Beowulf, Senin Elin Kanar Mı?
27.11.2007

Beowulf, Senin Elin Kanar Mı?

Hayatımız \'kahramanımızı\' aramakla geçiyor. Birgün çıkıyor karşımıza o herşeyi değiştirmesini, güzelleştirmesini beklediğimiz \'kurtarıcımız\'. Ancak çok geçmeden anlıyoruz ki; gözümüzde büyüttüğümüz, yücelttiğimiz hatta varlığından ötürü şükrettiğimiz bu \'kahraman\'; aslında hataları, zaafları, kusurları olan; sadece biraz daha güçlü görünen ya da öyle görünmeye çalışan, bizim gibi biri...İşte Ölümsüz Savaşçı Beowulf\'un hikayesi tam bu eksende gelişiyor. Hangi dile, hangi kültüre ait olursa olsun, kahramanlık hikayeleri genelde birbirine benzer aslında. Ancak; güçlü, cesur ve inançlı olmak, halkı için kendini feda etmek gibi klişe temaların dışında, anlatmak istediği başka şeyler var Beowulf\'un. Film, hop oturtup hop kaldıran, aksiyon dolu sahneleri ile izleyenlere sadece keyifli bir seyir vadetmekle kalmıyor; vurguladığı manevi değerler ile de benzerlerinden ayrılıyor. Korkusuz ve güçlü savaşçı Beowulf; lanetlenmiş Kral Hrothgar ve halkını, canavar Grendel\'in vahşetinden ve annesinin lanetinden kurtarmak için; batı edebiyatında \'ana rahmi\' olarak yorumlanan denizin getirdiği bir kurtarıcı edasıyla, karaya adım attığı ilk gece, Grendel ile hiçbir silah kullanmadan, çırılçıplak savaşıyor ve aksiyonu bol sahneler sonrasında onu alt etmeyi başarıyor. Mutlu sona ulaşıldığını zannettiğimiz bu zafer sahneleri, aslında Beowulf\'un esas savaşının başlangıcı oluyor. Grendel gibi dev bir yaratığı yerle bir eden bu cesur savaşçı; zaaflarına yenik düşerek; Angelina Jolie\'nin canlandırdığı hali ile pek bir seksi görünen; Grendel\'in şehvetli annesinin davetkar oyunlarına kanıyor ve Kral Hrothgar\'ın yıllar önce işlediği aynı hata yüzünden hayatını mahveden lanet bu defa Beowulf\'a musallat oluyor. Kral Hrothgar, lanetten kurtulmanın verdiği huzurla, belki de hayatında ilk defa rahat bir nefes alıp, kendini uçurumdan aşağı denize bırakarak, ana rahmine geri dönüyor...Yaşasın yeni kralımız Beowulf! Beowulf, kral olarak geçireceği ömrü boyunca peşini bırakmayacak lanete sebep olan \'kadın zaafı\' ile barışık bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Başlarda gönlünü kaptırdığı, kendisine hediye edilen Kraliçe\'nin dışında, genç bir sevgilisi de olan sadakatsiz kahramanımız, tabir-i caizse uslanmak bilmiyor. Dağları taşları delip geçecek güce sahip olduğuna inanan Beowulf\'un; hiç çekinmeden, adeta doğru olduğuna inanarak söylediği yalanlar ve zamanla haddini aşıp \'kibir\' derecesine yükselen özgüveni; bir halkı kurtarmayı başaran kahramanımızın kendi sonunu hazırlayan insani kusurları olarak göze çarpıyor. Hikayenin sonuna doğru, hatasını itiraf edecek hatta \'bu defa başaramayacağını\' düşünecek kadar alçakgönüllü bir tablo çizen ölümsüz savaşçı Beowulf; insanoğlunun, hangi statüde olursa olsun, hata yapabileceğini, başarısız olabileceğini ve ismi çağlar boyunca yaşasa da, diğerleri gibi \'ölümlü\' olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Bu açıdan Beowulf, tüm zamanlara hitap eden öğretileri ile eşsiz bir ibret hikayesi olarak değerlendirilebilir. Okulda, İngiliz edebiyatının anonim eserlerinden biri olan Beowulf Destanı\'nı incelerken; Beowulf\'u Ray Winstone kadar yakışıklı ya da Grendel\'in annesini Angelina Jolie kadar güzel hayal etmemiştim doğrusu. Beowulf\'un sinema uyarlamasının en başta oyuncu kadrosu ile dikkat çekmeyi başardığı ortada. Üstelik oyuncuların, hikayenin efsanevi ve tarihi dokusunu zedelemeyen performansları ile takdire değer bir iş çıkarttıklarını da belirtmek gerek. Filmin üç boyutlu olarak gösterildiği dev salonda; 3D teknolojisi sayesinde Grendel\'a atılan mızraklar üzerimize geliyormuş gibi hissederken, kaç kişi yukarıda yazılanları düşündü, bilemiyorum...
Beyaz Melek : Ağlama Seansı
21.11.2007

