Sherlock Holmes: Ezber Bozma Vakti!

18.01.2010 10:47

Gerek edebi anlamda, gerek ise sinema ve Tv sektörü mevzu bahis olduğunda Sherlock Holmes, belli başlı taşları yerine oturmuş bir karakter. Dolayısı ile, sivri zeka detektifimizin sırtlayıp götürdüğü maceralar da belli başlı formüllere tabi olmuş vaziyette. Olaya bu açıdan bakıldığı zaman Sherlock Holmes aslında makulün üstünde sayılabilecek risklere girmeyi de ihmal etmemiş. Tabi Holmes takipçilerini bertaraf edebilecek bu değişim, genel sinema izleyicisini yakalayabilecek bir gişe canavarına da dönüşmüş...


Misal olarak, Sherlock Holmes\'un Viktoryen James Bond olarak tabir edilmesi hiç de zor değil. Dr. Watson ve Holmes\'un neredeyse durdurulamaz birer dövüş makinasına dönüşmesi, izleyen bünyelerin bir kısmında hazım problemleri yaratacaktır elbette. Fakat önümüzdeki filmin ticari sinema örneği olduğunu da unutmamak gerek. Görsel anlamda bu kadar bonkör bir Holmes hikayesi izleyebilmenin bedellerinden biri de, yer yer geçmişe sünger çekebilme feragatını gösterebilmekten geçiyor. Bu değişim, yukarıda da belirttiğim gibi kolay kabul edilebilir bir değişim değil. Nihayetinde SH isminin arkasına yaslanmış bir aksiyon filmi olduğunu düşünmekten çekinmeyenler de olacaktır fakat sinemadaki aksiyon ve polisiye anlayışının değiştiğini kabul ediyorsak bu gibi değişimleri de kabul edebilmek gerekir diye düşünüyorum.


Sherlock Holmes, ticari sinemanın en eğlenceli örneklerinden biri. Açıkçası iyi tutmuş bir kimyası var. Hedef izleyici yelpazesi göz önünde bulundurulacak olursa "kendini izlettirebilme" misyonunu başarılı bir biçimde yerine getirebiliyor. Aksiyona doymayan bir Holmes, bazı önyargı kilitlerimizi açabildiğimiz takdirde yaşanması gereken bir deneyim sunuyor. Robert Downey Jr.\'ın yer yer abartılı ama her daim övgüye şayan oyunculuğu bir tarafa Jude Law ve Mark Strong\'un son derece yerinde seçimler olduğunu çatır çatır ispatlıyor film. Bunun dışında atmosferinin tadı, espri unsurunun ekşimemesi, bütün makyajına rağmen koklanabilir bir dönemi perdeye başarılı bir biçimde yansıtabilmesi de cabası.


En az filmin kendisi kadar önemli bir unsur varsa o da Guy Ritchie\'nin bu film ile şekillenecek akibeti ki esgeçilecek gibi bir nokta değil. Yaptığı son işler, beklenen etkiyi yaratamadığından dolayı, eleştirmenler tarafından bol bol karalanan Ritchie\'nin kariyerinde vücuda getirmiş olduğu en yüksek bütçeli yapım olan Sherlock Holmes ile sırtını doğrulttuğunu söyleyebiliriz. Hatta bu denli yüksek bütçeli bir filmin "kısıtlamaları" göz önüne alındığında bir kaç orjinal sahne ile (ve tabi son jenerik ile) nevi şahsına münhasır imzasını da filme basmasını biliyor.


Kısacası, Sherlock Holmes projesi ilk zikredildiği andan itibaren kafalarda belli başlı soru işaretleri ve bir miktar önyargıya mahal vermişti burası kesin. Fakat tamamen ticari bir örnek olarak bakıldığında, son derece eğlenceli bir seyirlik olduğu bir gerçek! Markasının sorunsalları üzerinde gereğinden fazla kafa patlatmak yerine önümüzdeki filmden tat almamız en akıl karı seçim diyebilirim...Şimdiden İyi Seyirler...