İzlenmeyen Dünya: Bir Başka Network

04.11.2010 15:24

Hayır David Fincher\'in son filmi ve Facebook hikayesi olan The Social Network\'ten bahsedilmeyecek burada. O yazıyı merak ediyorsanız aşağıdan \"Film Kritikleri\" linkine tıklayın orada göreceksiniz yazıyı. Bu yazı ise bir başka ağ ile ilgili. Bu ağ öyle bir ağ ki çekildiği tarihten bu yana izleyenleri derinlemesine etkisi altına almış ve tıpkı bir virüs gibi yayılmaya da devam ediyor. İzlenmeyen dünya serisinde bu sefer bir amerikan filmi var: 1976 yapımı Network filmi.

 

Bir film düşünün ki Oscar\'larda en iyi oyuncu ödüllerini tarihte ikinci defa toplayan bir film olsun. Senaryosu ile de ödül kazansın ve en iyi yönetmen ödülünü de kıl payı Rambo\'nun yönetmenine kaptırsın. Bir film düşünün ki konusunu geçin, 2 saat boyunca kötü bir oyunculuğa dahi rastlanmasın. Elbette senaryodaki repliklerin de bunda etkisi vardır ancak bir filmde hiç mi kötü oyunculuğa rastlanmaz? Bir film düşünün ki müziksiz bir şekilde bu kadar tutulabilsin. Filmde hiç mi bir yerde müzik yoktu? Elbette vardı ancak outro\'da vardı sadece. Bir film düşünün ki konu bakımından asla sıkmayan ve sadece diyaloglar ile ayakta duran ama oldukça güçlü bir şekilde duran. 1976 yapımı bu baş yapıt, sinema tarihinin kesinlikle en başarılı filmlerinden birisi.

 

Bir tür filmi değil, bir \"Casablanca\" değil mesela veya bir \"Sunset Blvd.\" da değil. Veya bir \"a bout de souffle\" de değil. Sadece bir sistemin nasıl çalıştığını gösteren bir film. Ancak sinematografı, senaryosu, çekim açıları, oyunculukları, diyalogları, monologları o kadar muhteşem ki filmin gerçekliğine inanmaktan başka çareniz kalmıyor. Öyle ki senarist Paddy Chayefsky, filmin bir distopya olduğu ithamlarına şöyle bir cevap veriyor yıllarca: \"Hayır, bu gerçek! Bu sistem gerçek! Hem de en ufak karesine kadar gerçek. Bu satirik değil!\" Senaristin bu açıklamalarından filme bakıldığında film eleştirel bir film değil, olanı olduğu gibi yansıtan bir yapıya sahip. Peki Network neyi anlatıyor?

 

11 yıl boyunca ana haberleri sunan Howard Beale ,ki canlandıran Peter Finch\'e en iyi erkek oyuncu Oscar\'ını kazandıran bir performanstır, önceki yaşadığı ailevi sorunlar sebebiyle kendisini işin verememektedir. Bu da programın reytinglerinin düşüşe geçmek demektir. Öyle ki, programın yapıldığı stüdyonun ekibi bile Howard ekranda iken başka kanal izler. Kanalın ise buna bir çözüm bulması gerekmektedir. Uzun süren tartışmalar sonucu Howard\'ı işten çıkartmaya karar verirler. Howard\'a yayın öncesi bu bilgi iletilir. Howard bu son yayınında şok bir açıklama yapar. Bir sonraki hafta bu canlı yayında kafasına bir kurşun sıkacağını söyler. Stüdyodan kimse de izlemediği için yayını kesmezler ve Howard da konuşmaya devam eder. Durum farkedildiğinde ise iş işten geçmiştir. Televizyon binasını saran gazeteciler Howard\'la ilgili haber yapmak istemektedirler. Diğer tüm tv kanalları bu bildiriyi canlı yayınlarda verirler. Kanal ise Howard\'ı adeta karantinaya alır. Ertesi gün ise kanalın azimli genç kadın çalışanı Diana Christensen tüm ünlü gazetelerde Howard\'ın yüzünü görüp, reytingleri de kontrol ettikten sonra farkeder ki Howard kanalın reytinglerini ve popülaritesini arttırmaya başlamıştır. Bu yarım akıllı yarım deli adamı kanalda yayına çıkartmaya devam etmeleri gerektiğini yöneticilere bildirir ve işte olaylar da bundan sonra gelişir. Kanal, reyting uğruna şaklabanlıkları mı çıkartacaktır ortaya? Yoksa saygın şekilde ancak fakir bir şekilde yoluna devam mı edecektir? Filmde o kadar etkili monologlar ve diyaloglar var ki bunları tekrar tekrar izlemek ve her kelimesine katılmamak mümkün olmuyor. Ancak hayır, bu film bir sistem sorgulaması değil. Bu film, sistemi gösteren bir film. Artık ülkelerin olmadığı, şirketlerin olduğu bir sistemi gösteren bir film.

 

Peter Finch\'e yardımcı olarak Faye Dunaway, William Holden, Robert Duvall, Ned Beatty gibi isimleri bünyesinde barındıran film baştan sonra müthiş bir akıcılıkla ilerliyor. İçerisinde bu kadar fazla diyalog barındırsa da bu diyaloglar asla baş döndürücü hızda gelişmiyor. Bir de bu oyuncuların canlandırdıkları karakterlerin simgeledikleri şeyler var. Bunları da vermek gerekiyor ki oyuncular buna göre takip edilsin. Diana televizyondur, hayatı sadece senaryolar üzerine kuruludur hatta sevişmesi bile televizyonla alakalıdır. Max normal bireydir, televizyonun büyüsüne kapılmıştır ancak geç olmadan farkeder ve gerçek yaşamına geri döner. Howard, bir yol göstericidir, televizyondaki anlatıcıdır, inançtır ancak her şeyden önce grotesk bir karakterdir. Hackett, pragmatizm voleli kapitalizmdir. Jensen karakteri ise Sam amcadır, büyük biraderdir, izleyen, yönlendiren, yol verendir.

 

Network imgesel anlatımın yanı sıra gerçeği birebir verebilen yapısı ile mükemmele ulaşan bir sinema fenomenidir. Karakterlerin temsil ettiği düşünceyi anlamasanız bile filmin bütününü düşününce ortaya çıkan yapıtın muazzamlığı ve gerçekçiliği sizi içine hapsediyor. Buna bir de karakterleri doğru analiz etmek eklenince film gerçekten ilahi bir seviyeye yükseliyor.

 

Not: Zeitgeist\'ı izleyenler, Network\'ten görüntüleri hatırlayacaklardır o filmde de.