Perşembe günü bir planınız yoksa biraz gizem çözmeye ne dersiniz?

Netflix’in en yeni orijinal filmlerinden biri olan “Perşembe Günü Cinayet Kulübü” (The Thursday Murder Club), izleyiciye hem keyifli hem de gizem dolu bir zaman geçirmelerini vaat ediyor. Çeşitli ipuçlarını film boyunca serpiştirip filmin sonunda hepsine değinen film, izleyiciyi zorlamayan bir “Katil kim?” filmi. Dolayısıyla bu film, gizem çözmeyi seven izleyiciler için çerezlik bir zorluk derecesi sağlayabilir. Bu yüzden filmi sevdiklerinizle birlikte seyrederek hem büyüleyici güzellikteki bir huzurevine yerleşmek isteyebilir hem de gizemin peşinden koşturabilirsiniz.

Filmin konusu şu şekilde:

Durdurulamaz dört emekli, boş vakitlerini eğlence için cinayet davaları çözerek geçirirler. Fakat bu dedektiflik hevesleri gerçek bir "Katil kim?" hikâyesinin ortasına düştüklerinde ilginç bir hal alacaktır.

Filmin oyuncu kadrosu ise birbirinden başarılı oyuncularla donatılmış. Helen Mirren, Elizabeth karakteri ile grubun beyni ve lideri olarak karşımıza çıkıyor. Biraz yargılayıcı bir yapıya sahip olan Elizabeth, başlarda çok daha çıkarcı hareket ediyorken film ilerledikçe insanlara daha büyük bir açıklıkla yaklaşmaya başlıyor. Pierce Brosnan’ın canlandırdığı Ron, geçmişteki sendikacı kişiliğini huzurevinde de sürdürerek haksızlığa uğrayan huzurevi sakinlerini gerektiğinde kolayca örgütlüyor. Entelektüel birikimi ve yüksek duygusal zekâsıyla Ben Kingsley’nin canlandırdığı İbrahim, önceki ikilinin sivri yapılarını törpüleyen ve gizem çözerken sakince hesaplamaları yürüten kişi. Her perşembe huzurevindeki etkinlik odasını tutan bu ekibin dördüncü üyesi Penny ise hastalığına yenik düştüğü için grubun artık aktif olmayan bir parçası. Bu noktada devreye Celia Imrie’nin canlandırdığı Joyce giriyor. Huzurevine yeni taşınan Joyce, artık çözülememiş ve bir kenara atılmış davaları çözmek için bir araya gelen Perşembe Günü Cinayet Kulübü’ne medikal bilgileri ile eşi benzeri bulunmaz bir katkı sağlıyor. Kalbiyle hareket eden Joyce, aynı zamanda grupta duygusallığıyla İbrahim’e eşlik ediyor.

Film, zaman zaman gizemleri çözmekte aceleci hissettiriyor. Yukarıda da belirttiğim gibi seyirciyi merak içinde bıraktırmak ve interaktif bir izleyici deneyimi yaratmaktansa cevapları hızlıca önümüze sunuyor. Hatta zaman zaman ikna edici argümanlar sunup bizleri ince işlenmiş bir senaryoyla etkilemek yerine şuna benzer etkileşimlere maruz bırakıyor:

A: “Sonuç nedir?”

B:“Hesaplamalarıma göre binaya ulaşabilmesi için-”

A:“Cevabı söyle evet mi hayır mı?!”

Senaryonun gerçekten geçerli bir sebep sunarak bizi suçların işlenişine inandırmasını tercih etsem de bu durumdan dolayı filmi başlıca bir gizem filmi değil bir komedi filmi olarak değerlendirmemiz daha doğru olur.

Film, mutlu bir hayat sürdükleri huzurevlerini korumak için örgütlenen ileri yaş kesimden en yakın arkadaşını bitkisel hayatta bile yalnız bırakmayan Elizabeth’e değin bir temaya hizmet ediyor: Sevgi. Bütün gizemli olayların ve maceraların ardında birbirlerine o kadar da zarar vermek istemeyen “kötü adamlar” ve birlikte sürdükleri hayattan büyük bir mutluluk duyan ana karakterler var.

Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini ise Chris Columbus yapıyor. Columbus; “Harry Potter ve Felsefe Taşı”,”Harry Potter ve Sırlar Odası”, “Evde Tek Başına”, “Müthiş Dadı” ve “Percy Jackson & Olimposlular Şimşek Hırsızı” gibi kültleşen, daha genç kitlelere ve ailelere hitap ederken büyüleyici gerçekler ve içimizi ısıtan hikâyeler sunmasıyla bilinen filmlere imza atmış bir yönetmen. Dolayısıyla filmin gizem yönünün daha hafif kalması da bu sebeple -ve bir platform filmi olmasıyla- açıklanabilir.

Sonuç olarak filmi lezzetli gizemleri çözmek için değil iç ısıtıcı ve heyecanlı bir hikâyenin bir parçası olmak için izlerseniz keyifli bir vakit geçireceğinize ve büyüleyici mekanlara ışınlanacağınıza şüphem yok. Şimdiden iyi seyirler.

Beren Demirci

Yorumlar (0)

avatar