Biutiful filmini herkesten önce izlemek ister misiniz?
10.01.2011

Biutiful filmini herkesten önce izlemek ister misiniz?

Meksika’nın En İyi Yabancı Film dalındaki Oscar adayı Biutiful, sizleri basın gösterimine davet ediyor. Alejandro Gonzalez Inarritu’nun yönettiği ve Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia ile Felix Cubero’nun oynadığı ve 28 Ocak\'ta gösterime girecek olan Biutiful filminin 13 Ocak Perşembe günü İstanbul Maçka G-Mall sinemasında gerçekleştirilecek olan basın gösterimine bir soru uzaktasınız!
Halk Kahramanı Harry
10.01.2011

Halk Kahramanı Harry

Londra\'nın dış mahallelerinden birinde yaşayan Harry Brown\'ın son demlerinin hikayesi bu film. Açık konuşmak gerekirse filmin Gran Torino\'nun Londra versiyonu olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Ancak ortada bir Michael Caine gerçeği varken bu film izlenmeyi kesinlikle hakediyor. Son dönem filmleri hariç Caine\'i çok fazla izlediğimi söyleyemem ancak bu yaşında onu bu kadar çıldırmış halde görmek güzel bir deneyimdi.Harry Brown\'ın, sokak çetesi gençlere karşı verdiği savaşta sınırları ne kadar zorladığını izlerken göreceksiniz. Laf arası yapıp bir başka mevzuya girmeli önce: Bu yaşlı kurt mevzusu izlerken ayrı bir haz veriyor izleyene onu da belirtmeli. Örneğin Red\'de Helen Mirren\'ı elinde tam otomatik silahla saykoya bağlamış ateş ederken görmenin verdiği haz bu. Yada aynı filmde John Malkovich\'in Serious Sam oyununda kafasında bomba olup üstünüze koşan karakterler gibi bağırarak kameraya doğru koşması. Caine\'in nasihat veren uşak rolünden sıyrılıp, eline silah alıp savaşa dahil olmasını görmek insanı nedense mutlu ediyor. Zira bu geçişi filmde de direkt olarak görüyoruz. Kuzey İrlanda\'ya karşı savaşmış olduğunu öğrendiğimiz Harry Brown, satranç oynayacak hiçbir arkadaşı kalmayınca bu işte bir terslik var diyerek tek başına sokak çetelerinin karşısına dikiliyor. O müthiş İngiliz aksanı ile önce konuşuyor, sonra vuruyor Mr. Brown. Suça karşı isyan ediyor ama önce doğru yola girmeleri için de yardımcı olmaya çalışıyor. Yani içindeki amca hala daha yaşıyor ve yola getirmeye çalışıyor. Yola gelmeyenleri ise gözünü kırpmadan öldürüyor. Her ölümde biraz daha ölüme yaklaşıyor, her ölümde biraz daha huzur buluyor. Karısıyla ilk tanıştığında astığı asker kıyafetini karısını kaybettikten sonra tekrar giymesi de bir metafor belki de. Erkeğin doğasında vahşiliğin yerini sevgiyle doldurması ve sevgisinin karşılıksız kalmasına gösterdiği tepki ile tekrardan şiddete yönelmesi var belki de Harry Brown\'ın gözlerindeki hüzünde. Kimi zaman öyle dahiyane öldürme taktikleri kullanıyor ki, bunu düşünecek olan insanın muhtemelen birkaç yüz kişiyi öldürmesi gereklidir. Örneğin bir olta taktiği var ki inanılmaz bir şekilde tongaya düşürüyor suçluları. İzledikten sonra hak vermemeniz imkan dahilinde değil. Polislere karşı savunması ise çok açık ve net: \"Ben İrlanda\'da da savaştım, ancak orada insanların bir amacı vardı. O amaç uğruna can alıyorlardı. Burada ise savaş sadece bir eğlence ve bunun sona ermesi gerek diyor.\" Polisin tamamen çaresiz kaldığı anlarda tek ayakta kalan yine kendisi oluyor bu yüzden de. Ancak tam burada duruyor film. Yani toplumsal sorgulamada daha ileriye gitmiyor. Basit ve net şekilde sadece üç taraflı bir savaş yaşanıyor. Ne polisin sorunlara geç cevap vermesi fazla gözönünde bulunuyor filmde ne de toplumsal sorunların sebebi. Sadece sorun veriliyor, sorunun çözümü ise Harry Brown oluyor. Harry Brown, renkleri ile tam bir İngiltere filmi. Soğuk renkler hem dramı, hem de havayı başarılı bir şekilde verebiliyor izleyiciye. Kamera kullanımı da oldukça başarılı. Filmin durgun yapısının izleyiciyi uzaklaştırmaması için sabit kamera kullanımı neredeyse minimum seviyede. Donuk sahnelerdeki sürükleyicilik hissi çok yavaş da olsa kayan bir kamera açısı ile veriliyor. Müzik kullanımı da yerli yerinde olan filmin görüntü yönetmenliği konusundaki başarısı, filmin başarısına direkt katkı ediyor.Fazla zorlama bir sona sahip olsa da izleyenin \"Neden izledim\" sorusuna verecek bir cevabının olduğu filmlerden Harry Brown. Cevap ise belli: Michael Caine. Yaşlı kurtun kısa sürede geçirdiği değişime tanık olmak için izlenebilecek ancak konu açısından beklentilerin minimumda tutulması gereken bir film Harry Brown.
Zıt Kardeşler
10.01.2011

