Oda da boş filmde (Boş Oda)

16.07.2007 09:51

Sinema dünyasında otellerin önemi büyüktür. Büyük usta Alfred Hitchcock Sapık filminin başkarakteri Norman Bates’i metruk bir otele hapseder. Kimsenin uğramadığı terkedilmiş bu otele uğrayan kadının öldürülüş sahnesi sinema tarihine geçer.

Daha sonra ustanın açtığı yoldan gidilir. Otellerde geçen film örnekleri çoğalır. Geçtiğimiz aylarda izlediğimiz Böcek tamamen Otelde geçer. Karakterlerimiz odadan dışarı adım atmaz neredeyse.
Yalnız korku sinemasına ev sahipli yapmaz oteller. Meşhur Ocean serisi de Las Vegas’ın o hiç kapanmayan muhteşem otellerinde geçer. Casusluk filmlerininde ev sahipliğini yapar oteller. James Bonda otel odalarında fingirdeşir bond kızlarıyla. Yine büyük klasik The Graduate’de Mrs. Robinson genç aşığını otele atar sıklıkla. Balayına çıkan ve başına binbir türlü şey gelen karakterlerimiz de alır nasibin otellerden. Hatta 70’lerin sonunda yüzen otellere gelir sıra. Aşk Gemisi dizisi kült olur. Açtığı oldan Posedion’a kadar geliriz. Döner kapılarıyla da fon olur sinemaya oteller. Peter Sellers muhteşem Cluose karakteri şle otelin altını üstüne getirir.

Türk sinemasında da otelleri görürüz. Henüz bir korku filmine kaynaklık etmese de sıklıkla otellerde geçen filmlere rastlarız. Yusuf Atılgan şaheseri özgün başyapıt Anayurt Oteli’nde de “Zebercet” de hayatını otelde hapsedenlerdendir. Hayatına son verişi de otel odasında olur. Yeni dönem sinemamızın başyapıtı Masumiyetde de otelin önemi çok büyüktür. Tüm film otelde geçer neredeyse. Otel girişinde birlikte sürekli eski türk filmleri izlenir.
Özellikle bir dönem Kadir İnanır filmlerinde fon olarak kullanılır lüks otellerin yürüyen merdivenleri. Merdiven yürür sonunda Kadirizm tüm sert bakışıyla yakın çekime alınır. Son dönemde Çılgın Dershane filminde de ancak bizim aklımıza gelebilecek otelde hem tatil hemde eğitim fikri de notlardan biri olsun. Örnekler daha da çoğaltılabilir.
 
Gelelim Boş Oda filmine. Girişten daha her şey belli bir bakıma. Dağılmış aile. Geride kalan tam açıklanmayan çocuk da cabası. Karşılıklı suçlamalar. Gecenin köründe uykusu gelen adamın inatla arabayı sürmek istemesi ve mantık dışı yol seçimi yüzünden anayoldan sapıp kaybolmasıyla açıyoruz filmi. Sürekli birbirine sataşan çiftimizi görünce tamam diyoruz başlarına kötü bir şey gelecek ve bu didişmenin yerini sevgi alacak. Daha ilk baştan türün tüm klişelerine başvuran film bunu yapmakta hiç sakınca görmüyor. Aralarında pek uyum kimya olmayan iki oyuncuda buna eklenince o gece yolculuğu bizim içinde sıkıcı oluyor.
Yine klasik numaraya başvuruluyor. Arabadan ses geliyor. Petrol da tamirat safası yola devam ama hemen araba bozulması. Bu arada da ikili arasında ipler geriliyor beklendiği gibi.
Film işte burada başlamaya niyetleniyor. Bir otele adım atıyor çiftimiz. Ve gelen çığlıklarla başlıyor film. Ama otel görevlisi gelir gelmez her şey ortada. Öyle bir tip seçilmiş ki filmin sonunu adeta adamın suratına yazmışlar neredeyse.

Çiftin odasına girişi ve adamımızın kasetleri taktıktan sonra, kasetteki görüntüler ile odayı karşılaştırması filmin zeka parıltısı taşıyan tek anı belki de. Sonrası malum kaçıp kovalamaca. Neredeyse tempo hiç düşmüyor ama onca çabalamadan sonra o kadar saçma sapan bir şekilde haklanıyor ki kötüler öylece kalakalıyorsunuz. En azından resepsiyonun arkasındaki odada bulunan yüzlerce kasetten bu işin artık uzmanı olduğunu düşündüğümüz 3 kişilik kötü adam grubumuz iki sevgilinin sevgilerini ve güçlerini birleştirmeleri nedeniyle haklanıyorlar?!
Resepsiyon görevlimiz kadın tarafından o kadar kolay haklanıyor ki tüm gerilim boşa gidiyor.
Sonuç olarak boş oda tüm beklentileri boşa çıkarıp ağızda ekşi tad bırakan 2 günlük yaş pasta gibi adeta, biri çöpe dökmeyi unutmuş, kabak bizim başımıza patlamış.