Karanlıkla Karşı Karşıya: Tanrı Beyaz Amerika’yı Korusun! (Film Eleştirisi)

30.09.2018 23:43

Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan yeni Spike Lee filmi “Karanlıkla Karşı Karşıya” vizyona girdi. Uzunca bir süredir beklenen yapım 70’li yıllarda geçiyor ve siyahi bir polis memuru üzerinden Amerika’nın Afrika kökenli Amerikan vatandaşlarına bakışını yansıtıyor… Üstelik bolca İspanyol paça, afro saçlar, disco müziği ve ateşli öğrenci birlikleri ile dönemin simgesi iki ırkçı grup Ku Klux Klan ve Black Panther Party de bu sinematik anlatıda başrolleri paylaşıyor.


Yazının geri kalanı filmle ilgili ipuçları içermektedir.


Spike Lee’nin yeni filmi; Cannes’da büyük ödül için yarışmış, Altın Palmiye’yi Koreeda’nın Shoplifters’ına kaptırıp eve götüremese de, festivalin bir başka prestijli ödülü olan Jüri Büyük Ödülü’nü kazanmıştı. İşin doğrusu, zaten Altın Palmiye’nin en güçlü adaylarından biri olacağını düşünmüyorduk. Ancak Amerika’nın yakın tarihini, üstelik de gerçek olaylardan yola çıkarak anlatan film, Oscar’ın ödül matematiğine hayli uygun çekilmiş. Bu yılın filmlerinden If Beale Street Could Talk ve Green Book gibi yapımların da aynı şekilde ırkçılık karşıtı hikayeleri anlattığı göz önüne alınacak olursa, prodüktörler kartlarını bu sene siyahilerin hikayelerini anlatan filmlere oynuyor gibi görünüyor. Bu nedenle "Karanlıkla Karşı Karşıya" da ismi Oscar’la birlikte anılan bir yapım oldu.

 

Film Ron Stallworth’ün kendi hikayesini anlattığı “Black Klansman” isimli kitabından uyarlanmış ve başrollerde John David Washington ile Adam Driver rol alıyor. Yazar Stallworth, aslında filmde kendisini oynayacak oyuncunun, Malcolm X’in yıldızı olan Denzel Washington olmasını istiyormuş. Ancak Washington yaşı gereği role uygun bulunmayınca, pratik bir çözüm olarak oğlu John David Washington rolü kapmış. İyi de olmuş, zira Adam Driver’ın muhteşem oyunculuğuyla birleşince, ikili filmi adeta lokomotif gibi çekmiş götürmüş. Bir diğer casting başarısı ise KKK lideri David Duke’u canlandıran Topher Grace... Şimdilerde yaşı ilerleyen gerçek David Duke’a oğlu kadar benzeyen Grace, usta ve dengeli oyunculuğuyla keşke daha fazla sahnesi olsaydı dedirtti. Spike Lee’nin çekimlerde 35 mm’lik film kullanma tercihi dönemin havasını izleyiciye başarıyla geçirirken, Lee ile ilk kez birlikte çalışan görüntü yönetmeni Chayse Irvin’in serbest formlu yaklaşımı özellikle ilk Black Panther toplantısı gibi dramatik sahnelerdeki vuruculuğu arttırmış. 

 

70’li yıllarda geçen hikayede, 60’lı yıllarda esen Martin Luther King rüzgarının ardından “yeni bir Amerika”yla karşılaşıyoruz. Bu yeni Amerika’nın aslında politikalar bakımından eski Amerika’dan farkı olmasa da, biraz makyajlanmıştır ve siyahiler için daha özgürlükçü bir ülke olduğu iddiasındadır. Yurttaş Hakları Kanunu ve Oy Hakkı Kanunu’nun anayasaya girmesiyle birlikte, siyahi vatandaşlar kamu dairelerinde çalışmak için teşvik edilir ve Ron Stallworth de bu politikalar sonucu Colorado Polis Teşkilatı’nın ilk siyahi polisi olarak göreve başlar. Ne var ki bu başlangıç pek de istediği gibi olmaz ve teşkilatın arşivinde gözlerden uzak bir şekilde mesleğini sürdürür. Sivil polis olmak istediğini üstlerine bildirdiğinde, her nasılsa –belki de siyahi olmasının avantajıdır- fazla bir dirençle karşılaşmadan bu göreve atanır. İlk gizli işi ise Colorado Üniversitesi tarafından düzenlenen, siyahilerin haklarını savunan ve şiddet yanlısı bir grup olan Black Panther Party konuşmasına üzerinde bir dinleme cihazıyla katılmaktır. İlk görev başarıyla tamamlanır. Kendisi siyahilerin şiddet eylemleri yapacağına inanmasa da, teşkilat konu üzerine önemle eğilmekte ve bölgedeki siyahi vatandaşları takip altında tutmaktadır.

