Usta Yönetmen Jean-Luc Godard'ın Mutlaka İzlemeniz Gereken Filmleri

Film auteur’ü Jean Luc-Godard, 13 Eylül salı günü 91 yaşında hayata veda etti. Fransız Yeni Dalgası’nın en büyük isimlerinden biri olan Godard, aynı zamanda bu akımda bulunup hayatta olan tek isimdi. 
1960 yılındaki À Bout de Souffle filmi kariyerine başlayan Godard’ın bu filmi aynı zamanda Fransız Yeni Dalgası’nın ilk filmi kabul edilir.
İşlerinde Godard norm kabul edilen linear anlatıyı değiştirip yepyeni bir film çeşidi yaratmıştır. À Bout de Souffle, ve yine Fransız Yeni Dalgası’na dahil olan arkadaşları François Truffaut, Agnès Varda ve Éric Rohmer gibi isimlerin filmleri genç film yapımcılarının kendi stillerini keşfetmelerine yardımcı olmuştur. 
Bu film akımı Novelle Vague, yani Yeni Dalga olarak adlandırıldı ve düşük bütçeli, neredeyse belgesele benzer yönetimi, deneysel görsel kurgusu ve genelde sosyopolitik konulardaki varoluşsal yaklaşımı akımın karakteristiklerini oluşturdu.

Godard'ın bıraktığı bu kültürel mirası anmak ve onurlandırmak için en iyi yol filmlerini izlemek olur. Bu yüzden sizler için Godard'ın mutlaka izlemeniz gereken bazı filmlerini derledik. İyi seyirler!
 

1. À Bout de Souffle

1960-90 dakika

Godard’ın ilk uzun metraj filmi olan À Bout de Souffle, nihilist olduğu kadar tasasız bir filmdir. Godard ikonik jump cutları burada kullanmaya başlamıştır. Michel Marsilya'da bir otomobil çalar ve yolda bir polis öldürür. Paris'te Champ Elysees'de New York Harold Tribune gazetesi için stajyerlik yapan Patricia'yı bulur. Daha önce birkaç kez birlikte olmuşlardır. Michel polis tarafından aranırken eski arkadaşlarıyla buluşup Roma'ya gitmek için gerekli parayı elde etmeye çabalar. Ancak ikisi de duygularından bir türlü emin olamaz. Başının polisle belaya girmesini istmeyen Patricia büyük bir ikilemde kalır. Onun bu kararsızlığına aldırış etmeyen Michel ise tam bir güven içinde son hazırlıkları yapmaktadır.

2. Une Femme Est Une Femme

1961-85 dakika

Bir gece klubünde dansçı olarak çalışan Angela'nın en büyük hayali bir çocuk sahibi olmaktır. Fakat erkek arkadaşı Emile buna pek sıcak bakmamaktadır. Angela anne olmaya kesin kararlıdır ve bunun için Emile'in arkadaşı Alfred'e gider. Godard'ın ilk renkli filmi olan 'Kadın Kadındır' yönetmenin hazmetmesi kolay nadir işlerinden biri.

3. Vivre Sa Vie

1962- 84 dakika

Henüz 22 yaşında olan Nana, aktris olma hayalleriyle evliliğini ve çocuğunu bırakır. Fakat güzel Nana için işler hiç de yolunda gitmez. Bu başladığı yeni hayatında kendini bir and sokaklarda fahişelik yaparken bulur.

Nana'nın hayatını 12 evreye bölerek anlatan ve her bölümde belirlediği temalar üzerinden giden Godard, kültürel beklentilere karşı çıkan kadınlara toplumun sunduğu seçenekleri ustaca gözlemliyor, hatta film yer yer belgesel türüne yaklaşıyor. Anna Karina’nın etkileyici performansı ise onun bir Yeni Dalga ikonu olmasını sağlamıştır.

4. Le Petit Soldat

1963- 88 dakika

Godard Cezayir Savaşı’nı cesurca eleştiren filmi Fransa’da üç yıl yasaklanmıştır. Savaşta vatandaşlara yapılan işkenceyi ham ve süslenmemiş bir anlatımla yansıtmıştır.

Fransa-Cezayir savaşının sürdüğü dönemde, sağ görüşlü bir grubun militanı olarak Cenevre'de yaşayan Bruno, burada Veronica isimli güzel bir kadına aşık olur. Bir suikast emrini yerine getirmediği için Bruno'nun başı kendi çetesiyle derde girer. Çetesinin tacizinden kaçtığı sırada Arap militanlar tarafından kaçırılarak işkence edilir. Bruno sol görüşlü Veronica'nın, Araplar için çalışmaktığını anlar. Yine de tek hayali sevdiği kadını da alıp Brezilya'ya gitmektir. Bu yüzden istemeyerek de olsa suikast emrini kabul eder.

