'Kıvanç’la gerçekten kardeş gibi olduk'

28.09.2011 11:10
'Kıvanç’la gerçekten kardeş gibi olduk'

“Kuzey ve Güney” dizisinde \"Güney\"i canlandıran Buğra Gülsoy, son bir yılda hayatında çok önemli değişimler yaşadı. Üstlendiği rollerle kariyer anlamında büyük bir sıçrama yapan, devamında Burcu Kara ile nikah masasına oturan ünlü oyuncu, yaşadıklarını InStyle dergisinin Man ekine anlattı.

 

Kısa sürede pek çok değişiklik yaşadınız, öncelikle bu süreçten söz edelim mi?

- Son bir yıl çok dolu geçti. “Unutulmaz” dizisinden ayrılma kararım, tiyatro yapma isteğim ve bir anda kendimi “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinde bulmam... Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” filminde rol almam, aynı süreçte evlenmem... şimdi de “Kuzey ve Güney” dizisi... Belki 5-10 yıla yayılabilecek bir süreci, ben çok kısa sürede yaşadım. Ama son derece keyifli geçtiğini söyleyebilirim.

 

Oyunculukla ilgili hayallerinizin tam olarak neresindesiniz?

- Oyunculuğun çok başında olduğumu düşünüyorum. Bana göre oyunculuk, yaşamla paralel giden bir şey; ne kadar çok deneyim edinirseniz, bu insanın gözlerine o kadar yansıyor. şu an 20’li yaşlarımın oyuncusuyum, bundan beş yıl sonra daha çok yaşanmışlığım olacağı için hayata daha olgun bakacağım.

 

“Kuzey ve Güney” dizisinde canlandırdığınız Güney karakteriyle buluştuğunuz ve ayrıldığınız noktalar neler?

- Canlandırdığım karakter duygusal bir yapıya sahip, ben de duygusal sayılırım. Güney fazla hırslı. Hırsları, planları adına o yolu katedebilmek için neredeyse yapamayacağı şey yok. Belki Buğra ve Gü ney arasında tam da burada çelişiyorolabilirim. Benim de birtakım hedeflerim var ama hedefe yönelirken başkalarının zarar görmesini istemem.

 

KIVANÇ’LA GERÇEKTEN KARDEŞ GİBİ OLDUK

Kıvanç Tatlıtuğ ile yakın arkadaş olmanızın, canlandırdığınız karakterlere etkisi nasıl oluyor?

- Kıvanç’la, fiziksel olarak birbirine benzemeyen iki kardeşi canlandırıyoruz. Dolayısıyla kardeşlik duygusunun gerçekten yansıtılması gerekiyordu. Set dışında da kardeş gibi olduk, birbirimize özelimizi açmaya başladık; bu da sahnelere yansıdı. Kıvanç’la o kardeş bağı dediğimiz şeyi işte ve özel hayatta yakaladığımızı düşünüyorum.

 

Gerçek hayatta da bir ağabeyiniz var. Onunla ilişkiniz nasıl?

- Biz de evde iki erkek kardeştik. Dizidekinden tek farkı ben evin Kuzey’i, ağabeyim Güney’iydi. Çok yaramazdım, o ise daha çok toplayıcıydı. Dolayısıyla şimdi Güney’i canlandırırken ağabeyimi daha iyi anlıyorum.

 

Belirgin iyi-kötü ayrımı dizilerde sıkça kendini göstermeye başladı. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

- Senaristlerimiz Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu’nun kalemlerini belki de en çok bu yüzden seviyorum çünkü karakterlerde net bir iyi-kötü ayrımı yapmıyorlar. ınsanı içindeki iyiyi de, kötüyü de gösteriyorlar, çünkü insan böyle bir varlık. Yeri geliyor hırslarına engel olamıyor, yeri geliyor kötü şeyler yapıyor ve bunun vicdan azabını yaşıyor.

 

BAZEN ÇOK VEFASIZ BİRİ OLABİLİYORUM

Peki kendinizde sevdiğiniz ve sevmediğiniz özellikler neler?

- Bir şeyler üretmeye başladığım zaman o işi sonuna kadar götürebiliyorum. Yarıda bırakmıyorum hiçbir zaman. Sevmediğim özelliğim ise bazen çok vefasız olabiliyorum. Birini bilmeden üzüyorum ve bunu çok sonra fark ediyorum.

 

Yoğun set temposundan sıyrıldığınız anlarda neler yapıyorsunuz?

- Kesinlikle kahve içmek ve belgesel izlemek... Bu işte maalesef hiçbir zaman düzenli bir hayatınız olamıyor ama bir süre sonra kendinizi ona göre adapte ediyorsunuz.

 

BURCU’YA BAKAR BAKMAZ ÇOCUKLARIMIN ANNESİNİ GÖRDÜM

Eşiniz Burcu Kara’yla ilk tanışmanızda sizi etkileyen ne oldu?

- Sessizliği, durgunluğu... Hayat tecrübeme dayanarak da söylüyorum bunu, bence bir insan ne kadar sessiz, durgun gözükürse o kadar özgüvenli demektir. Asla çekingenlikten bahsetmiyorum bu arada.

 

Aşık olmak için bu tek başına yeterli bir sebep mi?

- Her an aşık olabilirsiniz, ben aşık olduğumu değil, hayat arkadaşımı bulduğumu anladım. Bu başka bir şeymiş. Garip bir duygu; Burcu’yu gördüğüm zaman daha önce hiç kimseye karşı hissetmediğim bir şeyi hissettim, çocuklarımın annesi olduğunu gördüm. Tarif etmek zor ama ben hayat arkadaşımı bulduğumu ve bu süreçte aşık olduğumu anladım.

 

Peki nasıl tanıştınız, her şey bir anda mı gelişti?

- “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisindeki senaryo yazarımız Hilal Saral’ın eşinin kafe açılışında tanıştık. Bir süre görüştük, birbirimizi tanımaya başladık. Sonra beraber Ankara’ya gittik, doğup büyüdüğüm mahalleyi gösterdim, çocukluğumu anlattım. “Ben çocukluğumu burada geçirdim, şu anda seninle buradayım ve hayatımın bundan sonrasını da seninle geçirmek istiyorum” dedim. Sonrasında da hemen evlendik.

 

ANKARA İNSANI GİBİ SAKİNİMDİR

Size Ankara diyecek olsam...

- Ankara insanı gibi sakinimdir. İstanbul ise fazlasıyla kozmopolit... Yaptığımız iş gereği insanlarla çok iç içeyiz; bir şekilde sakin kalmanın yöntemlerini arıyorum.

 

Peki ya İstanbul?

- 24-25 yaşlarıma kadar İstanbul’a hiç gelmedim ama içimde hep şöyle enteresan bir his vardı: “Nasıl olsa bir gün orada yaşayacağım.” Nitekim öyle de oldu. 2008’de buraya yerleştim. Gerçekten çok güzel bir şehir ama hayatın akışına kaptırınca insan İstanbul’un güzelliklerini görmemeye başlıyor. Ben hayatımı bu şehirde olgunlaştırmaya başladım.

 

AŞIRI SEKSAPELİ SEVMİYORUM GİZLİ KALAN DAHA KIŞKIRTICI

Kadın giyiminde neler sizi etkiler ve neleri itici bulursunuz?

- Çiçek desenli ipek elbiseler çok hoşuma gider. Seksapeli öne çıkaran tarzı sevmiyorum, gizli kalan daha kışkırtıcıdır.