Gezici Festival’le Uygunadım Sinema!

05.11.2010 10:03
Gezici Festival’le Uygunadım Sinema!

Ankara Sinema Derneği tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Artvin Belediyesi ve Ordu Valiliği’nin katkılarıyla düzenlenecek 16. Gezici Festival, 3–19 Aralık tarihleri arasında sırasıyla Ankara (3–9 Aralık), Artvin (10–16 Aralık) ve Ordu (16-19 Aralık) illerinde konaklayacak. Bu yıl “Darbe!” temasıyla yola çıkan Festival’in “Uygunadım Hayatlar!” bölümünde, yalnızca Türkiye’de değil Şili, Brezilya ve Portekiz’de de askeri darbelerin insanların hayatlarını nasıl yok ettiğini anlatan filmler gösterilecek.

 

12 Eylül 1980’den sonra Türkiye

 

Bu bölümde, Adalet Bakanlığı\'nın resmi rakamlarına göre 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı, 171 kişinin işkence sırasında, 50 kişinin de idam cezasıyla öldürüldüğü 1980 askeri darbesini konu edinen iki film gösterilecek.

 

Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez’in birlikte yönettikleri Beynelmilel (2006), 1982 yılında geçiyor ve bir Güney kasabasında askeri yönetime ayak uydurmaya çalışan kasaba halkı ve bir müzik grubu üzerinden dönemin trajikomik olaylarını anlatıyor. Ulusal ve uluslararası festivallerde ödüller alan Beynelmilel, 12 Eylül darbesiyle yeterince yüzleşememiş Türkiye sinemasında bu konuda çekilmiş en iyi filmlerden biri sayılıyor.

 

Dünya ilk gösterimi Ağustos ayında Locarno Film Festivali’nde yapılan Özlem Sulak imzalı 12 Eylül (2010) ise 12 Eylül mağduru 13 kişiyle yapılan görüşmeleri içeriyor. Anlatılan hikâye ve tanıklıkların seyirciyi derinden etkilediği film, Orta ve Doğu Avrupa ile Orta Asya’yı kapsayan geniş kapsamlı sanat yarışması Henkel Art Award 2010’da finale kalmıştı.

 

11 Eylül 1973’ten sonra Şili

 

Bölümdeki filmlerden ikisi 3 binden fazla insanın öldürüldüğü, 30 bin kişinin işkence gördüğü ve binden fazla insanın kaybolduğu Pinochet diktatörlüğündeki askeri darbenin gölgesinde geçiyor.

 

Z–Ölümsüz (1969), Müzik Kutusu (Music Box, 1989), Amin (Amen, 2002) gibi filmleriyle de tanıdığımız usta yönetmen Costa Gavras’ın başyapıtlarından sayılan Kayıp (Missing, 1982), Pinochet diktatörlüğü yönetimi altındaki Şili’de gözaltına alındıktan sonra “kaybolan” gazeteci oğlunu arayan Amerikalı babanın hikâyesini anlatıyor. Politik sinemanın en önemli örneklerinden biri sayılan Kayıp, Cannes’da En İyi Film Ödülü’nü Şerif Gören’in Yol (1982) filmiyle paylaşmış ve “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında Oscar kazanmıştı.

 

Pinochet dikatötürlüğünü konu edinen bir diğer film ise Elizabeth Farnsworth ve Patricio Lanfranco’nun birlikte yönettikleri Yargıç ve General (The Judge and the General, 2008). Şilili yargıç Juan Guzmán’ın diktatör Pinochet’nin adalet karşısına çıkması için verdiği mücadeleyi anlatan film, Şili’deki demokratik değişimle birlikte Guzmán’ın politik değişim sürecine de tanıklık ediyor. 2000 yılında Pinochet’nin dokunulmazlığının kaldırılması için kamu davası açan, 2004 yılında ise, 70’lerin sonunda Güney Amerika\'da kurulan askeri diktatörlüklerin sol muhalefeti ortadan kaldırmak için yürüttükleri Colombo operasyonunu da içeren bir davayla Pinochet’nin  yargılanmasını sağlayan Guzman’ın hikâyesi darbeyle hâlâ yüzleşememiş ülkelere, özellikle Türkiye’ye örnek olabilecek türden.

 

1 Nisan 1964’ten sonra Brezilya

 

Cao Hamburger’in yönettiği Annemler Tatilde (The Year My Parents Went on Vacation, 2006) izleyiciyi, 400\'den fazla insanın öldürüldüğü ve 160 kişinin de kaybolduğu 1964 darbesi sonrası Brezilya’sına götürüyor ve siyasi suçlu olarak aranan anne ve babası tarafından dedesine bırakılan 10 yaşındaki Mauro’nun yaşadıklarını anlatıyor. Mauro, anne ve babasının tatile gittiğini düşünür ve dedesinin Yahudi mahallesindeki evinde tek başına onları bekler. Sao Paulo’dan Cartegana’ya birçok festivalde 30’a yakın ödül toplayan film, hüzünlü ve insancıl hikâyesiyle izleyiciyi derinden etkiliyor.

 

28 Mayıs 1926’dan sonra Portekiz

 

Bölümün son filmi 1926’dan 1974’e, 48 yıl süren António de Oliveira Salazar diktatörlüğündeki Portekiz’den geliyor. Susana de Sousa Dias’ın kendine özgü ve yenilikçi bir sinema dili kullanarak çektiği 48 (2009), askeri rejim döneminin siyasi mahkûmlarıyla yapılmış görüşmeleri sunuyor. Mahkûmların sıradışı tecrübelerini, tutukluluk döneminde onları çevreleyen durumu, siyasi polis PIDE’nin mahkûmlara davranışını belgeleyen film, DEFA Foundation Ödülleri’nde FIPRESCI Ödülü’nü kazanmıştı.

 

Belleğimde Kan Sesleri

 

“Uygunadım Hayatlar!” bölümü kapsamında Ankara’da bir panel düzenlenecek. Mithat Sancar’ın moderatörlüğünde yapılacak “Darbe, Sinema ve Bellek” başlıklı panelde Beynelmilel filminin yönetmenlerinden Sırrı Süreyya Önder,  12 Eylül belgeselinin yönetmeni Özlem Sulak ve sosyalist aktivist, yayıncı ve yazar Ertuğrul Kürkçü konuşmacı olarak katılacaklar. Panel 4 Aralık Cumartesi günü Ankara Alman Kültür Merkezi’nde yapılacak.