Sis ve Gece, Valencia Film Festivali\'ne Seçildi
17.08.2007

Sis ve Gece, Valencia Film Festivali\'ne Seçildi

Turgut Yasalar\'ın Ahmet Ümit’in eserinden uyarladığı Sis ve Gece, Valencia Film Festivali’ne seçildi. Selma Ergeç, Uğur Polat, Ayten Uncuoğlu ile Sara Meriç’in oynadığı film sinemamızın en başarılı polisiye filmlerinden biri olarak nitelendiriliyor. Sedat bir gizli servis elemanıdır. Bir amir, bir ağabey, bir dost olarak sevdiği Yıldırım bir süre önce öldürülmüştür. Sedat amirinin kendi servisince öldürüldüğüne inanmaktadır. Sedat için mesleği her şeyin önünde gelmektedir. Ancak teşkilat içi çatışmada Sedat da pasifize edilmiştir. Onu yaşama yeniden bağlayacak tutkulu bir şey gerekmektedir. O tutkulu ilişkiyi genç bir kız olan Mine’de bulur.
Anadolu\'nun Renkleri: Doğum Düğün Ölüm, Belgeseli Çekiliyor
17.08.2007

Anadolu\'nun Renkleri: Doğum Düğün Ölüm, Belgeseli Çekiliyor

Türkiye Bilimsel ve Kültürel Araştırma Merkezi (TÜBİKAM) tarafından hazırlatılan \'\'Anadolu\'nun Renkleri; Doğum,Düğün, Ölüm\'\' adlı belgeselin çekimleri sürüyor. Belgeselde, insanların üç temel ortak dönüm noktası olan “Doğum-Düğün- Ölüm” kavramlarından yola çıkılarak, bu kavramlar çerçevesinde gelişen kültürel unsurlarımızı belgelemek, karşılaştırmak ve ortak noktalarını bulmak amaçlanıyor. Belgeselin çekimleri, Hakan Aytekin başkanlığında, Sezin Kıpçak, Hakan Kolsal, Tuğberk Özdemir, Emrah Kavrak ve Ali Şahin\'den oluşturulan ekip tarafından gerçekleştiriliyor. Çekimler, 20, 21 ve 22 Ağustos\'ta Balıkesir\'in Edremit ilçesine bağlı Güre Belediyesi\'nce her yıl düzenlenen Sarıkız Şenlikleri\'yle sürecek.  TÜBİKAM’ın web sayfasında belgesel hakkında ayrıntılı bilgilere yer veriliyor:          PROJENİN KAPSAMI: Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’nda ifadesini bulan Cumhuriyet temellerinden biri olan kültür kavramına dayanarak ülkemizin bütün bölgeleri arasında kültür bütünlüğünü ortaya koymak. İnsanoğlunun üç temel ortak dönüm noktası olan “Doğum-Düğün- Ölüm” kavramlarından yola çıkarak bu kavramlar çerçevesinde gelişen kültürel unsurlarımızı belgelemek, karşılaştırmak ve ortak noktalarını bulmak. KISA VADELİ AMAÇLAR: 1. Kültürümüzün yaşayan özgün unsurları Doğum-Düğün ve Ölüm geleneklerinden hareketle, Anadolu’da ortak kültür unsurlarımızın sosyal antropolojik ve etnolojik tabanını belirlemek. 2. Gerek savaşlar, gerekse kentleşme süreci içersinde hızla kaybolan kültürel varlıklarımızın görüntü ve ses arşivlerini oluşturmak. 3. Hakkari’den başlayarak Edirne’ye kadar bütün Anadolu topraklarında yaygınlaşmış olan ulusal kültür unsurlarımızın yalnızca yerli değil yüksek evrensel felsefeleri de içerdiğini göstermek. Kültürümüzün barış, sevgi ve kardeşlik ekseninde bütün insanlığa örnek boyutlarını öne çıkarmak, tarihsel köklerini bilimsel olarak irdelemek. 4. Çağdaş toplum yapısını oluşturan kültürel birlikteliğin Cumhuriyetimizin kalıcı ve köklü niteliklerinden biri olduğunu geniş halk kitlelerine kavratmak. UZUN VADELİ AMAÇLAR: 1. Kültürel zenginliklerimizi yok olmadan toplayarak zengin bir arşiv oluşturmak, 2. Televizyonlarımızda zaman zaman yayınlanan aktüel magazin tarzı belgesellerde yer alan sadece ham bilgilere dayanan tespitleri aşarak bir yöredeki kültür unsurlarımızın diğer yöredeki kültür unsurları ile bağlantısını tarihsel boyutlarıyla ortaya koymak. 3. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ancak tamamlanamayan halk kültürü araştırmalarının zaman geçirilmeden ve hızlandırılarak yapılmasının gerekliliğini ortaya koymak. 4. Toplanan verilerin çağın bilimsel ve teknolojik verileri ile birleştirilerek günlük yaşamımızın içinde yer alacak biçimde kullanılmasına dikkat çekmek. HEDEFLENEN AMAÇLAR: Çalışma sanat ve estetik boyutu çok yüksek düzeyde iki veya dört bölüm olarak düzenlenecek ve uluslar arası televizyonlarda yayınlanmasına özen ve çaba gösterilecektir. 13 bölümlük bir diğer yapım ise Türkiye’de yaygın, yerel ve bölgesel televizyonlarda yayınlanacaktır. Radyo programı haline getirilerek yaygın ve yerel radyolarda yayınlanmasının sağlanması, Araştırma verileri ve sonuçların kitap olarak basılması, Elde edilen fotoğraf, görüntü kasetleri ve diğer unsurlardan bir arşiv oluşturulması. PROJENİN KAPSAMI: Anadolu’da Doğum-Düğün-Ölüm projesi başarılı olduktan sonra aynı eksende ortak kültür unsurlarımızın diğer coğrafyalardaki uzantıları ile ilgili olarak çalışmalar genişletilecektir. GERÇEKLEŞTİRME TAKVİMİ Araştırma ve Teknik Metin : 3 Ay Ön Çekim : 2,5 Ay Senaryo : 1,5 Ay Çekim (3 Ekip Halinde) : 4 Ay Kurgu ve yayın : 2 Ay Kamuoyuna sunum : 15 gün Dizinin yayınlanması : 2,5 Ay Arşiv listesinin hazırlanması ve kitap basımı : 4 Ay Toplam : 20 Ay Proje finansmanının sağlandığı tarih, başlangıç tarihi olacaktır. PROJE YÜRÜTME KURULU 1. Prof. Dr. Alemdar YALÇIN : Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi 2. Y.Doç. Dr. Gıyasettin AYTAŞ : Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi 3. Zafer YALÇIN : Ekonomist 4. Özer ÖZGÜÇ : Alan Araştırmacısı 5. Halim ALTINIŞIK : Strateji Uzmanı
Şüphe Üzerine
17.08.2007

