın. Zaten dizinin çıkış noktası o film. Ben festivalde “Karamel”i seyretmiştim. Sonra Pastel Yapım’dan beni bir dizi için aradılar. Ben de “Dizi yapmak istemiyorum, teşekkür ederim” dedim. “Peki sizin aklınızda bir proje var mı” dediler. Ben de festivalde izlediğim “Karamel”den bahsettim ve “Ondan çok iyi dizi olur, isterseniz beraber çalışabiliriz” dedim. Filmde çok güzel kadın karakterler var. Güzel işlenirse, çok hoş bir dizi olabilir gerçekten.

O zaman bekliyoruz “Karamel”i merakla.

Tanıtımları dönmeye başladı. Bakalım, inşallah başarılı olacak.  


Röportaj: Serkan Tavşanoğlu