Aşkın (500) Günü: Çünkü Ayrılık da Sevdaya Dahil…

09.10.2009 09:20

“Oğlan kıza âşık olur” ama ya bu sefer kız oğlana aşık olmazsa ne olur? Bu sorunun farklı bir cevabını bulmak için işte size anahtar bir film; “Aşkın (500) Günü”. “Romantik komedi klişelerine düşmeden bir film nasıl yapılır” sorusunun da cevaplarından birisi aynı zamanda. Çoğu aşk hikâyesindeki gibi kahramanlarımız önce ters zamanlarda karşılaşıp birbirlerinden nefret etmiyor ve bu olayların peşinden bir aşk başlamıyor. Bu kez hayatta aşkın varlığına çocukluğundan beri inanmış Tom, ofislerinde çalışmaya başlayan Summer’i ilk gördüğünde anlıyor ki hayatını geçirmek istediği kişi o. O’nu ilk gördüğü toplantıyla beraber sayacımız çalışmaya başlıyor ve “aşkın1. günü”nü görüyoruz. Ancak filmde aşkın ömrü 1’den 500’e sırayla gitmiyor. Hatta önce ayrıldıklarını öğrenerek başlıyoruz. 400 küsurlu bir günde bir bankta başlıyor hikâye, sonra da bu hale nasıl geldikleri bir ileri bir geri hareketlerle açığa çıkıyor. 33. günde mutlu bi şekilde asansöre binip asansörden indiğinde mutsuz ve 186. günde görebiliyoruz kahramanımızı. Bu geçişler gayet başarılı olmuş üstelik. Ayrıca günlerin gösterildiği grafik de aşkın şiddetine göre renk değiştiriyor. Başlangıçta ve her şey yolundayken gayet güneşli bir hava ve çiçekli bir ağaç varken işler kötüleştikçe hava griye dönüyor, ağaç ise yapraklarını döküyor. Bu bile filmin artılarından.

 

Filmin başrolündeki isimler “star” mertebesindeki isimler değil. Bu bir engel gibi görünse de filmde bir artıya dönüşüyor. Zira bu kez sevdiğiniz bir artisti değil sıradan insanların samimi hislerini izliyoruz. Tom’un aşkına ve çaresizliğine siz de onun kadar inanıyor ve yanında olmak istiyor, beraber üzülüyorsunuz. Genelde ezilen tarafın yanında olunduğundan esas kızdan yana olmayı seçmiyorsunuz. Bir nevi “Isız Adam” durumu söz konusu. Burada roller değişiyor sadece. Ancak bu filmde her şeye daha çok inanıyorsunuz.

 

Tom’un filmde yaptığı iş de gayet enteresan. Tebrik kartlarının üstündeki yazıları bulan ekipte çalışıyor. Kartların üzerine “bize inanıyorum”, “sen olmasan yapamazdım” gibi cümleleri buluyor. Sıradan görünen hayatında sıra dışı bir iş yapıyor aslında.

 

Filmin bir bölümünde perde ikiye bölünüyor ve bir tarafında “beklenti” bir tarafında “gerçek” yazıyor. Tom aynı anda merdivenleri çıkıyor ama kapı açıldığında gerçek ve beklenti arasındaki farkı yan yana izliyoruz. Bu da filmin bir başka güzel izlenesi sahnesi. Filmin içinde tanıdık şarkılar ve filmler de görüyoruz. Summer ve Tom “The Beatles”ın hangi üyesini en çok sevdiklerini tartışıyor, ikisi de “The Smiths” grubunun hayranı, “The Graduate” filminin özel bir anlamı var. Hatırlanan bu şarkılar, filmler ve gruplar sizi filme daha da çok çekiyor.

 

“Aşkın (500)” Günü” ile ilgili söylenebilecek kötü neredeyse hiç bir şey yok. Sulu zırtlak romantik komedilerden gına geldiyse işte ilacınız olacak bir film size. Yalnız şunu ekleyeyim eğer sevgilinizden yeni ayrıldıysanız ya da “aşk nerdesin bul beni” diye dolanıyorsanız film psikolojiniz üzerinde tahribat yapabilir. Bunun dışında düşünmeden alın biletlerinizi ve gerçekten keyifli bir filmin tadını çıkarın sadece.