Ercan Kesal, Gezici Festival ile Ankaralı izleyicilerle buluştu

07.12.2017 10:46

Ankaralı izleyiciler, yazar ve oyuncu Ercan Kesal rehberliğinde, sinema sanatında adalet ve vicdan olgusunun farklı çehreleri üzerine düşünme fırsatı buldu. Kesal’a göre, sinemayla birlikte insanın ilk kez zamanı durdurma, yeniden yaratma ve isterse geçmişe dönme olanağına kavuşması, sinemaya özel bir güç bahşediyor: “Zamanı, insanlığın her gün deneyimlemekten geri duramadığı maddi gerçekliğe bağlaması, kendisi de zamana bağlı olarak var olabilen vicdanımızı fark etmemizi sağlıyor, çünkü bellek vicdan demektir ve unutmaksa vicdansızlıktır.”

Kesal, adalet ve vicdanın insanlığın bitip tükenmek bilmeyen meseleleri olduğunu düşündüğü için, Gezici Festival seçkisini bu temanın etrafında oluşturmuş. Adaletle ilgili okumalar yaptığını belirten yazar/oyuncu, iki düşünürden alıntı yapıyor. Alain Badiou, “Adaletsizlik açık ve kesindir, adalet ise belirsiz ve çapraşıktır.” derken, Derrida “Adalet takdir veya teşekkür beklemeyen, karşılıksız, aynı zamanda ekonomik dolaşıma girmeyen, hesapsız, kuralsız, gerekçesiz ve akılcı olmayan bir hediyedir.” diyor. Adalet tanımının öncelikle adil olmakla ilgili bir tariften geçtiğini belirten Kesal, adil olmanın da bir başkasının, bizim dışımızdakilerin söylediklerine, çağrısına kulak vermek olduğunu söylüyor.

Üç Film, Üç Suç, Üç Ceza

Ercan Kesal’ın Gezici Festival için seçtiği üç film; Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, Satıcı ve 12 Kızgın Adam, “Sinemanın Gücü ve Sinemada Adalet-Vicdan Olgusu” başlığı altında gösterildi. On emrin, tanrının emirlerinin tek bir film haline getirildiği Dekalogların beşincisi Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, öldürmeyeceksin emrini kendine temel almış gibi görünse de ciddi bir toplum eleştirisi yapıyor. Kieslowski filminde, birisinin herhangi birini sebepsiz öldürmesi ne kadar tehlikeliyse, devlet denilen organizmasının, istediği zaman istediği sebeplerle öldürebilme yetkisine sahip olmasının da çok tehlikeli bir mesele olduğunu söylüyor. Kesal, bir taksi şoförünü öldüren bir delikanlının idam edilme sürecini anlatan filmde, delikanlının da, taksi şoförünün de, olaya sonradan karışan avukatın da adalet meselesini kendi içlerinde tartışmaya başladıklarını belirtiyor. Bu sebepten Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’in çok güçlü bir film olduğunu belirten Kesal şöyle devam ediyor: “Katil delikanlı filmin sonuna kadar, avukatla buluşuncaya kadar aslında kendisi hakkında söylenen hiçbir şeye tepki vermez, kendini savunmaz. Avukatla birlikte değişir bir şeyler. Delikanlı neden ilk defa konuştuğunu ise şöyle açıklar: ‘İlk kez birisi bana ismimle hitap etti.’ Çünkü cezaevi aracına binerken avukat onu ismiyle çağırır. Yani ilk kez birisi benim varlığımdan haberdar oldu, der.”

Seçkideki bir diğer yapım olan 12 Kızgın Adam’ın, hâlâ kıymetini ve seyredilme sebebini kaybetmemiş olduğunu söyleyen Kesal, birbirine hiç benzemeyen, ayrı sosyal sınıflardan, ayrı duygusal dünyalara, ayrı geçmişlere sahip on iki insanın birisine verilecek cezaya dair ne kadar subjektif davrandıklarını, her birinin dünyayı, suçu, cezayı ve cezalandırmayı nasıl tarif ettiğini görme şansı verdiği için filmi seçkiye aldığını belirtiyor. Satıcı’da ise Asghar Farhadi bir önceki filminde olduğu gibi adalet, vicdan, suç ve cezalandırma meseleleri üzerine kafa yoruyor. Üç filmde de adaleti nasıl gerçekleştireceğimize, ilk akla gelen şey hep cezalandırma olduğu için cezalandırma yönteminin ne olacağına dair bir tartışma olduğunu söylüyor Kesal. Bu yüzden Satıcı’yı bu üç filmin tamamlayıcısı gibi düşünmüş. Adil olmanın, diğerlerinin çağrısına kulak vermek, bu dünyada tek başına ve yalnız olmadığımızı bilmekle başladığını ve oradan sürmesi gereken bir çaba olması gerektiğini belirten Kesal, adaletin bir formülünün olmadığını, bu yüzden buna dair tefekkürün hem konuşarak hem yazarak hem de çekerek devam edeceğini söylüyor.