Şüphe Üzerine

Yönetmen koltuğuna bakınca D.J. Caruso\'yu görüyoruz Disturbia da...Filmin başrolunde, son dönem başarılı yapımların içinde sürekli ismi geçen 1986 doğumlu genç bir aktör var; "Shia Labeouf".Kendisi, babasının ölümünden sonra duygusal anlamda yıpranmış ve hocasına yumruk atmaktan dolayı 3 aylık ev hapsi ile cezalandırılmış "kale" karakterini canlandırıyor.Genç yaşta olmasına rağmen yaşının üstünde bir oyunculuk sergilediği çok açık.Filmde ki karakteri kısıtlı mekanlarda geçsede değişen ruh hali sizi pek sıkmıyor.Filmin en önemli aktörlerinden biriside "David Morse". Şüphesiz ki bu aktör "The Green Mile" filmiyle neredeyse tüm dünyaya kendisini tanıttı ve ordaki popüler başarısını sonraki filmlerinde getiremedi.Açıkcası sonra ki filmlerde de hep yan karakter oldu.Sanırım ilk defa bu filmde "Mr. Turner" rolü ile iyi adam mı yoksa kötü adam mı diye onu seçmeye çalışıyoruz.Aslında oyuncuları bulan ekip güzel çalışmış ve film boyunca David Morse\'ı "mı acaba" şeklinde izliyoruz, emin değiliz, çünkü bu adamın film geçmişinde pek fazla kötü karakteri yok.Bu yüzden iyi adam olabilir düşüncesi de yaygın oluyor beyinde, yani kötü adam olarak görmek isteyenler çoğunluktadır.İyi mi yoksa kötü mü onu size söylemyecem tabi, filmi izlememiş olabilirsiniz diye.Son olarak da The Matrix ile bir anda tirmanisa geçen C.A.Moss var tabi.Elinden geleni ardına koymamış Trinty ve de çok yakışmış ona Shawshank Remdeption gardiyanı olmak.Sırada ne var? Sarah Roemer ve Aaron Yoo söylenecek tek şey sanırım sırıtmadıkları idi. Gelelim filme;Alfred Hitchcock abimizin "rear window"u nun teknolojik versiyonu diyebiliriz Disturbia için. "Disturbia" konusu itabiri ile bize yeni bir kurgusal gösteri sunmuyor.Mükemmel planlanıp, çekilmiş bir kaza sahnesi ile başlıyor filmimiz.O kadar gerçekçi ki kaza sahnesi;şüphe filmini izlemiş bir sürücü direksiyon başına geçince telefonla konuşuyorsa birde; sanırım asla "şu saate kadar ordayım"diyemicektir kolay kolay.Enfes kaza sahneden sonra seyirciyi rahatlatmak ve neşelendirmek için gerilimi yok ediyor yönetmenimiz.Bizlere bir amerikan gençlik filmi izletiyor bir süre.Bir gerilim filminde kahkaha atma rekorları kırdıyor sinemaseverlere.Filmin asıl amacından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığını düşünüyoruz.Kale\'ın,kaale almadığı bir haberi izledikten sonra röntgencilik yaparken bir şeylerden şüphelenmeye başlamasıyla gerilim iyi bir dönüş yapıyor .Sonrasında paranoyak oluyoruz bizde Kale ile birlikte...Artık sadece o bakmıyordu merceklerin arkasından;biz de bakıyorduk anlamaya çalışıyorduk onunla birlikte.Olaylar kurgusu izleyenin kafasını karıştırıyor katilin kim olduğunu bildiğimiz halde şüphelenmeye devam ettiriyordu bizleri...Sürekli artan gerilim filmin sonlarına doğru bitince derin bir ohhh çekiyoruz önce,hemen akabinde hoş bir intikam ile amerikan gençlik filmi olarak son buluyor gösteri... Ayrıca film reklamcılığın gelmiş bulunduğu son noktayı da gözler önüne seriyor...Daha filmin başında baba-oğul bir mola verelim diyorlar balık avındayken ve ceplerinden birer cocacola çıkarıyorlar;mesaj cocacola tadında molalar.Ev hapisnde ki esasoğlan da X-box ile PSP ile zamanı eğlenceye dönüştürmüş.Katili deşifre etmek için kullandığı handycamlar vs. cabası. Sonuç olarak "Disturbia" heyecan kisminda yeni bir sey sunmayan ama turun kliselerini de batirmayan film olmuş.Amerikan gençlik filmi gibi başlayıp,teen slasher boyutunda devam ettikten sonra yine amerikan gençlik filmi tadında final yaparak keyifli vakit geçirmemizi sağlıyor.Patlamış mısırınızı ve kolanızı alıp, kız arkadaşınızla oturup, karanlık bir odada kah öpüşerek kah ciddi ciddi seyrederek izleyebilirsiniz.Tabi tavsiyem ciddi ciddi izlemeniz.  
Şüphesiz Çok Güzel Bir Film Şüphe
17.08.2007