5. Bande à Part

1964-97 Dakika

Arthur ve Franz her ne pahasına olursa olsun büyük bir vurgun yapıp zengin olmak isteyen iki yakın arkadaştır. Franz yeni tanıştığı genç ve güzel Odile'in büyükannesinin evinde gizlediği paralardan haberdar olduğunda hemen harekete geçerler. Sıfır hatayla planladıkları soyguna genç kızı ikna etmeleri kolay olmasa da, sonunda başarıya ulaşırlar. Ancak hayat her zaman planlananı vermez. Ve bazı sonuçlar beklenenden ağır olabilir. Godard,  À Bout de Souffle'deki üslubunu teknik olarak daha az deneysel olsa da tematik olarak sürdürerek unutulmaz bir yapıma imza atıyor. Ve Quentin Tarantino'ya kuracağı yapım şirketi ismi için de ilham veriyor: 'A Band Apart'

6. Alphaville

1965- 100 dakika

Amerikalı özel dedektif Lemmy Caution, başka bir gezegendeki baskıyla yönetilen bir ülkenin başkenti Alphaville'e gelir. Amacı ülkenin başkanına suikast düzenlemektir. Alpha 60 isimli başkan aslında insan benzeri bir robottan başka bir şey değildir. Ne var ki Lemmy olaylar esnasında çekici bir kadın olan Natacha'yla tanışıp aşık olur. Güze kadın, Alpha 60'ı tasarlayan bilimadamının kızıdır. Dolayısıyla Lemmy'nin görevi önündeki en büyük engen bu kızla yaşadığı ilişki oluverir. Godard, adeta eski Fransız avantür filmlerinden ödünç aldığı karakterleri ve karanlık film atmosferi ile tüm özel efektlerden arınmış deneysel bir bilim kurguya / film-noir'a imza atıyor. 

7. Masculin Féminin

1966-105 dakika

Belgesel stilinde çekilmiş olan film, dönemin çağdaş gençlik kültürü üzerine yoğunlaşmaktadır. Filmdeki genç kadın ve erkekler aşk, seks, iş, ve tüketim gibi konular üzerine kafa yorarlar. Filmden alıntılayabileceğimiz bir cümle gençlerin mentalitesini şöyle yansıtır: Bu film Marx’ın ve Coca-Cola’nın çocuğu olarak adlandırılabilir.

Paul, parti politikasının erkeksi dünyası ile pop kültürü ve tüketimin dişi dünyası arasında sıkışıp kalmıştır. Bu iki dünyanın olumlu yönlerini birleştirme çabası içindedir. Paul askerliği bitince, Paris'e döner. Yeni tanıştığı Madeleine ona çalıştığı dergide bir iş bulur. Madeleine şarkıcı olmak istemektedir. Paul ve arkadaşları ise zamanlarının çoğunu, politikayla ilgilenerek geçirirler. Dünyanın bir çok bölgesindeki siyasi olayları takip etmektedirler. Paul kaldığı evden çıkarılınca, Madeleine'in yanına taşınır.

8. Deux ou trois choses que je sais d'elle

1967- 87 dakika 

Jean-Luc Godard'ın fahişeliği modern kapitalist devlette yaşamın ana metaforu olarak işlediği birçok filmden biridir. Godard için, kendisini para için satan bir kadın, yaşam değerini artıran son derece kişisel bir eylem olan sevişmenin nasıl diğer her şey gibi bir mala dönüştüğünün kusursuz bir imgesidir. Bu süreç içinde, insanoğlu kendisiyle yabancılaşarak satılacak ve satın alınacak bir şeye dönüşür.Filmde pek çok sahne doğaçlanmıştır ve oyuncuların kendi düşüncelerini özgürce ifade etmeleri istenmiştir. 

9. Pierrot le fou

1965-110 dakika

Ferdinand Griffon'un zengin bir kadınla mutsuz bir evliliği vardır. Televizyondaki işinden de yeni kovulmuştur. Paris'te katıldıkları sıkıcı bir partiden sonra karısını ve çocuklarını terkedip çocuk bakıcıları olan Marianne Renoir ile kaçmaya karar verir. Birlikte gittikleri Marianne'ın dairesinde bir ceset bulurlar. Fedinand Cezayir'li birtakım gansterlerin Marianne'ın peşinde olduğunu anlar. Ölen adamın arabasını alarak Paris'i terkederler ve güneye Akdeniz sahillerine doğru kaçmaya başlarlar.

Her karesi titiz bir kompozisyon bulunduran bu film ilk bakışta sıkı bir planlamayla çekilmiş izlenimi verse de bodoslama ilerleyen tavrı ile tamamen doğaçlama hissettiren bir tarafı da bulunmakta. Bu açıdan Pierrot le fou bize keyifli bir ikilik sunmakta.

10. Adieu au Langage

2014- 70 dakika

Kariyerinin bu ileri aşamalarında Godard, geleneksel anlatımlı filmleri terk etmeye başlamıştır ve konudan çok felsefeye odaklanan görsel denemeler çekmiştir. Goodbye to Language'da teknik deneyselliklere de başvuran Godard, 3D teknolojisinin yardımıyla birçok deneysel sahneye imza atıyor. Konu olarak ise bekar bir adamla evli bir kadın arasındaki ilişikiye odaklanıyor.