5 Maddede “Ölümcül İçgüdü”
27.03.2009

5 Maddede “Ölümcül İçgüdü”

1) “Ölümcül İçgüdü” Fransız gangster Jacques Mesrine’nin hayat hikâyesini anlatıyor. Mesrine’nin hapisteyken yazdığı otobiyografiden yola çıkılarak çekilen film, iki bölüm halinde gösterime giriyor. (İkincisi şimdilik Mayıs başında girecek gibi görünüyor) Yapımcı ve yönetmen, bir numaralı halk düşmanı ilan edilen bir gangsterin enteresan hikayesini bir filme sıkıştırıp, harcamak istememişler. İlk filmde Mesrine’nin kendini keşfi ve efsane haline gelişini izliyoruz. Jean - François Richet’nin yönettiği filmin çekimleri 33 hafta sürmüş ve birinci ve ikinci film eş zamanlı olarak çekilmiş.
5 Maddede “Sahtekârlar (Duplicity)”
20.03.2009

5 Maddede “Sahtekârlar (Duplicity)”

1) “Sahtekârlar” öncelikle başrol oyuncularıyla, ardından yönetmeniyle dikkat çeken bir film. Türkiye’de “Avukat” ismiyle gösterilen “Michael Clayton” ile Oscar başta olmak üzere birçok ödül töreninde dikkat çeken yönetmen Tony Gilroy’un yeni filmi bu. “Bourne” serisinin senaryo yazarlığını yaparken şirketler arası kirli rekabet ortamlarını keşfeden Gilroy, bu filmde bu durumları romantik bir çerçeve içinde ele almış. Her şirketin bir de rakip şirkette istihbarat departmanı kurmasını casusluğun temeli olarak nitelendiren yönetmen, bu çerçevede filme başlamış. Başrole de daha önce “Closer” filminde bir arada görme şansını yakaladığımız iki isim, Julia Roberts ve Clive Owen’ı yerleştirmiş.
Uçan Süpürge'nin Kışkırtıcı Konuğu
18.03.2009

Uçan Süpürge'nin Kışkırtıcı Konuğu

Bu sene 7-14 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan, Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, sadece Almanya’nın değil dünyanın en önemli yönetmenlerinden biri olan Ulrike Ottinger’i konuk ediyor. Ankara Alman Kültür Merkezi’nin katkılarıyla Ankara’ya gelecek olan Ottinger’in filmlerinin yanı sıra fotoğraflarından oluşan sergisi de sinemaseverler için unutulmaz bir deneyim olacak.Feminist Korsan Filmi Çekti 1942’de dünyaya gelen Ottinger, kariyerine Paris’te ressam olarak başladı. 1973’te ilk filmi ‘Berlin Ateşi - Wolf Vostell’i çekti. 1978’de yönettiği ‘feminist korsan filmi’ ‘Madame X’le dikkatleri üzerine çekti. Film, Ottinger’in sinemasındaki çılgınlığa işaret ederken, aynı zamanda, fetiş oyuncusu Tabea Blumenschein’i demir yumruklu, deri giysili dominant kaptan rolüyle bir yer altı ikonuna dönüştürdü. Yalnızca Almanya’nın değil dünya sinemasının en önemli kadın yönetmenlerinden biri sayılan Ottinger, sonraki filmlerinde de feminizmden kopmadı ve kışkırtıcı filmler yapmayı sürdürdü. 1983’te yönettiği ‘Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi’nde, Oscar Wilde'ın ünlü karakteri Dorian Gray’i bir kadın oyuncuya (Veruschka von Lehndorff) oynatarak cinsel kimlikleri ters yüz etti. Başyapıtları arasında sayılan ‘Moğolistanlı Joan D’arc’da (1989) seyirciyi Moğol kültürüyle tanıştırırken; ‘Sürgün Şangay’la (1997) 4,5 saate yaklaşan süresine rağmen meraklısına unutulmaz bir sinema deneyimi yaşattı.6 Filmiyle Festival’de Uçan Süpürge, Ottinger’in ‘Berlin Ateşi - Wolf Vostell’ , ‘Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi’, ‘Ucube Orlando’, ‘Moğolistanlı Joan D’arc’, ‘Sürgün Şangay’ ve ilk kez bu sene Berlin Film Festivali’nde gösterilen son filmi ‘Kore Çeyiz Sandığı’ını 7-14 Mayıs tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturacak.
'Güneşi Gördüm' Kimin Hikayesi?
16.03.2009

'Güneşi Gördüm' Kimin Hikayesi?