Şüphesiz Çok Güzel Bir Film Şüphe

Son yıllarda sinema piyasasında gerilim ve şiddet türü filmler artması, filmlerin kalitesini en ince ayrıntısına kadar eliyor ve bu türde çıkan çoğu film klişe olduğu gerekçesiyle göz ardı ediliyordu . İşte Disturbia (Şüphe) tam da böyle bir zamanda çekim aşamasındaydı . 2004 yılında Taking Lives (Hayatan Benim) ve 2005 yılında başrolunu Al Pacino\'nun oynadığı Two For The Money (Kirli Para) filmleri ile tanıdığımız yani önceki filmlerinde de gerilim türünde duran D.J.Caruso yine yönetmen koltuğundaydı . Aslına bakarsanız Şüphe filminde yönetmen koltuğundan çok senaryo ya da senarist önemliydi. 2005 yılında gösterime giren Gece Uçuşu filminin de senaristi Carl Ellsworth ve daha önce bazı filmlerde ufak senaristlik görevi alan Christopher B. Landon bu görevi bana göre muhteşem bir şekilde ifa ettiler. Şüphe filminin oyuncularına da hafif bir göz atmakta yarar var, sonra filmi değerlendirmeye geçeceğim. Bana göre yıldızlar ve yıldız olmaya adaylar buluşmuş filmde ve filmden çıktığımızda yıldız olmaya adayların da yıldız olduğunu onaylıyoruz . Başrol oyuncumuz Shia LaBeouf daha önce birçok filmde oynamış; en son da kültleşmiş Transformers(Dönüşücüler) filmindeki performansıyla kendisini tanımayan seyirciyle de tanışmıştı . Bu yüz alışkanlığı sayesinde filme kolay ısınmanız söz konusu . Sevinebilirsiniz! Diğer başrol oyuncusu -diğerden kastım "kötü"- daima kötü rolunde görmeye alışık olmadığımız ama kötü rolunde gördüğümüzde de şaşırmadığımız bir isim "David Morse" .Şahsen ben David Morse\'u "12 Monkeys (12 Maymun)" filmindeki Dr.Peter canlandırmasıyla tanıdım ve o gün bugündür kötü bir oyunculuk çıkardığını söylemem söyleyemem. Diğer yanda Shia LaBeouf\'un annesi rolunde Matrix serisiyle gözlerimizin aşina olduğu Carrie-Anne Moss\'u görüyoruz . Moss , klasik bir anne rolunu hakkıyla veriyor ve Matrix ten bu yana performansından birşey kaybetmediğini de ispatlıyor -Final sahnesindeki Morse a vurması ispatıdır - .Başrol oyuncusu Kale(Shia LaBeouf) in sevgilisi rolunde ise Garez 2 filminden tanıdığımız Sarah Roemer var . Oyunculuğu ümit yeşertici. Ve son olarak uzakdoğulu , çekik gözlü , video-teknoloji-röntgen üçgeninde gidip gelen karakterimiz Ronnie rolunde göreceğiniz Aaron Yoo . Performansı çok çok hoş , tatlı ve kalite olmasıyla birlikte YouTube\'un film içinde propagandasını yapması ve çılgın tavırlarıyla kendine "soytarı" dedirtmeyi de ihmal etmiyor. Gelelim nihayetinde filme . Film başladığında birden gözleriniz hafif açılıyor ve "Yapma yaa yine mi aynı film " diyerek daha önce çekilen gerilim filmleriyle bu filmi kıyaslamaya başlıyorsunuz . Dakika birden itibaren hemde . Fakat dakikalar ilerledikçe dumura uğruyorsunuz ; dumura uğradığınızdan ötürü de sevinç oluyor içinizde. İlk yarı çılgın , romantik , hafif dramatize edilmiş şekilde . Bunun açılımını ben Amerika Gençliğivari diye yapıyorum zira klişeleşmiş bazı bilgilerle yüzde yüz uyuşan bir yapıya sahip ilk yarı . İlk yarıda dikkatinizi çekmesi gereken husus original (orjinal) espriler ve doğallığın had safhada ilerlemesi olacaktır . Mesela, yeni gelen komşusunun kızına bakarken yanlışlıkla kafasını pencereye çarpma ya da sınıfta uyuyan öğrencinin üzerine büyük bir hışımla fırlatılan silgi ve öğrencinin buna bil-mukabele etmesi hiçte yabancı gelmiyor. İlk yarı, patlamış mısırlarınızla rahat rahat hayatın güzel yönünü seyredip eğlenebileceğiniz dakikalarla dolu . Ama ikinci yarı içinde aynı duygu ve düşüncelere sahip olanlar büyük bir yanılgıya düşecekler -düştüler- . Filmde hayatın "heyoo heyyoo" lu dakikalarla geçeceğini düşünüyorsanız ilk yarıyı izleyip çıkmanızı tavsiye ederim. Zira ilk yarının sonlarına doğru kafanıza yerleşen bir şüphe yani filme ismine veren bu olgu ikinci yarıda farklı bir filmle karşı karşıya kalacağınızı size kesin bir dille anlatıyor. Önemle belirtmek istediğim bir hususu da atlamayayım . Son zamanlarda korku filmlerinde ani çıkışlarla seyirci ürpertilmeye , hoplatılmaya, zıplatılmaya çalışılıyor ve başarılı olunuyor da. O yüzden Şüphe (Disturbia) filminde bu ani çıkışlara hazırlıklı olmanızı tavsiye ederim şimdiden. İkinci yarıyı şu kelimelerle özetleyebiliriz : "Morse and LeBouf Show" . Yıllanmış usta David Morse (Mr.Turner) ve taze LeBouf (Kale) birbirleriyle karşı karşıya gelmek için bir çırpınıyor bir kaçıyor bir duruyor bir coşuyor. Seyirciye de hangi zaman ne yapacaklarını kafalarında kurgulamaları kalıyor . Kale (LeBouf) in her zaman aklında gezinen şüpheleri ilk başta seyici tarafından da destek görüyor . "Haklısın Kale! Sonuna kadar yanındayız" diyen seyirci polisin Mr.Turner\'ın evini aradığı sahneden sonra "u" dönüşü yapıyor ve şüpheli bir paranoyak konumuna düşürüyor Kale\'i . Zaten ev hapsi çeken bir çocuğun psikolojisinin bozulması da normaldir kanısına kapılan seyirci de bu oltaya sazan gibi saldırıyor. Mr.Turner ın psikopat, keskin ve zeka dolu oyunları seyircinin ağzını "aaa" söyleyebilecek şekilde açık bırakıyor. Ronnie rolundeki Aaron Yoo yu da bu dakikalarda tırsmış bir şekilde "Etrafı iyi kontrol et Kale heyy Kale " türü diyaloglar içinde buluyoruz. Mimiklerindeki gerçekçilik olayın gerçekçiliğine bir kat daha inandırıyor seyirciyi. Morse un donuk mimikleri ve "Ben yapmadım ! Çek git başımdan ufaklık" tavırları seyirciyi de Kale ide şüpheye ve sinire sevk ediyor. Filmde "basit bir röntgencilik\'ten nereye gelinir?" sorusuna da çok güzel bir şekilde cevap verilmiş. Final sahnesinde en baştan beri paranoyak dediğiniz Kalein yanında geçmişe bakıp asıl kendinizin bir film süresi boyunca "paranoyak" olduğunuzu anlıyorsunuz . Film size paranoyaklık duygusunu da tattırıyor velhasılı. Sözün özü: "Bana göre son yıllardaki en eğlenceli, en gerici ve en zeki yapımlardan biri. Tüm ekibi tebrik etmekte yarar var diye düşünüyorum. Filmin size vermek istediği mesajı alıyorsanız şayet Seven (Yedi) filminin verdiği mesajla da birebir örtüşüyor:"Hiçbirşey göründüğü gibi değildir". Kaçırmamanız tavsiyemdir...
TV efsanesi beyazperde de aynı sularda yüzüyor…
16.08.2007

