Eleştirmenlerin Gözde Filmi: Sonbahar

16.12.2008 09:59
Eleştirmenlerin Gözde Filmi: Sonbahar

\'90 kuşağı gençliğine bir ağıt niteliği taşıyan "Sonbahar", F tipi cezaevlerini protesto etmek için yapılan açlık grevlerini kanlı bir baskınla sona erdiren Hayata Dönüş operasyonunun yıldönümünde gösterime giriyor.
Uluslararası festivallerde altı, Adana\'da üç Altın Koza kazanan "Sonbahar" 19 Aralık\'ta izleyici ile buluşacak.

Üniversite öğrencisiyken katıldığı eylemlerden dolayı hüküm giyen, cezaevindeyken F tipi protestolarına katılan, açlık grevi yapan, bu yüzden ciğerleri iflas eden Yusuf\'un (Onur Saylak) son günlerini Doğu Karadeniz’in bir dağ köyünde ki evinde geçirmesini konu alan "Sonbahar", senarist ve yönetmen Özcan Alper\'in \'90 kuşağına adadığı bir ağıt. Yüzlerce hükümlü ve tutuklunun katıldığı açlık grevlerinin Hayata Dönüş adı verilen kanlı bir operasyonla sona erdirildiği 19 Aralık tarihi filmin gösterimi için özel olarak seçildi. 2000 yılı Ekim ayında başlayan açlık grevinin Kasım ayında ölüm orucuna dönüşmesin üzerine 19 Aralık tarihinde 20 cezaevine düzenlenen baskınlarda 30 hükümlü ve tutuklu ile iki asker yaşamının yitirmişti.

Filmin değindiği bir başka siyasi sorun da SSCB\'nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan ülkelerde yaşanan trajedi. Ailesine bakabilmek için Türkiye\'de fuhuş yapmak zorunda kalan Gürcü kadın Elka (Megi Kobaladze) ile Yusuf\'un yollarının kesişmesinden hem bir aşk hikayesi hem de sosyalizmin sınırın iki yanında ne ifade ettiğine dair bir yorum doğruyor.

Eleştirmenlerin gözde filmi


Murat Özer - Empire Dergisi

Sonbahar, adı afişlerde büyük harflerle yazılmış olsa da bu minvalde konuşan bir film değil. Derdini öylesine fısıltılı bir dille anlatıyor ki, duyabilmek için can kulağıyla dinlemek gerekiyor. Onur Saylak\'ın canlandırdığı baş karakter Yusuf\'un yüzünden yansıyan hüzün, filmin plastiğinden de aynı şekilde akıyor bizlere ve midemize binlerce yumruk indiriyor, yüreğimizi ise hiç olmadığı kadar açıyor, bizleri dermanı olmayan bir açık kalp ameliyatına sokuyor. Karakterin yolculuğuyla birlikte adım adım yalnızlaştığımızı hissediyoruz, ona eşlik etmenin getirdiği \'ölüm kokusu\'nu soluyoruz film boyunca ve çamura gömülen bacaklarımızın bizi hiçbir yere götürmek istemediğini anlıyoruz. Özcan Alper\'in yönetimde gösterdiği başarıyla birlikte senarist olarak yaşattığı duygunun da yan etkileri bunlar. Seyirci kimliğimizle ortak olduğumuz bu hikaye, genç sinemacının bizleri içine katmak için gösterdiği çabayla daha da anlamlanıyor, kişisel tarihimizde özel bir yere konuşlanıyor.

Şenay Aydemir - Altyazı 

Yönetmen Özcan Alper, Yusuf\'un hikâyesini hamasete kaçmadan, ajitasyona sığınmadan, doğanın, hayatın ve aşkın diyalektiğine sonuna kadar sadık kalarak bir \'şiir gibi\' ince ince işlerken; seyircinin hikâyenin dokunaklılığına kapılmaması, Yusuf\'un kendi içinde ve kendinden menkul görülmemesi için ise belgesel görüntülerden yararlanıyor. Öğrenci gençlik mücadelesi içinden seçilen bu belgesel görüntüler, Yusuf\'un hikâyesine kendisini kaptıran seyirciye bir tür "neden burada olduğumuzu unutma!" mesajı veriyor ve böylece filmin kahramanını da toplumsal bir karakter haline dönüştürüyor.
Yusuf\'un gün batımına karşı deniz kıyısında yüzünü hiç görmediğimiz Cihan ile buluştuğu sahnede ise 68 gençliği hikâyeye dahil oluyor. Yüzünü göremediğimiz kişi hiç kuşkusuz \'dalgalarla dövüşen\' bir başka Karadenizli ve 68 gençliğinin önderlerinden Cihan Alptekin. Böylece iki kuşak arasındaki tarihsel bağ kurulurken, mücadelenin sürekliliği Yusuf\'un kimliğinde yeniden anlam kazanıyor.
 
Murat Erşahin   Sinema Dergisi

İyi bir film "Sonbahar". Bir \'ilk film\' için son derece olgun, yürekli ve doğru... Ülkede yaşanmış ve yaşanan acıları, toplumsal yaraları ajite etmeden yedirmiş öyküsüne. İnsanın ta içine işliyor. İnsancıl. F-tipi cezaevleri, açlık grevleri arasında yıllarını geçiren Yusuf\'un öyküsü anlatılan. Tahliye edildikten sonra Artvin\'deki dağ köyünde, yaşlı annesiyle birlikte sonbaharın kışa dönüşünü izleyen Yusuf\'un… Hayatını, evinden, ülkesinden uzakta; etini satarak kazanan Gürcü kızla birlikte yeniden yaşama isteği bulan genç adam, nefis doğa görüntüleri eşliğinde son bir sonbahar yaşıyor. Etrafı kuşatan yalnızlık, adaletsizlik, ve imkânsızlık aslında bütün dünyanın bir F tipi cezaevi olduğunu söylüyor... Bir ağıtla sona eriyor içinde devrim ateşi yanan film. Acılı ama insandan, iyilikten ve güzellikten yana umudunu kesmeyen bir ağıtla...
Hayatının en güzel dönemindeki\' 10 yılı cezaevinde geçiren, burada 19 Aralık operasyonu ve ölüm oruçları sonucunda düştüğü hastalık nedeniyle serbest bırakılıp Hemşin\'deki köyüne annesinin yanına dönen Yusuf\'un hikayesi, Sovyetlerin yıkılmasından sonra para kazanmak için küçük kızını Gürcistan\'da bırakıp Hopa\'ya gelen ve burada "nataşalık" yapmak zorunda kalan Elka\'yla kesişiyor.
Karadeniz\'in çarşaf gibi sakin , umutsuzluğun yoğun olduğu sonbahar günlerinde başlayan bu öykü, hırçınlaşan dalgalarla birlikte umudu ve aşkı getiriyor sinema perdesine.
Ama gerçekçi bir son ve kafalardaki sorgulamalarla bırakıyor seyirciyi.