Trajik Gerçeklikten Doğan Fantastik Hikaye: Jüpiter'in Uydusu Film Eleştirisi

03.12.2017 20:20

Usta şair Ataol Behramoğlu, “En zorlu anındayken bile kavganın, gökyüzüne bakmayı unutma” der bir şiirinde. Halbuki küçücük dünyamızdaki büyük dertlerimiz, aklımızı zorlayan genişliği ve boşluğu yüzünden çoğu kez ilgilenmediğimiz evreni ve dolayısıyla da gökyüzüne bakmayı çoktan unutturdu bizlere. Artık kentlerde yıldızları göremiyoruz. Sıradan insanlar olarak ‘dikey’ ile bir alakamız yok. Bütün hayatımız, düşüncelerimiz ve yaşam mücadelemiz ‘yatay’ şekilde geçiyor.

2014 yapımı Beyaz Tanrı filmi ile dikkatleri üzerine çeken Macar yönetmen Kornél Mundruczó, yeni filmi Jupiter Holdja (Jüpiter’in Uydusu)’nda tam da bu noktaya parmak basarak bizlere sıradışı bir öykü anlatıyor. Kata Weber ile birlikte senaryoyu üstlenen Mundruczó, Avrupa’da hayata tutunmaya çalışan Suriyeli mültecilerin son derece gerçek ve yürek burkan yaşamlarından bir ‘süper kahraman’ çıkarıyor. 

İsminden bağımsız hareket eden film, beklenenin aksine izleyiciye uzayda geçen, dev Jüpiter gezegeni veya uydularıyla ilgili bir öykü sunmuyor. Suriyeli kaçak göçmenlerin korkutucu, ümitsiz ve trajik yolculuklarını ele alarak başlıyor. Mültecilerin dramlarına yönelik son derece gerçekçi sahneler, bizlere acı dolu, gri, mutsuz, hüzün verici bir filmi haber veriyor. Aslında seyirci hikaye böyle ilerleyecek sanıyor. 

Kaos ortamında babasıyla ayrı düşen Suriyeli genç Aryan Dashni (Zsombor Jéger) karakteriyle nefes nefese bir hayatta kalma mücadelesinin içine giriyoruz filmin başında. Son birkaç yılda Avrupa’yı saran Suriyeli göç dalgasının çoğu ülke sınırında nasıl bir manzara oluşturduğunu da daha iyi anlıyoruz. 

- Spoiler Başlangıcı - 

Savaşın acı verici gerçekliğinin bu kaotik ve üzüntü verici manzarasında beklenmedik birşey oluyor. Suriyeli mültecilerin umut yolculuğu zaten başlı başına dramatik bir hikayeyken Aryan’ın polis László (György Cserhalmi)’nin kurşunlarına hedef olması, bu trajik ortamda aniden, umulmadık bir kapı aralıyor. Öldüğü sanılan ancak Anka kuşu gibi küllerinden yükselen Suriyeli genç, muhteşem bir müzik eşliğinde yerçekimine meydan okuyarak uçmaya başlıyor ve olayları bambaşka bir boyuta sürüklüyor. Bu kısmını izlerken ister istemez Hollywood’un iki klasiği, 1987 yapımı Predator ve 1996 yılından From Dusk Till Dawn filmleri akla geliyor.

Örnekler çoğaltılabilir. Arnold Schwarzenegger’ın başrol oynadığı Predator’da, Orta Amerika ormanlarında bir kurtarma görevi işlenirken beklenmedik bir uzaylı avcı devreye girmişti. Ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun From Dusk Till Dawn’ında da suç dünyasından iki kardeşin öyküsü, şok bir doğaüstü unsurla kesilmiş ve filmin ikinci yarısı bambaşka bir hikayeye dönüşmüştü. Jüpiter’in Uydusu ise bu beklenmedik etkiyi filmin başında gerçekleştiriyor ve Suriyelilerin dramasından fantastik bir detaya geçiş yapıyor. 

Son yıllarda Hollywood yapımı birçok popüler çizgi roman uyarlaması filmde önemli bir yer tutan unsur, sıradan bir insanın süper kahramana dönüşme sürecidir. Örümcek Adam, radyoaktif bir örümceğin ısırmasıyla olağanüstü güçlerine kavuşur. Çoğu bilim insanı da ters giden bir deneyle süper yetenekler edinir. 

Jüpiter’in Uydusu’nda böyle bir durumu açıklama endişesi yok. Suriyeli mülteci Aryan Dashni, vurulduğu bölgenin havasından mı suyundan mı bilinmez, ani bir kararla uçmaya başlıyor ve yerçekimine meydan okuyor denilebilir. Soru işaretlerimize tam bir cevap alamadığımız için bu konuyu eksi hanesine yazabiliriz. Filmin adındaki Jüpiter ve girişte bahsi geçen uydusu Europa’nın bir etkisi var mı, bilemiyoruz. Bu kısım izleyicinin hayal gücüne bırakılmış. 

Aryan Dashni’nin süper gücü, inançsız ve çıkarcı doktor Gabor Stern (Merab Ninidze) ile yollarının kesişmesini sağlıyor. Suriyeli bir genç ile hayatı altüst durumdaki Macar bir doktorun dostluğu çok başarılı işlenmiş. Tanrı’nın varlığını sorgulayıcı diyaloglar da oldukça çarpıcı. İkili arasındaki olağanüstü bağ, Merab Ninidze’nin harika oyunculuğu sayesinde bu fantastik öykünün etkileyici ve zaman zaman da duygusal yönünü oluşturuyor. Gördüklerine inanmakta zorluk çeken ‘bezgin’ polis rolündeki György Cserhalmi de filmin üçüncü sac ayağını güzel bir şekilde tamamlıyor ve ortaya oldukça akıcı, hoş bir yapım çıkarıyor.

--- Spoiler sonu ---

Büyük bütçeli gişe yapımlarındaki abartılı süper kahramanların tarzından uzak duran Suriyeli uçan mülteci – pelerinsiz Superman - Aryan Dashni’nin mütevazi ve bir o kadar da fantastik hikayesi, Budapeşte’nin filmdeki soğuk ve gri atmosferinden sıyrılıp izleyiciye yeniden yukarı, göğe, yıldızlara bakmayı, ‘yataylıktan kurtulup dikey olmayı’ hatırlatıyor.

8/10 

Yazan: Gökhan Öztürk