TV efsanesi beyazperde de aynı sularda yüzüyor…

Tuhaf aile formatlı çizgi filmler ülkemizde tanınan örnekleriyle çok beğenilmişti. 1960 – 66 yılları arasında gösterilen Taş Devri alışılmadık bir amerikan ailesi ile Taş devrinde geçen modern uygarlık hikayesiyle çok beğenilmiş ve ilgi görmüştü. Simpsonlar efsanesinin en önemli kaynağı da bu diziydi kuşkusuz. Fonda yine aile babasının beceriksizleri ön planda idi. 1962 – 88 yılları ararsında  4 sezonluk ama 20 yıllık bir süreçte gösterilen çizgi dizi gelecekte geçen bir taş devri hikayesi idi. Kuşkusuz bunda aynı ekibin parmağının payı büyüktü. Rugrats adlı bebeklerin ön planda olduğu çizgi filmse yine barındırdığı absürd çizgisi ile simpsonların kaynaklık ettiği çizgi filmlerden biri. Simpsonları andırma konusunda ise Family Guy neredeyse rakipsiz.1999’da başlayan dizi halen devam etmekte ve ilgiyle izlenmeye devam ediyor. Simpsonlar taklidi gibi görünse de South park’tan daha sert bir çizgisi olsa da, simpsonlardan daha az eleştiren yapıya sahip. Yine de bu yapısıyla herkesin sevebileceği bir dizi değil. Gelelim simpsonlara. Koca 20 yıllık süreci ile tam bir fenomen. George Bush’un “izlenmesini tasvip etmiyorum” demesinin altında 1989 yılından bu yana kıyasıya eleştirmesinin ve tüm bu eleştirileri nefis bir mizah anlayışı ile yapması baş tacı edilmesini sağlayan unsur. Toplamda yaratılmış 396 bölümle rekorlar kitabına çoktan girmiş olan simpsonlar, sinema filmi için bu kadar beklemek niyetinde değildi. Ama zaman ve şartlar sürekli değişti ve sürekli yenilenen fikirlerle bu zamana kadar geldi. Temelde CGI’yı reddeden 3 boyutlu yerine suluboya elde çizimi tercih eden ekip bunu dışındaki kararlar için oldukça zorlandıç Ekip haline Monthy Python’s Flying Circus delisi olduklarını belirten Greoning, Belville’de Randevu’dan oldukça sık bahsediyor. Hiçbir zaman gerçek oyuncularla film önerisine sıcak bakmadığını bunun ancak ekibin ölmesi sonucu gerçekleşebileceğini söylüyor. 1987’de oluşan çekirdek kadronun film ekibinde olması hayranlık uyandırıcı olmuş ve herkeste en iyi bölümden de iyidir yargısını doğurmuştu. Bunun da uzayan süreçte payı var elbette. Esprileri konusunda ısrarcı olmadıklarını söylüyor ekip. Espri savunulmaz diyor. Filmden çıkarılan esprilerden iki film daha çıkar sözü de bu konudaki ciddiyetlerini ortaya koyuyor. Her defasında karakterleri yeniden çizmenin gurur verici olduğunun da altını çiziyor ekip. Son olarak bir 20 yıl daha sürecek garantisini veriyorlar. 20 yıllık süreçte sinema ile ilişkileri de çok iyi idi dizinin. Oz büyücüsü, Marry Poppins gibi masallar bir yana, Stanley Kubrick klaisiği “The Shining” bir bölümde tamamen parodi haline gelmişti. Marge ve komşusu Ruth’un araba yolculuğu da “Thelma ve Loise” e selam çakar. Rosebud adlı bölümde film çekimleri dahil neredeyse birebir yaratılmıştır. Ünlü “Yurttaş Kane” başyapıtı 3 bölümde görünür böylece. ET,  Sapık, Rüzgar gibi geçti, Indiana Jones ve kuşlar ekibin sinema sevgisinin yansımalarından… Gelelim filme… 15 yıllık bir proje geçmişi olan film, dizinin beşinci yılında ortaya atılmıştı. İlk fikir “Kamp Krusty” adı ile yaz kampında geçen korku filmleriyle dalga geçecekti. Ama yoğunluk sebebi ile rafa kalktı. Elde çizilmesi sebebiyle yaratım sürecinin çok uzun sürmesi geride bu yüzden çekilmemiş bir çok senaryo bıraktı. Fantasia ile dalga geçen “Simpstasia” da bunlar arasında idi. 2003’te ilk ekip toplandı yüzlerce fikir ortaya atıldı. Bunlardan en ilgi çekici olanı kuşkusuz “Truman Show” parodisi idi. Dizi hayranları bu bilgi sonrası en azından bir bölümde öyküyü görmekten oldukça mutlu. Sonunda filmin Homer’ın hataları üzerine kurulması kararlaştırıldı ve 15 yıllık rüya gerçekleşti Bir beceriksiz aile babasının öyküsü olan film mükemmel bir espri ile başlıyor. Homer sinemada film izlerken enayilik bu diyor. Cdsi varken filmi sinemada izlemek enayilik. Sonra kamera Homer’ı gösteriyor ve bize dönüp hepiniz enayisiniz diyor. Serinin şanına yakışır bir başlangıç bu. Çevre sorunlarını direk merkeze yerleştiren film, gölün kirlenmesine karşı yapılan sunuma “Uygunsuz Gerçek” filmi ile geçiyor dalgasını. Sonra tüm bu uyarılara rağmen Homer faktörü devreye giriyor. Her şey dozunda her şey bildiğiniz gibi. Üslup sonuna kadar korunuyor. Özellikle Bart’ın cinsel organının gözüktüğü sahne son derece keyifli adeta gülme krizine sokuyor izleyeni. Yol Alaska’ya düşüyor. Ordan sonrası iyice zıvanadan çıkıyor zaten. Kızılderili sahnesi de dört dörtlük. Az sonra esprisi de araya atılıyor. Filmin altından yazılar akıyor, reklamlar geçiyor. Sizinse aklınızdan geçen tek şey gülmek oluyor. Geriye tatlı bir zaman dilimi kalıyor. Matt Greoning ve ekibini kutlamak gerek. Bir marka yaratıp o markaya sonuna kadar sahip çıktıkları için. Koca bir ellerinize sağlık göndermek şart!
Küçük Kıyamet\'in Festival Yolculuğu
15.08.2007

Küçük Kıyamet\'in Festival Yolculuğu

Yapımcılığını Limon Yapım’ın üstlendiği ve yönetmenliğini Taylan Biraderler’in gerçekleştirdiği “Küçük Kıyamet”  yurtdışı festivallerinde dünya seyircisi ile buluşuyor. Başak Köklükaya, Cansel Elçin, Binnur Kaya ve İlker Aksum’un başrollerinde yer aldığı ve öyküsü de Taylan Biraderlere ait olan Küçük Kıyamet, 28. Valencia Film Festivali’ne de davet edildi… Küçük Kıyamet’in festival yolculuğu 13- 22 Eylül tarihleri arasında (İsveç) Lund Uluslararası Fantastik Film Festivaliyle başlıyor… Ardından 20- 30 Eylül tarihleri arasında Kopenhag Film Festivali’nde (Danimarka) gösterilecek olan Küçük Kiyamet,  16- 24 Ekim tarihlerinde 28. Valencia Film Festivaliyle de (İspanya) konuk oluyor. Bu kısa Avrupa turunun ardından Kuzey Amerika’ya geçecek olan Küçük Kiyamet, NY Türk Filmleri Festivali’nde izleyicisi ile buluşacak. Festivalin resmi programından önce basın ve sinema yazarları için özel bir gösterimi gerçekleştirilecek olan Küçük Kıyamet Asya kıtasına doğru yolculuğuna devam edecek. LUND INT.’L FANTASTIC FILM FESTIVAL /  ISVEC  13-22 EYLUL COPENHAGEN FILM FESTIVAL / DANIMARKA 20-30 EYLUL 28th MOSTRA DE VALENCIA FILM FESTIVAL / ISPANYA 16-24 EKIM NY Türk Filmleri Festivali/NY-ABD 21-28 Ekim
Uluslararası \"1001 Belgesel Film Festivali\" İstanbul\'da
15.08.2007

