Tipide Kaybolmuşluğun Dramı: Wind River Film Eleştirisi

31.10.2017 23:49

Kar yağarken çevrenin sessizleştiğini fark ederiz. Kristal taneleri, gözenekli yüzey yapıları sayesinde ses dalgalarını emer. Kar ve soğuğun bir araya gelişiyle gürültülerin azaldığı mutlak bir sessizlik etrafımızı sarar. Kimileri böyle bir ortamda huzur bulur, kimileri ise korkup ya da sıkılıp kaçmak ister. Dış dünyanın değil, içimizin sesi yükselir kar yağdığında.

Yönetmenliğini Taylor Sheridan’ın yaptığı Wind River filmine damga vuran ana unsurlar da aslında bu kar sessizliğinin insanoğlundaki yansımaları. Gişe rekorları kıran cıvıltılı Marvel yapımlarında Hawkeye ve Scarlet Witch karakterlerini canlandıran Jeremy Renner ile Elizabeth Olsen’i, bu sefer daha gerçek, soğuk, karamsar ve mutsuz bir dünyada buluyoruz. Wyoming eyaletinin çetin dağlarında, kar kaplı ormanlarında ve arazilerinde avcı Cory Lambert ile FBI ajanı Jane Banner’a hayat veren ikiliyi, yürek burkan bir ölüm vakasını çözme uğraşında izliyoruz. 

Polisiye bir film olmasına rağmen, beklentilerin aksine beyin fırtınaları yapmanın gerek olmadığı, bilmecelerin yer almadığı, izleyiciyi şaşırtacak ters köşelerin yaşanmadığı ilginç bir film Wind River. Son derece sade ve basit bir konu, sinema sanatının diğer değerleri ile beklenmedik derecede devleşiyor. Soğuk ve ıssızlık hissi, oyuncuların doğallığı, hikayedeki geçmiş trajedilere yapılan göndermeler ve Wyoming’in eşsiz manzaraları sizi esir alıyor. Battaniyeye sarılı halde ve kahve içerken izlenecek filmler klişesine bu kadar uyumlu olabilecek çok az yapım var.

Müziklere imza atan Nick Cave ve Warren Ellis ikilisi, izleyiciyi filmin melankolik havasına sokmakta hayli başarılı olmuşlar. Yaşadıkları hayattan nefret eden, kar ve soğuk sebebiyle sadece acı çekmiş insanların arasında, asık yüzlerle dolu bir yokluktaki hüzünlü hikayenin akışına kaptırıyorsunuz kendinizi. Bir Jack London romanının ortasında kalmış gibi ızdırap yaşıyorsunuz karakterlerle birlikte. 

- BU BÖLÜM FİLMLE İLGİLİ İPUÇLARI İÇEREBİLİR (SPOILER UYARISI) –

Filmimizin sert çocuğu, kederli baba, görmüş geçirmiş bir taşralı ve usta nişancı olan Cory Lambert (Jeremy Renner), geçmişte kızını kaybetmiş olmanın acısıyla yaklaşıyor olaylara. Tecavüzden kaçan kızı donarak ölen kızılderili dostuna da bu sebeple yakınlık duyuyor, onun intikamını almak istiyor.

Ülkenin diğer köşesindeki sıcacık bir diyardan ansızın gelen deneyimsiz FBI ajanı Jane Banner (Elizabeth Olsen) ise, bu soğuk ve ürkütücü ıssızlıkta birçok gerçeğin farkına varıyor. Üzerinde bir mont bile olmadan başladığı öyküde, giderek karlı iklime alışıyor ve olgunlaşıyor işinde de. Lambert ve Banner’ın yollarının kesişmesinin ardından katili bulmaları da uzun sürmüyor zaten. (Elizabeth Olsen'in daha önce karlı hava koşullarına alışık olmadığı ve bu yüzden film çekimlerinin bazı zamanlarında ‘kar körlüğü’ yaşadığı söyleniyor.) 

Sonunda yine o acı gerçek, filmin ana teması damga vuruyor katilin son sözlerine: “Bu buz tutmuş cehennemin nasıl bir yer olduğunu biliyorsun! Yapacak bir şeyimiz yok. Kadın yok, eğlence yok! Sadece bu lanet olası kar ve kahrolası sessizlik var! O kadar!” 

Kar ve sessizlik.. Wyoming’in soğuk ve gizemli arazilerinde yaşama tutunmaya çalışan yerel halkın elinden alınmamış tek şey olarak öne çıkıyor filmde. 

-- SPOILER SONU --

Genel olarak duygusal ve yavaş bir akışa sahip olan filmin, aksiyon severleri ve hızlı bir tempo bekleyenleri tatmin etmeyeceği aşikar. Bununla birlikte birkaç sahnede yükselen tansiyon ile kanlı sonuçlarının oldukça çarpıcı işlendiği söylenebilir. Renner ve Olsen’in iyi oyunculuklarının yanı sıra aktör Jon Bernthal’ın kısa ama etkileyici varlığı, kesinlikle hikayede iz bırakan, akılda kalıcı bir detay.

Festival filmi havasındaki Wind River, süper kahramanlardan ve büyük bütçeli gişe filmlerinden kaçanlar için kesinlikle dingin, sade ve gerçekci bir seçenek.

10/8

Yazan: Gökhan Öztürk