Zıt Kardeşler

Jim Sheridan, her zaman ortalama üstü filmleri ile hatırlanacak bir yönetmendir. In the Name of the Father ile zirvesini de yapmıştır Get Rich or Die Tryin\' ile dibi de görmüştür. Hem de öyle böyle bir dip değildir bu film. Tam 4 yıl boyunca film çekmeyecektir. Ancak geri dönüşü oldukça güzel olmuştur. 2009 yapımı Brothers filmi ile yönetmenliğe geri dönüş yapan Jim Sheridan, 1 istisna haricindeki başarı çizgisini korumayı başarmış. 
Cannes\'da Jüri Başkanı Robert De Niro!
07.01.2011

Cannes\'da Jüri Başkanı Robert De Niro!

Dünyanın en büyük film festivallerinden biri olan Cannes’da jüri seçimi tamamlandı. Bu yıl yarışma jürisine ünlü Amerikalı oyuncu Robert De Niro başkanlık yapacak. Festivalin bu seçimi yapmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi de oyuncunun kurucularından olduğu Tribeca Film Festivalinin 10. yılına girmiş olması. Festivali ortaya çıkaran ise 1989 yılında yine Robert De Niro’nun da kurucuları arasında yer aldığı Manhattan’daki Tribeca Film Merkezi. Ayrıca Katar’ın başkenti Doha’da da festivalin bir uzantısı her yıl düzenleniyor. Cannes’dan gelen jüri davetini memnuniyetle kabul eden Robert De Niro, yaptığı açıklamada, bu tür festivallerin uluslararası film sektörüne çok büyük yarar sağladığını belirtirken, jüri olarak işinin kolay olmadığını bildiğini ve sorumluluğunun farkında olduğunu söyledi.Cannes Film Festivali’nin geçtiğimiz yılki jüri başkanı ise son olarak Alice in Wonderland filmi ile karşımıza çıkan Tim Burton’dı.
Star Wars hayranlarına müjde!
07.01.2011

Star Wars hayranlarına müjde!

