Vahşet Partisi: Bazıları Sarışın Sever

03.04.2009 10:41

Scream-Çığlık” serisi korku sinemasında bir tür postmodern silkelenme yaratmıştı. Türün kalıpları ve formülleri bu tarz yapımlarla kendini parodileştirirken, biz korku severlere yeni ufuklar açıyordu. Kendi kendiyle dalga geçmeyi başaran bu slasher gerilimleri bir süre sonra eski özgünlüklerini ve yaratıcılıklarını kaybetmeye başladı.

 

Bu noktada yönetmenlerin bir kısmı “torture porn” (işkence pornosu) diye anılan ve perdede rastlamadığımız ölçüde vahşet ve kan barındıran (bakınız “Hostel”) hikayelere yönelirken, diğer grupsa eski usül karanlıkla oynayan ve göstermeden korkutmayı deneyen (bakınız “The Others”) karakter odaklı senaryolara yöneldi.

 

Mandy Lane'in hikayesi iki tür film anlayışının da dışında bir yerlerde. Klasik “eli bıçaklı katil gençlerin peşinde” şeklinde özetlenecek hikayesi aslında o kadar sığ bir noktada değil. Ya da kimi Amerikalı eleştirmenlerin dediği gibi sadece derinmiş gibi yapıyor ve ortada derinlik falan yok.


Bütün bunlar tartışıla dursun, aslında hikayenin derinlik tartışması “Vahşet Partisi”nin çeşitli festivallerde gösterilmesi ve akabinde dikkatleri üzerine çekmesiyle başladı. Filmin alışılagelmedik retro müzikleri ve yer yer hoş bir görsellik yakalaması da seyircilerin kafasını karıştırdı. Sahi Mandy Lane bize ne anlatmaya çalışıyordu?


Okulundaki tüm erkeklerin güzelliğine hayran olduğu melek yüzlü sarışın Mandy Lane, çevresindeki tüm ergen oğlanları deliye döndürmektedir. Israrlı bir şekilde cinsellikten ve çevresindeki tüm kirlilikten uzak durması onu erkeklerin gözünde iki kat çekici kılmaktadır. Ani bir şekilde sosyalleşmek adına işe yaramaz arkadaşlarıyla çiftlikte tatil yapmaya karar veren Mandy, gizli kalmış hormonları, kompleksleri ve şiddeti açığa çıkarır. Herkes Mandy'i elde etmeye çalışıp savaşırken, karanlıkta birisi gençleri avlamaya başlamıştır bile. Fakat bu sadece kabusun başlangıcıdır.


Konusu bu şekilde özetlenebilecek film aşırı derecede itici karakterler barındırıyor.  Senaryo ise hiçbir karakterle empati kurma vaadinde bulunmuyor. Perdede donmuş bir güzellik abidesi gibi duran Mandy, uyusturucu ve sex bağımlısı gençler dışında kimse yok.


Film uzunca bir süre bu gençlerin ne kadar sığ tipler olduğunu anlatmaya çalışıyor. Hatta bunu o denli uzatıyorki, bir noktada seyircı sıkılmaya bile başlıyor. Tam bu noktada Amerikalı bazı sinema yazarlarının filmin  günümüz gençlerini masaya yatıran bir eleştiri olduğunu iddia etmesiyse kanımca fazlasıyla zorlama.


Açıkçası filmin böyle birşeyler söylemeye çalıştığı doğru fakat bunu o kadar bulanık ve yanlış bir noktadan yapıyor ki, sistem eleştirisi tarzı bir noktaya varmak ciddi ölçüde zorlaşıyor. Zaten filmde böyle önemli bir çabayı bir süre sonra harcayarak  finalde cinayetlerine geçiyor.


Çok enteresan ve yaratıcı olmayan konusu nedeniyle yer yer sıkılarak izlenen filmin en önemli kozuysa çok şık bir şekilde perdeye yansıyan kamera hareketleri ve teknik oyunlar. Ve pek tabi ki kimsenin aklına gelmeyen süpriz finali.


Vahşet Partisi” finale doğru öyle bir twist yapıyor ki, film gerçekten seyirciyi şoke etmeyi başarıyor. Bütün bu çabaya rağmen film ortalama bir seyirlik olmanın ötesine geçemiyor. Ne Mandy'in güzelliği ne de o şık kamera oyunları, sıkılan seyirciyi filmin içine sokamıyor. Ne çok iyi ne de çok kötü olan bu filmi fazlasıyla boş vakti olanlara öneriyorum. Herkese iyi seyirler.