Daha İyi Bir Hayat

11.03.2011 09:58

Bir sinema filminin kurgusunun ne kadar önemli olduğunu ödül almış filmler ile ödül alamamış filmleri incelerken görmek mümkün. Bunu yakın zamana taşıdığımızda da In A Better World, filmde kurgunun ne kadar önemli olduğunu bizlere gösteriyor. En İyi Yabancı Film dalında sırf bu yüzden Incendies, Biutiful ve Dogtooth\'u geride bırakmış olması muhtemel. İnsanların ne kadar zengin veya ne kadar yoksul olurlarsa olsunlar aynı olduklarını yüzümüze tokat gibi çarparken, bunu dünyanın iki ucunda birden yaparak izleyiciyi farklı hikayelere ama aynı davranışlara götürüyor.

 

Susanne Bier, uzun süredir sinema içerisinde yer alan bir isim olsa da Danimarka\'lı yönetmen, uluslararası anlamda kendisini ilk olarak Brothers isimli film ile duyurmayı başardı. Oldukça çarpıcı bir Afganistan hikayesini küçük bir aile özelinde anlatan film, geçtiğimiz yıl Hollywood tarafından tekrardan da çevrilmişti. Birçok ödül kazanan bu filmin ardından asıl patlamayı ise After The Wedding filmi ile yapan ve 2007 yılında Oscar\'a aday olmayı başaran (En İyi Yabancı Film dalında) Susanne Bier, uluslararası film projesini de Things We Lost in the Fire ile gerçekleştirmişti. Ve son olarak muradına eren yönetmenimiz In A Better World filmi ile hakettiği Oscar heykelciğini bu yıl evine götürmeyi başardı. Hikaye anlatımı konusunda oldukça başarılı olan Danimarkalı, aynı zamanda olaylar arasındaki geçişleri sinematografik olarak başarılı bir şekilde aktarabilme yeteneğine veya görüntü yönetmenine de sahip olduğunu bizlere defalarca kanıtladı ve buna devam da edecek gibi görünüyor. Başarılı bir kurgu ve düzgün görüntü yönetiminin sinema anlatımına yaptığı katkının filmi birkaç puan yukarı çıkardığını söylemek yanlış olmaz.

 

In A Better World, birden çok ana karakteri ile oldukça karmaşık bir yapıda olmasına rağmen karakter analizlerinin başarılı işlenmesi ile filmin dramatik yönünü vurgulamayı başarıyor. 2 Danimarkalı aile ve bu ailelerden birisinin babasının Afrika\'da \"Sınır Tanımayan Doktorlar\" arasında doktorluk yapması, diğer ailenin annesinin ölümü ve bu yüzden psikolojisi bozuk olan çocuğu; her biri ayrı ayrı işlenen ancak hiçbir şekilde üstünkörü geçilmeyen anlatımlar sunuyor. Her bireyin sorunu tamamen verilirken tüm bu sorunların çapraz kurgu ile izleyiciye aktarımı, alakasız iki yerin aslında aynı şeyleri yaşıyor olmasının ne kadar insana özgü olduğunu anlatıyor. İki yerde de mağdur insanlar, iki yerde de buna karşı çıkmaya cesaret edemeyen insanlar, iki yerde de bu gidişata dur demeye çalışan insanlar ve bu insanların yaşadıkları çelişkiler o kadar güzel bir şekilde aktarılıyor ki herhangi bir karışma yaşanmıyor, aksine parçaları birleştiren izleyiciler için apayrı bir mutluluk veriyor.

 

Susanne Bier, anlattığı hikayeler ile bizlere ufak mutlu sonlar sunuyor; kim bilir belki de Hollywood\'un onu bu kadar sevmesinin sebeplerinden birisi de budur. Ancak yaptığı filmler ,en azından Brothers ve In A Better World, o kadar sert ki izleyici her zaman en kötüsüne kendisini alıştırmaya çalışıyor. Sinemayı sadece gülmek ve eğlenmek olarak algılayan sinema severlerin uzak durması gereken başarılı bir hikaye anlatımı olan In A Better World, bu seneki yabancı Oscar adaylarının en sertlerinden birisi. Kuşkusuz Biutiful ve Dogtooth da bir o kadar sert filmler ancak anlatı konusunda Hollywood tarzına biraz daha yakın olduğu için daha izlenebilir durumda.