Star Wars sonunda blu-ray olarak da raflardaki yerini alacak.Star Wars efsanesi tam gaz devam ederken ve genişletilmiş evrende Clone Wars çizgifilmi sürerken geçtiğimiz aylarda aldığımız haber ile Star Wars serisini bir kez daha beyaz perdede izleyecek olmanın mutluluğunu yaşamıştık. Bu habere göre Lucas Arts, efsane serinin 3 boyutlu hale getirilmesi için çalışmalara başladığını açıklamış ve 2012’den itibaren tüm seriyi 3 boyutlu olarak sinemalarda izleyebileceğimiz haberini almıştık. Şimdi ise bir yeni haber ile daha efsaneyi hatırlıyoruz.Star Wars efsanesi, sonunda özel bir kutu seti olarak Blu-Ray versiyonu olarak piyasaya sürülmeye hazırlanıyor. Eylül 2011’den itibaren 3 farklı kutu şeklinde satışa çıkacak olan efsaneyi, en yüksek görüntü standardında evlerinde izlemek isteyen sinema severleri bekliyor. İlk üçleme 3 disk, ikinci üçleme 3 disk ve komple seri olarak 9 disklik versiyonlar ile satışa çıkacak Star Wars, için şimdiden ön siparişler yağmaya başladı.
Punk\'ın Ruhu Ian Dury
07.01.2011

Punk\'ın Ruhu Ian Dury

Bir kişi hakkında anarşist dendiğinde o kişi kötüdür. Ancak düşünülmez neden kötü olduğu. Veya neden anarşist olduğu. Genel yargılar vardır toplumsal olarak ve ona uyarsan onun kabul ettiği her şeyi kabul eder, etmediklerini dışlar, hatta yeri geldi mi de şiddet ile bastırırsın. Bir kişi hakkında Punkçı dendiğinde de o kişi kötüdür. Veya toplumsal yapı onun kötü olduğunu bireye empoze etmiştir. Sorgulamaya geçilmeden, neden kötü olduğu veya neden punk olduğu hakkında en ufak bir fikir dahi öne sürülmeden hüküm verilir dışlanma yaşanır. İşte Ian Dury\'nin hikayesi ve küçük yaşta Punk olan bir adamın serüveni de böyledir bir bakıma. 
2010\'un En\'leri!
04.01.2011

2010\'un En\'leri!