Uluslararası \"1001 Belgesel Film Festivali\" İstanbul\'da

3-7 Ekim tarihleri arasında “onuncu”su düzenlenecek olan Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali yine İstanbul’da gerçekleştirilecek. Dokuz yıldan bu yana festival; İstanbul’da, aynı anda iki kıtada birden düzenlenen tek festival olarak, Türkiye’den ve dünyadan yüzlerce belgesel filme ev sahipliği yaptı ve çok sayıda belgeselciyi ve belgesel kuramcısını seyirciyle buluşturdu.  1997 yılından bu yana geçen 9 yılda festival, 877 filme ev sahipliği yaptı; dünyanın 51 ülkesinden, yüzlerce belgeselciyi ağırladı. 2006’da ise 30 ülkeden 31 yerli, 92 yabancı toplam 123 belgesel film yer aldı. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali yarışmasız olmasına rağmen  festivale katılacak filmler, ilkesel olarak toplu izlemeyle, tartışarak karar alan geniş katılımlı seçiciler komitesi tarafından belirlenir. Bu seçim filmlerin güçlü ve evrensel bir sinema dili kullanmış olmaları, insanlığın gelecek tasarımına katkı sağlamaları; farklı ve derin bakış açıları sunuyor olmaları gibi temel ölçütleri çerçevesinde yapılır. 1997-2006 yılları arası Festivale Katılan Ülkeler : A.B.D., Almanya, Arjantin, Avusturya, Avustralya, Azerbaycan, Bangladeş, Belarus, Belçika, Brezilya, Bulgaristan, Bosna Hersek, Çin, Danimarka, Ermenistan, Filistin, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İsviçre, İskoçya, İspanya, İsrail, İsveç, İran, İrlanda, İtalya, Japonya, Kanada, Kazakistan, Kırgızistan, Küba, Litvanya, Lübnan, Macaristan, Makedonya, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Slovenya, Sırbistan, Şili, Türkiye, Türkmenistan, Ukrayna, Venezüella, Yeni Zelanda, Yugoslavya, Yunanistan 2006 yılında ağırlananan festival konukları: Muhammed Bakri-Filistin Arto Halonen-Finlandiya Frederik Gertten-İsveç Jean-Pierre Krief-Fransa Christopher Boeckel-Almanya Elizabeth Koneska-Makedonya Sam Pollard-ABD1997-2006 yılları arası gösterim mekanları ise: Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Barış Manço Kültür Merkezi Belgesel Evi Cep Sineması Bilgi Üniversitesi Evrensel Müzik Merkezi Feriye Sineması Fotografevi Fransız Kültür Merkezi Goethe Enstitüsü GS Üniversitesi İtalyan Kültür Merkezi Mimar Sinan Üniversitesi Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi Sinema Televizyon Merkezi Nazım Hikmet Kültür Merkezi Türsak Yapı Kredi Kültür Merkezi Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi Yunanistan Konsolosluğu Salonu
Güzel Natalie Goya\'nın İlham Perisi Oldu
13.08.2007

Güzel Natalie Goya\'nın İlham Perisi Oldu

Goya\'nın güzel ilham perisi Ines rolünde, "Daha Yaklaş" (Closer) filmindeki başarılı performansıyla Altın Küre\'yi kucaklayan ve Oscar\'a aday olan Natalie Portman oynadı. Bir moda dergisinde Natalie Portman\'ı gören Forman o an kararını vermiş. Usta yönetmen Milos Forman, GOYA\'NIN HAYALETLERİ için oyuncu seçiminde çok titiz davrandıklarını ve özellikle Goya\'nın ilham kaynağı Ines rolü için, herkes tarafından tanınan ve akıllardan çıkmayacak güzellikte bir oyuncu aradığını söylüyor. Natalie Portman\'ın bu rol için seçilmesinin ilginç yanı, Forman\'ın onu daha önce hiç tanımıyor olması. Forman bu tercihi nasıl yaptığını şu sözlerle anlatıyor: "Natalie Portman\'ı hiç tanımıyordum. Bir moda dergisinde gördüğüm bu genç kadının resminden çok etkilendim. Kapaktaki resme bakarken sanki Goya\'nın "A Milkmaid in Bordeaux" adlı tablosundaki genç kadının yüzünü görür gibi oldum." Daha sonra Portman hakkında araştırma yapan yönetmen, güzel yıldızın oyunculuğundan da çok etkilendiğini söylüyor. "Oyunculuk kapasitesi son derece büyüleyici ve sürprizlerle doluydu ki, bunların hepsi benim için çok önemliydi çünkü GOYA\'NIN HAYALETLERİ\'nde aslında üç farklı karakteri oynamış gibi olacaktı."
Sarıkamış Harekatı Film Oluyor
09.08.2007

