Musallat'a Farklı Bir Bakış

10.12.2007 01:30

Çoğu zaman isimlerini anmaya bile çekiniriz. Bazen “üç harfliler” deriz tanımlamak için, bazen “iyi saatte olsunlar”... Buna rağmen en çok merak ettiğimiz konuların başında gelir “cinler”. Sinema da bu meraka kendini kaptırmış olacak ki cinni taifesinin hikâyeleri, geçtiğimiz yıllarda galasında çıkan yangınla gündeme gelen \'Büyü\' filminin ardından şimdi de “Musallat”  filmi ile beyazperdeye taşındı.

Metafizik âlem sakinleri (cinniler) yaşadığımız toplumun hemen her dönem gizli gündem maddeleri arasında yer almıştır. “Musallat” filmi işte bu noktada toplum tarafından dikkate değer bir içerik ile izleyicilerin karşısına çıktı.

Gerek Hollywood’un çekim tekniklerini, gerekse makyajlarını bu filmde görmek mümkün.  Plastik makyajlar dünyaca ünlü bir ekip olan Ben Nye imzasını taşıyor. Bütün bunlar göz önüne alınırsa  “ Musallat” Türk sinemasının korku türünde ne kadar tekâmül ettiğini gösterir bir başarı yakalamıştır diyebiliriz. Bu cihetle filmin alkışa değer bir başarı gösterdiğini söyleyebilirim.

İş tabii ki burada bitmiyor...Filmin kendi içerisinde konusunu doğrular nitelikte bahsedilen tarihi olay (hicretten hemen sonraki metafizik âlem sakinleri ve insanlar arasındaki antlaşma) bütün çabalarıma rağmen hiçbir İslami kaynakta bulunmamaktadır. Burada, ‘adı üstünde zaten film’ diye bir eleştiri yöneltebilirsiniz. Konu din temalı olduğu zaman bu bir sinema filmi bile olsa (hoş bazıları sinemayı eğlence aracı olarak görüyor) iki kere dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. 

Filmin genel izleyici yorumlarına baktığımızda, halk arasındaki söylentilerle ilintili olduğunu, gayet inandırıcı ve korkutucu bulunduğunu anlıyoruz. Bu noktada filmin dini temalı olması ve halk arasında geneli hurafe olan bir meseleyi (bir cin’in bir insan’a musallat olması) ele alması filmin konusunun sorgulanması gerektiği izlenimi de doğuruyor. 

Filmde anlatılan ve halkın genelinde gerçek olduğuna inanılan meseleler ne kadar doğru...

Cinler insanların hayatına bu denli müdahalede bulunabilir mi?(cin dostumuzun tek başına mahvetmediği insan kalmadı)

Bir cin(ateşten yaratılan) bir insanla(topraktan yaratılan) cinsel temasta bulunabilir mi?(Cin aşık olduğu nurcan’a tecavüz ediyor)

Bir cin, insan kılığına girebilir mi? (cin dostumuz, başrol Suat’ın kılığına girerek, insan şeklinde onun köyünde hayatını idame ettiriyor)

Cinler insanlardan üstün müdür? (cinlerle insanlar arasında süren mücadelede insanların hiç galip gelmediği Hacı Burhan tarafından söyleniyor)

Cinlerden korunmak için illa muskacı bulup muska yaptırıp takmak mı gerek? (Hacı Burhan, Suat öldükten sonra banyoda kendi yapmış olduğu muskanın Suat tarafından çıkartıldığını fark edince Suat’ın arkadaşına dönüp, hazırlıksız yakalanmış diyor)

Bu soruların cevapları genelde halkımızda hurafe olan bilgiler şeklinde yer almaktadır! Yukarıdaki soruların bir çoğunu bu filmi izleyenler kendi kendilerine yahut çevrelerindeki insanlara sormuşlardır. Çünkü film içeriği itibar ile izleyenleri bu tür soruları sormaya sevkediyor ve bu soruların cevapları filmde hurafelere dayalı bir şekilde veriliyor ve bir kısmı muallâkta (boşlukta) bırakılmış.

Filmden önce de buna benzer mitler kulaklarına gelen izleyicilerin, psikolojilerini alt üst etmemeleri için, bu soruların cevaplarını mutlaka doğru kaynaktan öğrenmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bana göre film bu noktada sorgulanmaya açık ve senaryosu enine boyuna tartışılmalı.  Konusu halk arasında yaygın ve istismarlara açık bir filme bu noktadan  film diyerek masumane bir açıdan bakılmamalıdır.

Ne hikmetse halk arasında genel olan bir kanıya göre cinler bazı kadınlardan(insan) hoşlandıkları zaman onlara musallat olabiliyor ve tecavüz edebiliyorlar. (filmin aynı zamanda konusu) Hâlbuki cinlerde insanlar gibi iki cinse ayrılıyor. onlarında kadınları, erkekleri var. Bugüne kadar bir kadın cin’in, bir erkeğe (insan) musallat olduğunu duydunuz mu? veya tecavüz ettiğini?   

Film senaryosu itibariyle halk arasında yer alan hurafe bilgileri doğrular mahiyette olması ile büyük yanlış içerisine düşmüştür. Filmin senaryosu gerçeklere dayalı olarak yazılmalı ve bazı eklemeler yapılmalıydı. İşte o zaman daha bir ses getirirdi kanaatindeyim...