Yeni yılın ilk günlerinde bir 2010 değerlendirmesi yapmanın zamanı artık geldi. 2010 yılı bol bol Türk ve Hollywood sineması örneklerini izlediğimiz yıllardan birisiydi her zaman olduğu gibi. Bağımsız yapımlar çok fazla uğramadı, uğradılarsa da çok az salonda çok az izleyiciye ulaştılar. Ayrıca 2010 yılı festival bolluğu ile geçen bir yıl oldu. Gençlik festivalinden tutun animasyon festivaline, geçici festivalden uluslararası festivallere, 2010 oldukça bereketli bir yıldı. 2011\'in ise geçtiğimiz yıldan daha bereketli geçmesi, biz sinema severleri daha da mutlu edecektir. Uzun uzadıya 2010\'u yazmaya gerek yok. Gelelim sinemalar.com\'da sizler için hazırladığımız listelere. Öncelikle yılın en abartılmış filmlerine bir göz atalım. Hemen ardından yeteri kadar ilgi görememiş değerli yapımlar ile devam edip, yılın en iyi 10 yabancı ve en iyi 3 yerli filmini verelim. Not: Sizlerin de eklemek istediği filmler var ise yorumlardan bildirebilirsiniz.Öncelikle yılın en abartılmış 5 filmi:1. Ejderha Dövmeli Kız: 2009 yapımı bir film ancak ülkemizde 2010 yılında gösterildi. Gereğinden fazla abartıldığını söylemeye gerek yok. Başarılı bir yapım ancak abartılacak kadar müthiş değil. Bu kadar sevilmesinin iki sebebi var: Romanı okuyan kişilerin filmi de beğenmesi ve avrupa filmi olması. Oysa bu film avrupa filmi değil, vasat üstü bir amerikan filmi edasında salınıyor.2. Iron Man 2: Robert Downey Jr. artık dişlerini fırçalayıp kameraya çekse bile izlenecek kadar seviliyor. Ancak Iron Man 2 ona rağmen vasat bir film. Sadece sarhoş olup evi dağıttığı sahne dışında izlenecek pek bir yanı yok. İlk filmin güzelliği yanında çok sönük kalıyor. Mickey Rourke ise kariyerini kurtardığı için yatsın kalksın Aronofsky\'e dua etsin. Çok kötü bir performans sergiliyor bu filmde.3. Toy Story 3: İlk film müthiş bir deneyimdi 1996\'da. Oyuncaklar konuşuyor, havalanıyor, yerden yere vuruluyor ama bizi bizden çok seviyorlardı. O dönemde her çocuk bir adet Buzz\'a sahip olmuştur. Sonra ikinci film geldi. Kendisini hatırlatacak kadar kayda değer değildi. İlk filmin yerini tutamadı çünkü. Üçüncü film ise tam bir hayalkırıklığıydı. Filmin içerisindeki hayal kırıklığı dışında aşırı duygusal yapısı ile de vasattı. Ağlatmaya yönelik bir animasyon isteseydik Mary and Max\'i izlerdik.4. The Lovely Bones: Yine 2009 yapımı bir film ama 2010 Şubat\'ında ülkemizdeydi. Gereğinden fazla abartılmış bir başka film. Küçük kızın başarılı rolü yanında konunun kötülüğü ve Peter Jackson\'ın hayal kırıklığı yaratan yönetmenlik performansına rağmen gereğinden fazla övgü aldı film.5. 9: Bu da 2009 ama Türkiye vizyonu 2010 olan filmlerden. Tim Burton\'ın kısa filmi izleyip etkilenip uzun metraj animasyon olarak çekilmesini sağladığı film. Post-apokaliptik çağda insanların yarattığı \"şeylerin\" yaşam mücadelesi. Kısa film olarak çok daha çarpıcıydı. Keşke öyle kalsaydı.Elbette çok daha fazla hayal kırıklığı var ancak ilk 5 listesi bu şekilde oluşuyor.En az dikkat çeken ancak başarılı olan filmlere de bir göz atalım:1. The Ghost Writer: Kesinlikle yılın en az dikkate alınan filmi. Roman Polanski\'nin film-noir esintileri taşıyan yeni filmi. Güzel bir kitap uyarlaması. Başarılı oyunculuklar ve etkileyici bir konu. Sonu kötü olsa da filmin çekimleri, çerçeve kullanımı, müzikleri gerçekten çok etkileyiciydi. Post-modern bir film-noir idi. Daha fazla dikkat edilmesi gerekirdi. Ülkemizde gösterime girmese bile popüler olan filmler var. Bu filmin de onlardan biri olması gerekliydi.2. Moon: Duncan Jones\'un ilk uzun metraj filmi. Müthiş çekimler, etkileyici senaryo, başarılı