“Güneşi Gördüm” kimin hikayesi? Hayatta tek arzusu çocuklarını okutmak olan Ramo’nun mu, parçalanan ailesine yeni bir hayat sunmaya çalışan Davut’un mu, erkek bedenine hapsolmuş kadın ruhuna karşı koyamayan Kadri’nin mi? Bu sorunun cevabını yönetmen Mahsun Kırmızıgül de karıştırmış olmalı. “Güneşi Gördüm”de birbiriyle bağlantılı üç farklı hikaye ile seyirci karşısına çıkan Kırmızıgül, üçünü de “ana hikaye” şeklinde kurgulayarak, filmdeki “bütünlük” duygusunu zedeliyor. Eş zamanlı “üç film birden” izliyormuş hissine kapılıyor insan. Merkezde, zorunlu göç nedeniyle doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalan Güneydoğulu bir ailenin trajik öyküsünü anlatan film;  göç sonrasında yan hikayelerini de geliştirmeye başlıyor. Bir kısmı İstanbul’a, bir kısmı Norveç’e göç eden bu insanlar; bambaşka dünyalarda buluyorlar kendilerini. Bir süre sonra, her biri kendi içinde ayrı olay örgülerine sahip, farklı sonlara ulaşan bağımsız hikayeler haline geliyor bu öyküler. Ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşen Kadri’nin yaşadıkları ise, İstanbul içinde “başka bir İstanbul” tasviri yapıyor seyircisine. Ailesindeki diğer erkeklere benzemeyen Kadri’nin, abisi Mamo’dan gördüğü şiddete dayanamayıp, fuhuş yaparak para kazanmaya zorlanan bir travestiye dönüşme hikayesi, filmin en “sert” sahnelerini içeriyor. Bu noktadan hareketle, “Güneşi Gördüm”ün esas derdinin “ötekileştirme” sorununa dikkat çekmek olduğunu söyleyebiliriz. Köylerinden göç etmeye zorlanan Kürt ailesinin kendi topraklarında, kendi devletinden gördüğü “ikinci sınıf insan” muamelesi ile abisinden sürekli dayak yiyen eşcinsel Kadri’nin maruz kaldığı şiddetin aynı nedene dayandığını anlatmaya çalışıyor Kırmızıgül; “kendisine benzemeyeni kabul etmemek (ve hatta yok etmek!)” İlk filmi “Beyaz Melek”te şehir hayatının duyarsızlaştırdığı insanların ve kimsesiz yaşlıların dramını gözler önüne seren Mahsun Kırmızıgül,  “Güneşi Gördüm”de daha “kritik” konuları ele alıyor. Güneydoğu’da yıllardır süre gelen terör sorununa değinen film, bu davanın “Kürt-Türk savaşı” olmadığının altını çiziyor. Filmin bu konuda tek kusuru, anlatmak istediklerini seyircinin yorumuna bırakmak yerine, karakterlerine söyletmesi. Seyirciye ders vermeyi amaçlayan didaktik öğretilerle dolu replikler, kendinizi Güneydoğu sorunu ile ilgili bir paneldeymiş gibi hissetmenizi sağlıyor. Ana hatlarıyla bir göç hikayesini konu alan film; hastalık, cahillik, vatan sevgisi, büyükşehir kaosu ve kaybolmuşluk gibi çeşitli temalarla destekliyor öyküsünü. Şehit ailelerinin yaşadığı üzüntü de var filmde, travesti olan oğlunun fuhuştan kazandığı paraya muhtaç kalan yaşlı bir babanın çaresizliği de... Anlayacağınız, “Beyaz Melek”te karşımıza çıkan “mesaj çeşnisi”, “Güneşi Gördüm”de de sunuluyor önümüze. Müzik kariyerinde göremediği saygınlığı, beyazperdede yakalayan Mahsun Kırmızıgül’ün sinemadaki istikrarlı tavrını takdir etmek gerek. (Atilla Dorsay bile hayran kendisine!) Sanatçının ikinci filmi “Güneşi Gördüm”; mekan seçimleri, çekim tekniği ve oyuncu performansları açısından da oldukça başarılı bir yapım. Filmin seyirci üzerindeki “duygusal etkisi” ise tartışılmaz. Canınız çok yanacak, bunu baştan söyleyelim.
'Hayat Var', 27 Mart'ta Gösterimde!
16.03.2009

'Hayat Var', 27 Mart'ta Gösterimde!

