Se7en'dan Facebook'a

27.10.2010 13:52

David Fincher, son 20 yıla damgasını vurmuş yönetmenlerden birisi olarak birçok kült ve başarılı filme imza atmış bir yönetmen. Kariyerine Alien 3 ile başlayan hemen ardından Se7en, The Game, Fight Club\'ı çeken yönetmen bu filmleriyle alışılagelmiş Hollywood tarzının dışına çıkmış ve sürüden ayrılan yönetmenlerden olmuştu. Ancak ne olduysa 2000\'den sonra oldu ve Fincher 2002 yılında çektiği Panik Odası ile tarzını biraz değiştirdikten sonra uzunca bir süre ara verdi sinemaya. 2007 yılına kadar film yönetmeyen Fincher, 2007 yapımı Zodiac ile özüne dönüş yapmıştı. Seri katil incelemesinden aksiyonu çıkartan ve korkuyu toplumsal bir fobi halinde sunan Fincher Hollywood\'dan biri olmayacağını göstermişti adeta. Ancak 2007\'den sonra keskin bir dönüş ile Oscar\'a yarışacağı Benjamin Button ile ortaya çıktı. 3 saatlik bu garip hikaye Fincher tarzında değildi pek ama sonrasında olacaklar da yönetmenin tarzına pek uymuyordu zaten. Yönetmen, 91\'den 99\'a 4 film çekerek ortalama 2 yılda bir film çekerken, 2007 sonrası dönemde 3 ve 2013\'e kadar toplamda 6 film yönetmiş olacak. 6 yılda 6 film, yanlış projelerde görev alacağı sonucu çıkartacağımız anlamına gelmiyor elbette. Ancak biri gösterimde biri yapım aşamasında olan 2 projesi var ki, gerçekten Fincher\'ın tarzına hiç de yakışmayan projeler. Bunlardan birisi The Social Network, diğeri de Ejderha Dövmeli Kız.

 

The Social Network, artık herkesin de bildiği gibi Facebook\'un kuruluş sürecindeki ve kurucusu Mark Zuckerberg\'in milyarder olma sürecindeki olayları anlatıyor. Ancak bu film Zuckerberg\'e sorulduğunda, filmin tek gerçekçi yanının kendisini canlandıran karakterin giydiği kıyafetler olduğu cevabı alınıyor. Konunun kurgudan ibaret olduğu bu açıklamadan anlaşılsa bile, bir film olarak ele alındığında söylenecek daha çok şey var ortada. Örneğin genç oyuncuların başarılı performansları, filmin Hollywood tarafından \"Yılın en iyi filmlerinden\" olarak etiketlenmesine sebep. Bundaki en büyük katkı da kuşkusuz Zuckerberg\'i canlandıran Jesse Eisenberg. Her ne kadar gerçek hayatta gördüğümüz videolarda ve fotoğraflarda sürekli sırıtan bir Zuckerberg olsa da filmde hiç gülmeyen bir Zuckerberg olmasına rağmen Jesse, oldukça başarılı bir performans ortaya koymuş. Rolüne tamamen kendini vermiş bu genç adama filmde Rooney Mara (Kendisi Fincher\'in bir diğer projesi olan Ejderha Dövmeli Kız\'da da rol alıyor), yeni örümcek adam Andrew Garfield ve ünlü şarkıcı Justin Timberlake eşlik ediyor. Özellikle Eduardo Saverin karakterinde izlediğimiz Andrew Garfield, yeni örümcek olabilir mi diye sorgulandığı zamanlarda bu kadar başarılı bir performansla ortaya çıkınca soru işaretlerini silmeyi başarıyor.

 

Filmin açılış sahnesindeki diyalog gerçekten çok başarılı. Filme bir anda çarpıcı bir giriş ile bağlanmanıza sebep oluyor. Ardından geçen 15 dakika boyunca hızlı diyaloglar başınızı biraz döndürse de ve dozunda kalarak normal seyre dönüyor. Biraz daha devam edilse o şekilde, filmden kopmalar olabilirdi ancak Fincher\'ın kalitesi burada ortaya çıkıyor zaten. Tekrar Fincher demişken, kendisi korkulduğu gibi istek üzerine film yapmış gibi durmuş bu film üzerinde. Fincher\'ın tarzını yansıtabildiği tek sahne ise İngiltere\'deki kano yarışı. Gerçekten güzel bir sahne. Ancak senaryoda o sahnenin olması için de hiç sebep yok. Belli ki kendisi eklemiş o sahneyi bir şekilde. Ben hala buradayım diyebilmek için. Belirtmek gerekir ki, film beklendiği kadar kötü değil. Aksine ve her ne kadar karakterler ile fazla empati kuramasak da başarılı bir film. Ama Fincher\'ın bu filmde olmasının herhangi bir artısı varsa o da sadece Fincher ismi sebebiyle filmi izleyecek sinema severlerdir. Onun dışında ortalama herhangi bir yönetmen de bu filmi çekebilirdi. Söylemeye çalıştığım şey, Fincher\'ın özlediğimiz Se7en, The Game, Fight Club gibi filmlerini beklerken böyle filmlerle uğraşmaması gerektiğidir. Yoksa film izlenmeyecek bir film değil elbette.