oyunculuk ve 2001: Space Odyssey\'in devamı için çekilen 2010: The Year We Make Contact filminden sonra ihtiyaç duyulan türden bir film. Hala izlenmediyse kesinlikle izlenmeli.3. Le Concert: Radu Mihaileanu\'nun başarılı bir siyasi dramı beyaz perdeye müzikle aktarma deneyimiydi bu film. Daha önce de benzer bir konuyu tren ile birlikte aktarmayı başarmıştı. Fazla kişinin dikkatini çekmeden usulca çekti gitti film. Melanie Laurent\'e rağmen izlenmedi pek. İzlenmeliydi, izlenmelidir.4. Ip Man 2: Ip Man 1 ve Ip Man 2 müthiş bir biyografi filmi. Biyografi dediğime bakmayın kesinlikle izlenmesi gereken bir dövüş filmi aynı zamanda. Eh, baş kahramanımız Bruce Lee\'nin Bruce Lee olmasına yardımcı olan Ip Man ise onun biyografisini izlemek de elzemdir. Bu film de gösterime girmeden popüler olması gerekenlerdendi.5. Looking For Eric: Ken Loach\'ın Eric Cantona\'lı kadrosuyla çektiği müthiş bir filmdir. Kesinlikle çok daha fazla dikkat çekmeliydi. %90\'ı ofsayt nedir bilen bir ülkede yaşıyorsak bu filmin daha fazla yerde duyulması lazımdı. Cantona\'nın anıları ile iki Eric\'in konuşmaları filmin seyir zevkini o kadar arttırıyor ki, Cantona\'ya bir kez daha hayran kalıyorsunuz.6. Agora: Alejandro Amenabar\'ın, İskenderiyeli Hypatia\'nın öyküsünü anlattığı muazzam bir dram. Din savaşlarının arasında kalmış Roma\'nın durumunu ve Hypatia\'nın öğretilerini izlemek büyük bir keyifti. Yapılan vahşeti izlerken midenizin sağlam olması gerekiyor.7. The Secret in Their Eyes: Arjantinli yönetmen Juan José Campanella\'nın en iyi yabancı film Oscar\'ını kazanmış filmi, ülkemizde yeterli etkiyi bırakmadı. Özellikle müthiş açılış sahnesi ile hafızalara kazınan film, sessiz sedasız geçip giden bir yapım. Aynı Oscar töreninde ödül alan birçok Hollywood filminden çok daha başarılı bir film. Kesinlikle izlenmesi gerekiyor.8. Copie Conforme: Abbas Kiyarüstemi\'nin (Kiarostami) ilk yurtdışı filmi \"Aslı Gibidir\". İran sinemasının en usta isimlerinden olan yönetmenin Julliette Binoche\'lu kadroyla yaptığı müthiş bir film. Kiarostami\'nin kendi yazdığı senaryonun ne kadar evrensel, diyalogların ne kadar müthiş, ne kadar hayatın içinden olduğunu kesinlikle izlemeniz gerek. Ayrıca fotoğraf portresi gibi çekimleri ile de teknik bilginin sınırlarını zorluyor yönetmen.9. Monsters: Küçücük bir bütçe ile bir uzaylı filmi çekmeye çalışmak için konunun arkaplanının ne kadar sağlam olması gerektiğini bizlere kanıtlayan mütevazı bir yapım Monsters. Altmetninde birçok dünyevi soruna parmak basan bu yol filmi, konusu ile kendisine bağladığı gibi 2 başrolün oyunculuğu ile de sinema sevgisi aşılıyor. Yılın en dikkat edilmesi gereken filmlerinden kesinlikle. 10. Four Lions: İngiliz cihadçıların öyküsü. Absürd bir konu, soyut hayaller, etkileyici bir dram ve komedi. Chris Morris\'in ilk sinema filmi, dikkat edilmesi gereken bir İngiliz yapımı.Ekstra - The Stoning of Soraya M.: Çoğu film belki de bu kadar rahatsızlık vermez ama Soraya\'nın bu öyküsü gerçekten dikkate değerdi. Daha fazla izlenmeliydi.Gelelim yılın en iddialı 10 filmine:10. Shutter Island: Scorsese, Di Caprio işbirliğinden kötü bir şey çıkmaz. Oldukça gerilimli ve başarılı bir filmdi. Yılın en dikkat çekici yapımlarındandı.9. The Book of Eli: Post-apokaliptik zamanları anlatan filmleri seviyorsanız The Book of Eli hoşunuza gidecektir. Durgun yapısı ile biraz sıkıcı olsa da hazırlanmış sahneler ile o dünyanın içine girmenizi sağlıyor. 