Sarıkamış Harekatı Film Oluyor

İsmail Bilgin\'in kaleme aldığı ve Timaş Yayınları arasından çıkan, “Sarıkamış-Beyaz Hüzün” adlı kitaptan uyarlanan film, 1914\'te Sarıkamış  Allahuekber Dağları’nda donarak şehit olan 90 bin askerin dramını anlatacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı\'nın 450 bin YTL kredi vererek destek olduğu ve 2008 Ekim\'inde gösterime girecek “Sarıkamış Beyaz Hüzün” adlı filmin yapımcısı Mutena Açık film hakkında şunları söyledi: "Filmin dünya standardında bir iş olması içinde yabacı oyuncu ve teknik personel almayı düşünüyoruz. Filmi, dünyanın bir çok ülkesinde vizyona girecek şekilde hazırlama amacındayız. Ocak ayında da çekimlere başlayacağız. Filmde Özcan Deniz\'in yanı sıra Fikret Kuşkan, İsmail Hacıoğlu, Güven Kıraç, Altan Erkekli gibi çok değerli oyuncular rol alacak. İhsan Paşa\'yı da eski devlet bakanı Yüksel Yalova canlandıracak." Başrol oyuncusu Özcan Deniz, Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Etkinlikleri\'ne katılmak üzere geldiği Sarıkamış\'ta şöyle konuştu: "\'Sarıkamış Beyaz Hüzün\' gibi bir proje daha önce kimse tarafından hayata geçirilmek istenmedi. Biz bugüne kadar yapılan en iddialı filmi çekeceğiz. İlk gözlemim, Türk sineması izleyici sayısı açısından yeni bir rekor görecektir. 125 bin askerimizin nasıl kurtların bile kışın yaşayamadığı Allahuekber Dağı\'na çıkarak, düşmanla ve doğayla mücadele ettiğini anlamaya çalışıyorum. Bunu günümüz insanının doğru dürüst anlayamayacağını düşünüyorum. Sarıkamış Harekatı sırasında çevre köylerde yaşayan ve benim soyumdan iki kişi burada şehit olmuş. Yani benim dedelerim de burada savaşmış ve şehit olmuş. Bu açıdan bu film benim için ayrı bir önem taşıyor" 1914\'teki Sarıkamış dramının anlatılacağı filmde, olaylar Sarıkamış Harekâtı\'nda görev alan bir manga askerin gözünden anlatılacak. Kitapta, Sarıkamış\'la ilgili pek çok bilinmeyen de günışığına çıkarılıyor. Harekât öncesi gözardı edilen raporlar, 31. ve 32. Tümen\'in birbiriyle çarpışması ve Rus Çarı II. Nikolas\'ın hatalı emir üzerine tutuklanmaması gibi olayların filmde ne şekilde yer alacağı merek ediliyor. Tamamı karda ve tipi altında çekilecek filmin müziklerinin de bir orkestra tarafından hazırlanacağı açıklandı. Ayrıca filmde \'\'Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez ise filmde bir doktoru canlandıracak. Tarihi olay ise şöyle: 1914\'te Doğu illerini kurtarmak için Ruslara taarruz edilmesi kararı alınınca harekatın hedefi Sarıkamış olarak belirlendi. 22 Aralık 1914\'te başlayan harekatın ilk iki gününde hedeflere ulaşıldı. Enver Paşa Komutasındaki Türk ordusu, 25 Aralık günü Soğanlı Dağları üzerinden taarruza geçti. Fakat, geçit vermeyen karlı dağları aşmaya çalışan binlerce Türk Askeri soğuğa yenik düşerek şehit oldu.
Harry Potter Oyuncuları Bugün İstanbul\'da
07.08.2007

Harry Potter Oyuncuları Bugün İstanbul\'da

Warner Bros. Pictures filmi “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı” filminin Türkiye galası için İstanbul’a gelen oyuncular bu akşamki gala için hazırlanıyor. J.K.Rowling’in sevilen kitaplarından uyarlanan Harry Potter serisinin beşinci filmi, Warner Bros. Pictures’ın “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı”nda Harry Potter’ın ilk aşkı Cho Chang rolünde oynayan Katie Leung ile yaramaz ikizler Fred ve George Weasley karakterlerini canlandıran Oliver ve James Phelps, filmin Türkiye’de yapılacak galasına katılmak üzere İstanbul’a geldiler. Gala 7 Ağustos 2007 Salı akşamı (Bu akşam) saat 20.00’de Kanyon Cinebonus sinemalarında gerçekleşecek. Film tüm Türkiye’de 10 Ağustos 2007, Cuma günü vizyona girecek.  Kırmızı Halı Töreni Tarih: 07 Ağustos 2007 Salı Saat: 18.30 Yer: Kanyon Alışveriş Merkezi / Levent - Ana Giriş Kapısı 
Harry Potter AFM Imax\'de 3 Boyutlu Gösterilecek
07.08.2007

Harry Potter AFM Imax\'de 3 Boyutlu Gösterilecek

 “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı, 3 boyutlu IMAX® Deneyimi” ile 10 Ağustos’ta AFM IMAX Ankara’da! Sadece AFM’de yaşanacak bu deneyim izleyicileri adeta Harry Potter’ın büyülü dünyasının içine çekecek Tılsımlarınızı, büyülerinizi hazırlayın ve asalarınıza sıkı sıkı tutunun! Sinemaseverler AFM IMAX’te, Dumbledore’un ordusunun saflarına katıldıklarında ve merakla beklenen Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminin müthiş finalini, dünyanın en mükemmel 3 boyutlu sinema sunumunu sağlayan IMAX® formatında izlediklerinde, büyülenecekler. Gerçek bir büyülü son yaratmak için, IMAX’e ait 2 boyutu 3 boyuta dönüştürme teknolojisi kullanılarak, filmin final bölümünün yaklaşık 20 dakikalık kısmı 3 boyutlu IMAX formatında sunulacak. Heyecanın doruklara ulaştığı anlarda izleyiciler, kendilerini adeta filmin içinde bularak, daha önce serinin hiçbir filminde yaşamadıkları şekilde aksiyona, harekete ve Harry Potter mucizelerine tanık olacaklar. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı: 3 boyutlu IMAX Deneyimi, AFM IMAX Ankara’nın dev perdesinde geleneksel 35 mm filmler ile aynı anda 10 Ağustos’ta gösterime girecek. Filmin 3 boyutlu final bölümüne gelindiğinde perdede izleyicilerin 3 boyutlu IMAX gözlüklerini takmaları için özel bir uyarı işareti belirecek. Gözlüklerin takılması gerektiğini belirtmek için yanıp sönen yeşil bir gözlük ikonu (simge), perdede görünecek. 3 boyutlu bölüm sona erdiğinde ise perdede, gözlüklerin çıkarılması gerektiğini belirten kırmızı bir gözlük ikonu belirecek.Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı, sinemaseverlere sıradışı bir deneyim yaşatmak amacıyla IMAX DMR® (Digitally Re-Mastering) teknolojisi kullanılarak IMAX Deneyiminin eşsiz görüntü ve ses kalitesine dönüştürüldü. Böylece Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı 3 boyutlu  IMAX®   formatına dönüştürülen ikinci “live-action” Hollywood filmi olarak sinema tarihinde şimdiden yerini aldı. Gerçek sihir şimdi başlıyor Film Yönetmeni David Yates, yaptığı açıklamada: “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı filmini IMAX’in dev perdesinde izlemek, seyircilerin kendilerini tam anlamıyla Harry Potter dünyasına adım atmışcasına hissetmelerini ve Harry, Hermione ile Ron’un adeta yanıbaşında tüm aksiyon ve macerayı yaşamalarını sağlayacak. Filmin finalini 3 boyutlu IMAX’de izlemek ise çok çarpıcı bir deneyim olacak ve izleyicilere, yepyeni bir perspektif kazandıracak” dedi. İstanbullu’lar 3 boyutlu bu özel deneyimi Ağustos sonunda yaşayacakHarry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı: 3 boyutlu IMAX Deneyimi, Ağustos sonunda hizmete girecek olan AFM İstinye Park sinema kompleksindeki AFM IMAX’te gösterime girecek.  Filmin Özeti Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda beşinci yılını bekleyen Harry Potter için yaz uzun ve yalnız geçmiştir. Nefret verici Dursley ailesiyle birlikte yaşamak zorunda oluşu bir yana, ne sınıf arkadaşlarından ne de en yakın dostları Ron Weasley ve Hermione Granger’dan tek bir mektup almıştır. Ayrıca, kimseden, kötü kalpli Lord Voldemort’la yüzleşmesine ilişkin tek bir kelime duymamıştır. Gelen tek mektup da hiç umduğu türde değildir; Harry’nin okul dışında ve bir Muggle olan iğrenç kuzeni Dudley’nin yanında yasadışı sihre başvurduğu için Hogwarts’tan uzaklaştırılmak üzere olduğunu bildirmektedir. Bunu yapma nedeninin iki Ruh Emici’nin nedeni belirsiz ve açıklanamayan saldırısına karşı kendini savunmak olması önemli değildir. Harry’nin tek umudu, genç büyücünün temelli gitmesini istemek için kendince sebepleri olan Sihir Bakanı Cornelius Fudge’ın yönettiği kurmaca mahkemede kendini savunmaktır. Harry, büyük ölçüde Hogwarts’ın emektar müdürü Albus Dumbledore’un müdahalesiyle suçsuz bulunarak Fudge’ı çok üzer, ama ilk kez okuluna dönerken kaygılı ve huzursuzdur. Warner Bros. Pictures Sunar...Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı, bir Heyday Films Yapımı. Daniel Radcliffe, Rupert Grint, Emma Watson, Helena Bonham Carter, Robbie Coltrane, Warwick Davis, Ralph Fiennes, Michael Gambon, Brendan Gleeson, Richard Griffiths, Jason Isaacs, Gary Oldman, Alan Rickman, Fiona Shaw, Maggie Smith, Imelda Staunton, David Thewlis, Emma Thompson ve Julie Walters ise filmin yıldızları. Film, David Yates tarafından yönetildi ve filmin yapımcılığını David Heyman ile David Baron üstlendi. J.K. Rowling’in romanından uyarlanan senaryo, Michael Goldenberg tarafından yazıldı. Filmin prodüktörlüğünü ise Lionel Wigram üstlendi.Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın dünya çapında dağıtımı, bir Warner Bros. Entertainment Company iştiraki olan Warner Bros. Pictures tarafından yapılıyor. Türkiye’deki Harry Potter tutkunlarına özel Türkçe site!  Filmin tanıtımı, fragmanı, özeti, fotoğrafları... Kısaca filme ait her şeyin bulunabileceği resmi Türkçe web sitesinin adresi http://harrypottervezumruduankayoldasligifilm.com
\"Oyuncak Hikayesi 3\" Geliyor!...
07.08.2007