 

Mesaide olduğu bir günde, gözüne bir başka ırkçı grup olan Ku Klux Klan’ın gazeteye verilen ilanı çarpar. Ku Klux Klan, o dönemlerde bile saldırgan eylemleriyle tanınan ve beyaz, protestan Amerikalıların üstünlüğünü savunan bir başka ırkçı gruptur. Stallworth gayri ihtiyari olarak verilen numarayı çevirir ve beyaz bir Amerikalı olduğunu söyleyerek, gruba nasıl katılabileceğini sorar. Aslında KKK de polis teşkilatı tarafından izlenen bir gruptur ve gizli bir polisin içeriden bilgi getirmesi de oldukça işe yarayacaktır. Ama büyük bir sorun vardır: Çaylak polis Stallworth telefonda gerçek ismini vermiştir ve siyahi bir insan olarak KKK toplantılarına katılması mümkün değildir. Bu nedenle beyaz bir Stallworth yaratmak gerekir ve bir başka gizli polis olan Flip Zimmerman’ı kendine ortak seçer. Zimmerman de aslında yine KKK tarafından ötekileştirilen gruplardan biri olan Yahudi cemaatine bağlıdır. Fakat ortaya çıkarılması güç olan bu küçük detay gruba katılmasına engel olmaz. Hatta kendisine KKK ile mücadele etmek için güçlü bir neden vermiş olur. Günler geçerken Zimmerman grup içinde yükselir. İşi neredeyse bölge başkanı olmaya kadar vardırır. Diğer yandan gerçek Stallworth ise telefon görüşmeleriyle işi iyice ilerletmiş, Lousiana’da yaşayan KKK hareketinin lideri David Duke’la belli bir samimiyet yakalamıştır. Duke’un Colorado ziyareti, Zimmerman’ın gruba katılma töreni için olur. Fakat bilinmeyen bir şey vardır. Bu önemli günde, hem Black Panther’ler hem de KKK üyeleri büyük planlarını devreye sokacaktır.

 

KKK ordudan yürüttüğü C4 patlayıcılarıyla Siyahi Öğrenciler Birliği Başkanı’nın evini havaya uçurmaya hazırlanırken, siyahiler ise gördükleri polis şiddetini protesto eden bir yürüyüş düzenler. Stallworth ve Zimmerman’ın zamanında müdahalesi başkanın hayatını kurtarır ancak bomba hedefi şaşırır ve saldırıyı düzenlenen KKK üyeleri hayatlarını kaybeder. KKK’nin ne kadar tehlikeli olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Colorado Polis Teşkilatı operasyonun başarısıyla büyük takdir toplar… Ne var ki yukarıdan gelen emirler yanlıdır ve operasyonun artık sonlandırılması gerektiği kesin şekilde bildirilir. Tam da büyük bir yol kat ettiklerini düşünen sivil polis dairesi, ellerindeki bütün belgeleri yok eder ve operasyondan çekilir. Kendilerinin çekildiği sahneden sonra KKK’yi daha da güçlenmiş, haç yakarken görmeye başlarız. Ve birden filmin bütün havası değişir, 2017 yılındaki Charlottesville olaylarından bazı dehşet verici gerçek görüntüler ve Amerikan başkanı Trump’ın konuyla ilgili beyaz yanlısı konuşmaları beyaz perdede belirir.

 

Filmin neyi anlatmaya çalıştığıyla ilgili ise kafalar biraz karışık. Aynı derecede saldırgan olan iki grubun (aslında burada Black Panther grubu gerçekten daha masum görünüyor gözümüze) çatışması, Amerikan hükümetinin tutumu ve her şeyin ortasında kalan masum (!) Amerikan polisinin de itaatkar şekilde kendisine söylenenleri yapmasını izliyoruz. Öyle ki koca teşkilat içinde sadece bir adet ırkçı ve mütecaviz polis bulunuyor. Bu polisten de zaten herkes yaka silktiği için hep birlikte kumpas kurup adamı içeri atmayı başarıyorlar. Ve ırk-din gözetmeksizin tüm polisler birbirine sarılarak bu muhteşem başarıyı kutluyor. Filmde zaten kimse suçlu olarak gösterilmiyor ama nedense en masum olanlar yine polisler oluyor. Üstelik bu polisler Amerika’da ırkçılığın en yoğun yaşandığı bölgelerden olan Colorado’nun polisleri… Karanlıkla Karşı Karşıya, mizahi yanının da gücüyle başarılı denecek bir yapım olsa da, yukarıda da söylediğimiz gibi Oscar (ve dolayısıyla Hollywood) matematiğini fazlaca benimsemiş olması nedeniyle, izleyiciye tatmin edici bir son sunamıyor. Irkçılık karşıtı güzel söylemler, sinematografik olarak beyaz adamın ırkçı konuşmalarıyla çarpışıyor ve verilen mesajın muhatabının kim olduğu konusunda biraz kararsızlık yaşıyormuş gibi görünüyor. Yine de hakkını teslim edecek olursak, “Karanlıkla Karşı Karşıya”, sağlam kadrosu, güzel müzikleri ve ilginç hikayesiyle; eli yüzü düzgün, seyir zevki yüksek, akıcı bir film olmuş. Irvin ve Lee’nin gelecekteki olası iş birlikleri de eminiz heyecan verici olacaktır. Hala vizyondayken mutlaka görülmesi tavsiye edilir.

 
İdil Hazal ACAR