
27.02.2013
Oscar'da ne oldu?
Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki, bu yıl belki daha önceki yıllardan bile sürprizsiz bir törendi. Bunun en önemli nedenlerinden biri de asıl sürprizin tören öncesi daha adaylıkların açıklanmasında yaşanmış oluşuydu. Yıl boyunca hemen her ödül töreninden tuhaf bir şekilde sırtı sıvazlanarak ve ödüllendirilerek yollanan Ben Affleck bir şekilde En İyi Yönetmen Oscar’ına aday olmadığında Hollywood’da yaprak kıpırdamadı belki ama bu durumu kimse tam olarak da anlayamadı. Sen hem Altın Küre’de, hem Bafta’larda, hem de Yönetmenler Birliği’nin ödüllerinde zafere ulaş, Oscar’da ise aday bile gösterilme. Oscar tarihinde eşine az rastlanır bir sürprizdi doğrusu bu. Yine benzer şekilde Kathryn Bigelow’un diğer tüm önemli ödüllerin hemen hepsine aday gösterilip Oscar’ın dışında bırakılması yılın bir başka sürpriziydi. Onların yerine ilk 5’e alınan Benh Zeitlin ve Michael Haneke gibi isimlerin varlığı da sürprizli adaylıkların bize daha hoş gelen ama çok da bir şey ifade etmediği açık olan yanıydı. Paul Thomas Anderson’ın yönetmen olarak hiç kale alınmamasıysa düpedüz terbiyesizlik bana sorarsanız ama en nihayetinde Oscar bu, çok da ciddeye alıp asabiyet yaratmanın alemi yok. Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, adaylıklar böyle sürprizli olunca, ödüller zaten büyük ölçüde sürprizden arınmış oluyor. Eğer ki Amour gecenin sonunda En İyi Film seçilseydi, ya da Zeitlin veya Haneke törenden En İyi Yönetmen Oscar’ıyla ayrılmış olsaydı o zaman bir sürprizin vuku bulduğunu kabul ederdim ama siz de takdir edersiniz ki, olacak şey değildi. Olup bitenler ne yazık ki sürprizsiz olmasının çok ötesinde, aslında fena halde vahimdi. Neden mi? Açıklamama müsade ediniz. Bu yılki En İyi Film adayları arasında ‘meselesi’ olan filmler çoğunluktaydı. Meselesi derken sözcüğü özellikle tırnak içine aldım zira bu elbette öznel bir durum. Benim için mesele olan şey başkası için olmayabilir (ya da tam tersi). Ama öyle ya da böyle Argo, Lincoln, Zero Dark Thirty, Life Of Pi, Beasts of Southern Wild, Amour, hatta biraz zorlarsak Silver Linings Playbook (kimileri bipolar bozukluğu olan insanlarla ilgili bir bilinç yarattığını falan iddia ediyordu bazı yazılarda) bile bir meseleyi az ya da çok dert edinmiş filmler. Django Unchained için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zira, Tarantino köleliği falan mesele edinmiş değil, aksine bu konuyu istismar eden ve aklı başında bir cümle kuramayan bir film. (Bu arada farketmişsinizdir, nedense Les Miserables’ı ciddiye bile almıyorum.)