\"Oyuncak Hikayesi 3\" Geliyor!...

2004 yılındaki açıklamaya göre Pixar ve Disney yollarını ayırmıştı. Bu iki kuruluş daha önce; Finding Nemo, Toy Story (1-2), Monsters, Inc. ve A Bug’s Life gibi çok izlenen animasyon filmlerinde birlikte çalışmıştı. Bu açıklamaya rağmen, 2005’te vizyona giren The Incredibles ve 2006’da vizyona giren Cars adlı yapımlarda birlikte çalışmışlardı. Bu iki yapım bu iki firmanın son ortak çalışması olarak görülüyordu. Ancak Disney\'in yapımına karar verdiği Toy Story 3, Finding Nemo 2 ve Monsters, Inc. 2 projeleri ve bu projeler için Pixar ile yakın ilişkiler içinde olması iki firmanın tekrar birlikte çalışacağı yönündeki söylentileri güçlendiriyordu ve nitekim bu iki firma “Oyuncak Hikayesi 3” için tekrar ortak çalışmalarına başladılar bile. 2010 yılında vizyona sokmayı düşündükleri ve yine Tom Hanks’in Woody’i ve Tim Allen’ın da Buzz Lightyear’ı seslendireceği filmi bu kez, ilk 2 filmin yönetmeni olan John Lasseter yönetmeyecek. Filmi; Toy Story 2, Finding Nemo ve Monsters, Inc filmlerinde yardımcı yönetmenlik görevi yapan “Lee Unkrich” yönetecek. Senaryoya şöyle bir göz attığını belirten Allen, bu filmin önceki hikayeden daha güçlü olacağını sezinlediğini söylüyor.
Kara Yılan Gerçekten İnliyor mu?
07.08.2007

Kara Yılan Gerçekten İnliyor mu?

