TV efsanesi beyazperde de aynı sularda yüzüyor…

16.08.2007 16:31

Tuhaf aile formatlı çizgi filmler ülkemizde tanınan örnekleriyle çok beğenilmişti. 1960 – 66 yılları arasında gösterilen Taş Devri alışılmadık bir amerikan ailesi ile Taş devrinde geçen modern uygarlık hikayesiyle çok beğenilmiş ve ilgi görmüştü. Simpsonlar efsanesinin en önemli kaynağı da bu diziydi kuşkusuz. Fonda yine aile babasının beceriksizleri ön planda idi.

1962 – 88 yılları ararsında  4 sezonluk ama 20 yıllık bir süreçte gösterilen çizgi dizi gelecekte geçen bir taş devri hikayesi idi. Kuşkusuz bunda aynı ekibin parmağının payı büyüktü.

Rugrats adlı bebeklerin ön planda olduğu çizgi filmse yine barındırdığı absürd çizgisi ile simpsonların kaynaklık ettiği çizgi filmlerden biri.

Simpsonları andırma konusunda ise Family Guy neredeyse rakipsiz.1999’da başlayan dizi halen devam etmekte ve ilgiyle izlenmeye devam ediyor. Simpsonlar taklidi gibi görünse de South park’tan daha sert bir çizgisi olsa da, simpsonlardan daha az eleştiren yapıya sahip. Yine de bu yapısıyla herkesin sevebileceği bir dizi değil.

Gelelim simpsonlara. Koca 20 yıllık süreci ile tam bir fenomen. George Bush’un “izlenmesini tasvip etmiyorum” demesinin altında 1989 yılından bu yana kıyasıya eleştirmesinin ve tüm bu eleştirileri nefis bir mizah anlayışı ile yapması baş tacı edilmesini sağlayan unsur.

Toplamda yaratılmış 396 bölümle rekorlar kitabına çoktan girmiş olan simpsonlar, sinema filmi için bu kadar beklemek niyetinde değildi. Ama zaman ve şartlar sürekli değişti ve sürekli yenilenen fikirlerle bu zamana kadar geldi. Temelde CGI’yı reddeden 3 boyutlu yerine suluboya elde çizimi tercih eden ekip bunu dışındaki kararlar için oldukça zorlandıç Ekip haline Monthy Python’s Flying Circus delisi olduklarını belirten Greoning, Belville’de Randevu’dan oldukça sık bahsediyor. Hiçbir zaman gerçek oyuncularla film önerisine sıcak bakmadığını bunun ancak ekibin ölmesi sonucu gerçekleşebileceğini söylüyor. 1987’de oluşan çekirdek kadronun film ekibinde olması hayranlık uyandırıcı olmuş ve herkeste en iyi bölümden de iyidir yargısını doğurmuştu. Bunun da uzayan süreçte payı var elbette. Esprileri konusunda ısrarcı olmadıklarını söylüyor ekip. Espri savunulmaz diyor. Filmden çıkarılan esprilerden iki film daha çıkar sözü de bu konudaki ciddiyetlerini ortaya koyuyor. Her defasında karakterleri yeniden çizmenin gurur verici olduğunun da altını çiziyor ekip. Son olarak bir 20 yıl daha sürecek garantisini veriyorlar.

20 yıllık süreçte sinema ile ilişkileri de çok iyi idi dizinin. Oz büyücüsü, Marry Poppins gibi masallar bir yana, Stanley Kubrick klaisiği “The Shining” bir bölümde tamamen parodi haline gelmişti. Marge ve komşusu Ruth’un araba yolculuğu da “Thelma ve Loise” e selam çakar. Rosebud adlı bölümde film çekimleri dahil neredeyse birebir yaratılmıştır. Ünlü “Yurttaş Kane” başyapıtı 3 bölümde görünür böylece. ET,  Sapık, Rüzgar gibi geçti, Indiana Jones ve kuşlar ekibin sinema sevgisinin yansımalarından…

Gelelim filme… 15 yıllık bir proje geçmişi olan film, dizinin beşinci yılında ortaya atılmıştı. İlk fikir “Kamp Krusty” adı ile yaz kampında geçen korku filmleriyle dalga geçecekti. Ama yoğunluk sebebi ile rafa kalktı. Elde çizilmesi sebebiyle yaratım sürecinin çok uzun sürmesi geride bu yüzden çekilmemiş bir çok senaryo bıraktı. Fantasia ile dalga geçen “Simpstasia” da bunlar arasında idi. 2003’te ilk ekip toplandı yüzlerce fikir ortaya atıldı. Bunlardan en ilgi çekici olanı kuşkusuz “Truman Show” parodisi idi. Dizi hayranları bu bilgi sonrası en azından bir bölümde öyküyü görmekten oldukça mutlu.

Sonunda filmin Homer’ın hataları üzerine kurulması kararlaştırıldı ve 15 yıllık rüya gerçekleşti Bir beceriksiz aile babasının öyküsü olan film mükemmel bir espri ile başlıyor. Homer sinemada film izlerken enayilik bu diyor. Cdsi varken filmi sinemada izlemek enayilik. Sonra kamera Homer’ı gösteriyor ve bize dönüp hepiniz enayisiniz diyor. Serinin şanına yakışır bir başlangıç bu.

Çevre sorunlarını direk merkeze yerleştiren film, gölün kirlenmesine karşı yapılan sunuma “Uygunsuz Gerçek” filmi ile geçiyor dalgasını. Sonra tüm bu uyarılara rağmen Homer faktörü devreye giriyor. Her şey dozunda her şey bildiğiniz gibi. Üslup sonuna kadar korunuyor.

Özellikle Bart’ın cinsel organının gözüktüğü sahne son derece keyifli adeta gülme krizine sokuyor izleyeni. Yol Alaska’ya düşüyor. Ordan sonrası iyice zıvanadan çıkıyor zaten. Kızılderili sahnesi de dört dörtlük.

Az sonra esprisi de araya atılıyor. Filmin altından yazılar akıyor, reklamlar geçiyor. Sizinse aklınızdan geçen tek şey gülmek oluyor.

Geriye tatlı bir zaman dilimi kalıyor. Matt Greoning ve ekibini kutlamak gerek. Bir marka yaratıp o markaya sonuna kadar sahip çıktıkları için. Koca bir ellerinize sağlık göndermek şart!