“Beş Vakit” filmiyle ulusal ve uluslararası birçok başarıya imza atan Reha Erdem’in yeni filmi Hayat Var, 27 Mart’ta sinemalarda... İstanbul’a ilk kez denizden yaklaşan ve İstanbul’u suların üzerinden görüntüleyen Reha Erdem’in son filmi “Hayat Var”, yönetmenin 20 yıllık sinema serüveninin son halkası. Filmde, 14 yaşındaki Hayat, balıkçılık yapan babası ve yatalak dedesiyle birlikte İstanbul Boğazı’nın kenarındaki derme çatma bir evde yaşar. Aşkın var olmadığı bu acımasız dünyada çocukluk ve kadınlık arasında sıkışıp kalan Hayat, etrafındaki tüm adaletsizliklere rağmen yaşama tutunmaya çalışır. 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Sinema Yazarları Jürisi özel ödülüne layık görülen “Hayat Var”, Şubat’ta gerçekleştirilen 59. Berlin Film Festivali’ne katılan iki Türk filminden biri oldu ve katılımcılar ve eleştirmenler tarafından büyük ilgi gördü. Başrolünü Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu ve Levend Yılmaz’ın paylaştığı Reha Erdem’in son filmi "Hayat Var", 27 Mart’ta sinemaseverlerle buluşuyor...
Güneşi Gördüm: Eksik Mesaj, Fazla Alıcı
16.03.2009

Güneşi Gördüm: Eksik Mesaj, Fazla Alıcı

Kürt-Türk sorununu güzel şekilde ele alan bir film : "Güneşi Gördüm". İnsanlığın herşeyin üstünde hissedilmesi gerektiğini vurguluyor. Oynayan aktör ve aktrislerin birçoğu usta ve yıldız.Gençler de hayli başarılı. Cehalet, göç, darbede yapılan işkenceler, çekilen acılar, aynı evden hem terörist hem de asker çıkması... Çarpıcı sorunlar ele alınıyor filmde. Duygusal bir anlatım sözkonusu.   Ama... Nedense filmden çıktığım anda kendimi hiç de tatmin olmuş bulmuyorum. Anlatılmak istenen çok şey mevcut ve fakat nihai sona vardırılan olay sayısı az. Sanattan ve sinemadan bahsediyorsak "teknik"ten de konuşmak durumundayız!   Kırkı aşkın ekran karartma yöntemini kullanan Mahsun Kırmızıgül, seyirciye illallah dedirtiyor. Kamera titretiliyor, yanlış yere konuyor. Birçok sahne de esinlenme. Esinlenme... "Yeteneksizler esinlenir, yetenekliler çalar".   Şimdi diyeceksiniz belki içinizden :"Bu ezme psikolojisini bırak ey yazar! Mesaja bak!". Ezme psikolojisi falan değil bu, açıkça belirteyim. Kürt olan ve bununla gurur duyan Yılmaz Güney, takdir edip hürmet duyduğum bir sanatçı, görevini layıkıyla başarmış bir insan. Yavuz Bingöl de aynı şekilde Nuri Bilge Ceylan filmlerinde gözükecek kadar kendi rüşdünü ispatlamış bir türkücü. Sorun Kırmızıgül’de mi? Bilmiyorum.   Bayan oyuncuların yapay şiveleri ve hikâyenin içinde gayet absürt duran "eşcinsel" parafı hiç ama hiç cezbetmiyor beni. Atilla Dorsay dahil galadan çıkan herkesin yere göğe sığdıramadığı "Güneşi Gördüm"; mana açısından bir taşla iki kuş vurmayı hedefleyen ve bu taşla yalnızca kendi bedeninde yaralar açan bir film.   Cemal Süreya , "bir şiirin benim açımdan okunulabilir sayılması için sadece bir dizesinin güzel olması yeterlidir" der. Bu seferde Süreya'nın bu engin hoşgörü anlayışını sinemaya uyarlayıp , birkaç doğru mesajdan istifade etmeniz için size bu filmi tavsiye ediyorum.   Ama dürüst olmalıyız ki; teknik kısmını ele alacak olursak Mahsun Kırmızıgül hâlâ "Sarı Sarı" şarkısını söyleyen adamdır, hiçbir ilerleme yoktur, böyle gelmiştir ve şimdilik de böyle gitmektedir. Bunu böyle bilelim ve ortalığı birbirine katan bu abartma tufanından biraz sıyrılalım.   Akıllı ve sanatsal seyirler...   Vesselam..  
Beyaz Gece'de Sabaha Kadar Sinema...
13.03.2009

Beyaz Gece'de Sabaha Kadar Sinema...

Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 20. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde 14 Mart Cumartesi gecesi saat 23:59’da birbirinden önemli, üç uzun film seyirci karşısında olacak. Ünlü İngiliz yönetmen Mike Leigh’ın Oscar’a aday olan son filmi “Daima Mutlu / Happy-Go-Lucky”, festival çevrelerinde 2008’in en iyi filmi olarak gösterilen İsveç yapımı “Gir Kanıma / Let the Right One In” ve çağdaş dünya sinemasının üç benzersiz yönetmeni Michel Gondry, Leos Carax ve Bong Joon-Ho’nun yönettiği “Tokyo!”, beyaz gecede seyircilerle buluşacak. Sabahın ilk ışıklarına kadar devam edecek gösterimle, festivalin sabaha kadar film izleme geleneği bu yıl da devam edecek. “Beyaz Gece” adı verilen etkinlik, Kızılay Büyülü Fener Sinemaları’nda yapılacak.Krzysztof Zanussi ile Söyleşi Pedro Almodóvar ve Krzysztof Kieslowski gibi yönetmenlerin öğretmeni olan ve Polonya sinemasının yaşayan en önemli yönetmenlerinden biri kabul edilen Krzysztof Zanussi, 20. Ankara Uluslararası Film Festivali'nin özel konuğu olarak Ankara'ya gelecek. Son filmi Kalp Hırsızı'nın (Serce na dloni) Türkiye prömiyerini gerçekleştirmek üzere Ankara'da bulunacak olan ünlü yönetmen film sonrası izleyicilerle söyleşecek. Krzysztof Zanussi’nin “Kalp Hırsızı” isimli filmi 14 Mart Cumartesi saat 19:15’te Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda seyirci ile buluşacak.Festival Partisi Ankara Uluslararası Film Festivali, 20. yılını özel bir parti ile kutluyor. “20.Yıl Özel Partisi”, 14 Mart Cumartesi akşamı saat 20:30’da Dib Sahne’de gerçekleşecek. Festival hakkında detaylı bilgi için: www.filmfestankara.org.tr
Ankara’da Festival Başladı!
13.03.2009

Ankara’da Festival Başladı!

Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 20. Ankara Uluslararası Film Festivali, “Ankara’da yapacak birşey yok” diye üzülenlerin imdadına yetişti. 12-22 Mart tarihleri arasında izleyebileceğiniz 213 film, 45 video ve tanışabileceğiniz 200’ü aşkın konuk sizi bekliyor. Dib Sahne’de düzenlenecek festival partileri de cabası. Yeterli mi acaba? Ulusal Uzun Film Yarışması Festivalin en dikkat çeken bölümlerinden biri “Ulusal Uzun Film Yarışması”. Son dönemde çekilen önemli Türk filmlerinin yarışacağı bu bölümde, birçoğu yeni vizyona girmiş başarılı yapımlar yer alıyor. Hüseyin Karabey’in savaşa yenik düşen bir aşk yolculuğunu anlatan filmi “Gitmek” (başrol oyuncusu Ayça Damgacı’ya dikkat!), Selim Evci’nin ilk uzun metraj çalışması “İki Çizgi” ve Özcan Alper’in ödüle doymayan sarsıcı filmi “Sonbahar” mutlaka izlenmeli!Sinemalar.com’un Tavsiyesi Festivalin vazgeçilmezi olan “Dünyanın Her Köşesinden” bölümünde gösterilecek filmler arasında seçim yapmakta zorlanabilirsiniz. Meksika’dan Hırvatistan’a, İran’dan Kanada’ya uzanan bu seçki içerisinde bizim tavsiyemiz, İngiliz yönetmen Mike Leigh’in yönetmenliğini üstlendiği “Daima Mutlu” (Happy Go Lucky). Karşılaştığı tüm zorluklara rağmen iyimserlikten asla vazgeçmeyen özgür ruhlu öğretmen Poppy’nin hikayesini anlatan bu eğlenceli komediyi, bugün 14:30’da ve 21 Mart Cumartesi 21:30’da Kızılay Büyülü Fener sinemasında izleyebilirsiniz.Festivalde 13 Mart Cuma Festival ilk gününde, tüm gün devam edecek film gösterimleri ve Dib Sahne’de düzenlenecek festival partisi ile Ankaralı sinemaseverlere hareketli bir gün yaşatacak.Kızılay Büyülü Fener Sineması Film Programı 12:00 Mutlu Çingeneler de Tanıdım            Babalar ve Çocukları Üzerine 14:30 Daima Mutlu            İçimdeki Çöl 17:00 Mao Zedung            Kino Lika 19:15 Delta            Araf  21:30 Ahmaklar ve Melekler             Vahşi KanParti Zamanı! Bu akşam saat 22:00’de Dib Sahne’de gerçekleşecek Suzan Kardeş konserinde festival konukları ile tanışabilir, eğlenceli bir gece yaşayabilirsiniz. Dib Sahne, Tunalı Hilmi Caddesi No:48-A Çankaya / Ankara adresinde.