Yönetmenin kariyerine baktığınızda bundan önce çekmiş olduğu ve tıpkı bu filmde olduğu gibi aynı zamanda senaryosunu yazdığı filmlerin; Memphis yaşantısını konu alıyor olması ve tuhaf bir şekilde senaryolardaki cinsellik, uyuşturucu kullanımı ile birlikte bu filmde de yoğun bir şekilde göreceğiniz siyahi Amerikalıların yaşantılarına ilişkin yorumu, izleyici kitleyi azaltmakta ve akabinde kendisi adına yenilik getiren bir çalışma olmadığını göstermekte. Hatta yönetmenin bu kısır döngüde anlattığı şehir hikayelerinin bir örneği 2005 yapımı Sahne Ateşi; ama emin olun bu film daha ağır tempoda ve dram ağırlıklı olsa da sahneleri daha fazla yakıyor. Filmin başından itibaren görülen ve vurgulanmış en önemli özelliği, dramatik öğelerin hepsinin blues felsefesinin duvarları içerisinde anlatılıyor olması. Bu açıdan baktığımızda filmin daha çok Amerikalılara hitap ettiği görülmekte. Blues ve aşk arasında ki bağlantının ne olduğu bize nostaljik bir kayıtla anlatılıyor. Sözleri hep kadın, aşk ve ihanet arasında giden blues’un saf aşkı aradığını, aşkın köklerini blues’a nasıl kattığını söylüyor blues gitaristi Son House. O tekrar karşımıza çıkana dek filmin ihanet ve aşk arasındaki yolculuğ başlıyor. Lazarus’un ve Rae’nin hayatlarında kötü giden şeyleri başlatacak küçük bir bilgilendirme ile karşılaşıyoruz. Lazarus, uğruna müziği bırakıp çiftliğe kapandığı karısı tarafından aldatılırken, Rae ise çok sevdiği nişanlısı Ronnie’nin askere gitmesi üzerine kendisini neredeyse tanıdığı tanımadığı ve kendisine kötü davranılmasına izin verdiği erkeklerin dibinde buluyor. Bu olaylar histeri krizi diye tabir edilen Rae’nin değişimini de başlatmış oluyor. Açıkçası, müzikle beraber filmin giriş kısmı, fragmanında olduğu gibi size güzel bir film vaat ediyor gibi duruyor. Bu arada, Lazarus’un çevresi ile ilişkisini öğreniyor ve Rae’nin dağıtma anlarına tanık olmaya devam ediyoruz. Fakat, ne oluyorsa oluyor, hareketli ve hararetli başlayan film birden ağırlaşmaya başlıyor. Elbette ki, bir aksiyon filmi veya bir komedi filmi sürati beklemiyor seyirci ama, film dramatik bir filme göre bile ağır ilerliyor. Bu ağırlık daha sonra filmin bir adım önünde gittiğinizi size fark ettirdiğinde yazık ki bir hüsran başlıyor. Tesadüfi veya Lazarus’a göre ilahi bir hamle ile dağıttığı bir akşamın sonunda dayaktan perişan olmuş Rae Laz’in önüne getiriliyor. Lazarus’un baba şefkati ile Rae’nin kendini toparlama çabasını izlerken, Lazarus’un kızın kendisine kötü davranılmasına izin vermesinden dem vurarak onu dini odaklı bir arındırması “acı çektirerek ruhunu kurtarması”da gözler önüne seriliyor.  Lazarus’un Rae’yi şeytan çıkarma ayini uygulanacak bir hasta olarak görüp kendi tedavi yöntemini uygulamaya çalışmasında ki, bol zincirli duygu seyirciye hissettirilmiş. Özellikle afro-amerikan kiliselerinin dini anlayışını film süresince bol bol görebiliyorsunuz. John Cothan’ın oynadığı Rahip R.L. ise rol için gerçekten çok iyi bir seçim olmuş. Zaten film devam ettikçe çok yakın iki arkadaş olan Lazarus ve rahibin birbirlerini etkilediklerini görebiliyorsunuz. Film boyunca ikili birbirlerine yaklaştıkça tutundukları şeylerin kendilerine yaptıklarını daha fazlasıyla anlıyorlar. Bu karşılıklı saygı ve karmaşık sevgi daha sonra ikilinin birbirlerinin yaralarını sarmasına ve geçmişlerinde unuttukları kendilerini Lazarus ve Rae yapan şeyleri tekrar duyumsamaya başlıyor ve bu da seyirciye aynı tadı duyumsatmayı başarıyor. Daha önce de belirttiğim gibi filmin temposu ağır, Lazarus bu ağırlığın içerisinde öyle hareket ediyor ki, bir sonraki adımını veya yapacağı şeyi çok rahatlıkla kestirebiliyorsunuz. Film ilerledikçe, aldatılan eş Lazarus’un kendisine yeni bir eş namzeti olacak Miss Angela ile flört edişini seyrediyorsunuz. Yaşlı bir çiftin saygılı ve mesafeli ilişkisini izlemek keyif veriyor. Zaten film boyu, Samuel Jackson’ın her tavrı, o katı dindar havası, yeniden müziğe başlama kararı, dialogları, ifadeleri, mimikleri size bu filmin eleştirilemeyecek tek noktası onun oyunculuğu dedirtiyor. Ucuz Roman’dan beri onu böyle bir performansta görmekte filmin belki de en büyük artısı. Film sizi şaşırtmayan, beklediğiniz bir doğrultuda ilerleyip, öylece bitiveriyor. Arada, Rae’nin sorunları çözüldü mü? Sevgilisinin sorunu nedir ne değildir? Midesi yüzünden askerden atılan adam nasıl midesine güvenip başka bir adamı vurmaya çalışır? Sorularıyla cebelleş ederken zayıf bir finali adeta kucağınıza atıp kaçıyorlar. Film bittikten sonra dahi söylenebilecek en kati şey, filmin müziklerinin gerçekten çok güzel olduğu. Samuel L. Jackson, rolü oynamaktan çok fazlasını yapmış. Dini konuda aşırı takıntılı, tam bir Memphis blues gitaristi ve hayatını düzene koymaya çalışan bir çiftçi olduğu havasını yaşatıyor size. Bu film için aldığı gitar dersleri ile birlikte de, sesi ve performansı ile alkışı hak ediyor. Christina Ricci ise histeri krizlerinin abartılması hariç Jackson’ın performansı yanında hiç ezilmemiş. Ricci monster filmindeki Ricci değil orası kesin. Belki senaryoda kendisine biçilenden, belki de biraz da kendisi abarttığından olsa gerek, oyunculuğu size kendisini zaman zaman sinir bozucu bir fahişe zaman zaman da masum bir kız çocuğu olarak gösteriyor ki, bu da rolünde amaca ulaştığını gösteriyor. Justin Timberlake ise sönük bir performans sergiliyor. Zaten oynadığı karakterin (Ronnie) filmdeki senaryo açısından çok fazla süre alması mümkün değilken, elindeki süreyi de heba etmiş. Onun bu rolü haddinden daha ezik oynaması ise bazen sabrınızı taşırabiliyor. Müzikle aranız iyi ise, sırf o yüreği tıngırdatan blues melodileri için film izlenebilir. Fakat, film yapısı itibarı ile tamamen belli bir kesime ve coğrafyaya daha çok hitap etmekte, bunu göz ardı etmeden izlerseniz keyif alabilirsiniz. Size ağır tempolu ama bol müzikli, orta halli bir dramdan daha fazlasını vermeyecek. Sonuç olarak kara yılan gerçekten inlemiyor. Destekleri ve Sabırları için, Murat SÜNTER ve Serkan Murat KIRIKÇI ya teşekkürler
\"Sacayağı\" Aralık\'ta Vizyonda
03.08.2007

\"Sacayağı\" Aralık\'ta Vizyonda

24 Kare Film’in son projesi olan SACAYAĞI Kültür Bakanlığı desteği olmaksızın, yapımcı firmanın olanakları ile yapılıyor. Sacayağı, Berrin Dağçınar\'ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği ilk sinema filmi ayrıca Dağçınar uzun yıllar Kartal Tibet\'in yönetmen yardımcılığını yaptı. Türk sinema ve tiyatrosunun birçok önemli ismini bir araya getiren filmde Zeki Alasya, Tarık Pabuçcuoğlu, Zeynep Eronat, Haldun Boysan, Hakan Boyav, Suzan Aksoy gibi önemli isimler rol alıyor. Balıkesir\'in Gömeç ilçesinde çekilen film için ilçede yepyeni mekânlar inşa edildi. Sesli olarak çekilen film için oyuncu Zeki Alaysa; “Senaryoyu ilk okuyuşta beğendim, çok sıcak, çok bugüne dair ve çok umut dolu” diyor. Film, bir kasabada kendilerine yetecek kadar üreten, ürettiği ile yaşayıp giden üç ailenin, içlerinden birinin oğlunun görme yetisini kaybetmesi üzerine para bulmak için giriştikleri mücadeleyi anlatıyor. Bu yüzden filmin izleyiciye verdiği en önemli mesaj ise  “umut”.