2009 yapımı The Road da bu türde izlenesi filmlerdendir. The Book of Eli\'ın deplasesi The Road\'dır.8. Kick-Ass: Çizgi roman uyarlaması, feci geyik, biraz vahşi, bolca eğlenceli bir film. Yılın en eğlenceli filmlerinden birisi. Ayrıca eğlenceli filmlerden söz açılmışken Kick-Ass deplaseleri ise Macheté ve Red\'dir. 7. Sherlock Holmes: Guy Ritchie\'nin yönetmenliğini üstlendiği kanlı canlı başarılı bir Holmes uyarlamasıdır. Çok eğlenceli, baş döndürücü özellikli, Robert Downey Jr.\'lı kadroya sahip bir maceralıktır.6. The Social Network: David Fincher tarafından hayal kırıklığına uğradık. Böyle bir filmi yönetmesini beklemezdik. Daha güzel konulu bir filmi yönetmesini isterdik. Ama hakkını verelim yine de: The Social Network yılın en güzel yapımlarından biri.5. How To Train Your Dragon: Yılın en başarılı animasyonu. Kesinlikle çok eğlenceli. Toy Story\'den daha çok beğendim. Deplasesi ise Despicable Me\'dir.4. The Town: Ben Affleck\'in ikinci yönetmenlik deneyimi. Çok başarılı bir film. Orta karar bir oyuncudan başarılı bir yönetmene evrimini anlayabilmeniz için ilk filmi Gone Baby Gone ile izlemelisiniz Ben Affleck\'in bu yeni filmini.3. Scott Pilgrim vs. The World: Saçma sapan bir film. Ancak çok eğlenceli. Donuk bakışlar, güzel sahneler, müthiş efektler, güzel müzikler ve konunun işlenişi açısından övgüleri kesinlikle hakediyor.2. Inception: Christopher Nolan\'ın medarı iftaharı. Tüm filmlerini izleyip en iyisi hangisi diye sorulsa önce bi ayağa kalkılıp saygı duruşunda durulup ardından \"HEPSİ!\" diye bağırılacak yönetmen. Ancak Inception\'ın hakkını vermemiz gerekiyor. İnanılmaz bir film, eksileri de vardı ancak konu özgünlüğü ile müthiş bir aksiyon filmi.1. Black Swan: Yılın en iyi filmi. Henüz gösterime girmedi ancak izleyince herkes hak verecektir. Kusursuz bir film.Bir de 2010 yapımı olmalarına rağmen izlenemeyen ve bu yüzden listelere giremeyen ancak izlenmesi şart olan filmler var ki onları da yazmadan geçemeyeceğim: Black Swan ilk sırada geliyor herkesin izlemesi gerek bu filmi. Ardından Danny Boyle\'un 127 Hours\'ı geliyor. Ve diğerleri şöyle: The King\'s Speech, Biutiful, The Fighter ve liste böyle uzayıp gidiyor. 2011 yılı içerisinde bu filmleri nihayet göreceğiz sinemalarda.Yerli filmlerde ise ilk 3 film sıralaması şöyle oluşuyor: 3. Av Mevsimi: Yavuz Turgul\'un uzun bir aranın ardından geri dönüş yaptığı başarılı bir film Av Mevsimi. Şener Şen yine kadroda ve ona eşlik eden isimler ise Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Melisa Sözen ve Okan Yalabık.2. Çoğunluk: Antalya\'da Altın Portakal\'ı alan Seren Yüce, ilk filmi ile bu ödüle ulaşmayı başarıyor. Türk toplum yapısı ile ilgili bir konuyu sinemaya aktaran yönetmen, gözümüzün önünde olan ancak görmeyi reddettiğimiz şeyleri bizlere hatırlatıyor.1. Bal: Semih Kaplanoğlu\'nun Yusuf üçlemesinin son filmi Bal. Türkiye\'nin Oscar aday adayı olan film, aynı zamanda Berlin\'de Altın Ayı ödülünü de aldı. Semih Kaplanoğlu\'nun Yusuf Üçlemesi kesinlikle izlenmesi gereken Türk yapımlarından.Sizlerin de 2010 yılı sineması hakkında eklemek istedikleri var ise yorumlarda görüşlerinizi belirtebilirsiniz. 2011\'in her anlamda güzel geçmesi dileğiyle.
Aronofsyk\'nin Kuğu Gölü
03.01.2011

Aronofsyk\'nin Kuğu Gölü

Bir baleyi sinemaya uyarlamak kolay bir iş değildir. Bir tiyatroyu bile sahneye uyarlamak kolay değildir. Çünkü senaryonun çok daha mesajlar içerebilecek ve çarpıcı olması gerekir. Oyunculukların tıpkı tiyatrodaki gibi dikkat çekici, sahne tasarımının gerçekçi olması gerekir. Tüm bunlar gerçekleşmezse vasatı aşmayan bir film ortaya çıkar ve onca emek boşa gider. İşte Darren Aronofsky tüm bu şartları ve çok daha fazlasını yerine getirmiş yeni filminde. Yılın kesinlikle en başarılı filmi Black Swan.