Beyaz Melek : Ağlama Seansı

Medeniyet seviyesi yükselen toplumların kaçınılmaz sonu olarak görülen ‘bireyselleşme’ ve ‘duyarsızlaşma’ gibi sosyal hastalıklara reçete olarak piyasaya sürülen ‘iyi insan olma sanatı’ konulu onca eser var bildiğim. Ancak şunu söylemeliyim ki; ‘Beyaz Melek’ (2007) vermek istediği mesajları insanın gözüne sokarcasına direkt ve net bir şekilde işleyerek, hepsini solluyor. Elbette ki bir sinema filmi, türü ne olursa olsun, izleyicisine gözden kaçırdığı bazı gerçekleri göstermek, önemini yitiren kimi hassasiyetleri anımsatmak, giderek duyarsızlaştığımız konulara dikkat çekmek ya da genel olarak ‘mesaj vermek’ gibi sorumluluklar taşıyabilir. Ancak bu mesaj kaygısı, bir tür ‘mesaj çorbasına’ dönüşünce ve bizden bu çorbayı tadına bile bakmadan, önümüze geldiği gibi içmemiz beklendiğinde; pek de keyifli olmuyor. Mahsun Kırmızıgül’ün ‘sosyal sorumluluk projesi’ olarak değerlendirebileceğimiz ‘Beyaz Melek’, görüntü tekniği ve kalitesi, çoğu tiyatro kökenli oyuncularının göz dolduran performansları ve zaman zaman savaş filmlerini anımsatıyor olsa da, duyguları harekete geçiren müziği ile takdire değer bir çalışma, ona kimsenin bir diyeceği yok. Kırmızıgül, herşeyden önce; Tomris Oğuzalp, Suna Selen, Erol Günaydın, Yıldız Kenter ve Gazanfer Özcan gibi değerli oyuncuları biraraya topladığı için teşekkürü hakediyor. Müzik dünyasında yaptığı çalışmalardan sonra statü atlamak için sinemayı denemek gibi bir stratejinin ilk ürünü olarak görmüyorum ‘Beyaz Melek’i. Bu projeye samimiyetle girişildiğini hissettiriyor filme gösterilen özen. Ancak filmin her karesine işleyen bu mesaj kaygısı, bize ‘ne hissetmemiz gerektiğini bağırarak söyleyen’ sıradan dram filmlerinden birine dönüştürüyor bu kadar iddialı bir çalışmayı. Filmdeki öğretiler didaktik bir şekilde direkt aktarıldığı için, izleyicinin şahsi  değerlendirmeleri sonrasında kendine göre dersler çıkarmasına izin verilmiyor ve güzelim filmin  ‘kıssa’ adı verilen ibret hikayelerinden farkı kalmıyor. Filmin ilk yarısında; huzurevine bırakılan, yakınları tarafından terk edilen, bir nevi ‘kaybedenler kulübü’ görüntüsü çizen yaşlı insanların yaşadığı acılar ve bazı çaresiz hastaların huzurevinin zalim bir çalışanı tarafından gördüğü şiddet dolu kötü muameleden yola çıkılarak dikkat çekilen yaşlılık ve vefasızlık temaları ile yetinemeyen Beyaz Melek; insani değerlerimize zarar veren her türlü yozlaşmadan tutun da, toplum içinde yaşanan birçok uyuşmazlık, hatta Türkiye’nin siyasi gündemini meşgul eden kritik konular hakkında bile bize ders vermeye çalışıyor. Film başlı başına bir öğreti aslında; metropol hayatının doğurduğu sonuçlar, azınlıkların kardeşliği, birlik beraberlik, silah / savaş karşıtlığı, yaşlılık, büyüğe saygı, misafirperverlik, vefasızlık, çaresizlik, ölüm, inanç, Allah’ın varlığı, dostluk, sevgi ve aşk üzerine…Bu kadar fazla mesajı bir çırpıda alınca, ruhsal hazımsızlık yaşıyor insan filmden çıktığında. Anadolu’nun saf, temiz kalpli, iyi niyetli, saygılı, terbiyeli ve ‘insan gibi’ insanları karşısında; metropol hayatında varlığını sürdürmeye çalışan modern zaman kurbanları olarak kendimizi kötü, vefasız, duyarsız ve hatta ‘zavallı’ hissetmemizi sağlayan onca sahneden sonra; vicdanımızla hesaplaşarak; döktüğümüz gözyaşlarına göre kendimize not veriyoruz ‘iyi insan’ olmak konusunda. Kalbimizin ne kadarının temiz kalmasını başarabildiğimizi ölçüyoruz bir bakıma. Filmin bu konuda dikkat çeken eksikliği ise; metropol insanının dejenere olmasına, bireyselleşmesine, duyarsızlaşmasına ve öz değerlerini kaybetmesine sebep olan nedenlere hiç değinilmemiş olması. Kendini biraz yorup, aklını kullanarak, filme dair kendi yorumunu ortaya koymaya gerek duymadan; film boyunca verilen açık ve net ‘AĞLA’ komutlarını alır almaz, salya sümük ağlayıp rahatlamak isteyenler için biçilmiş kaftan ‘Beyaz Melek’. Ancak ben ısrarla inanıyorum ki; Türkiye’de çoğu insanın, yaşlı yakınlarına değer vermesi gerektiğini hissetmesi, vefasızlığın yanlış olduğunu düşünmesi ya da sevginin insana sunulan özel bir hediye olduğunu farketmesi için iki saatlik bir ağlama seansına ihtiyacı yok.
François Ozon\'un Angel\'ı Romola Garai
19.11.2007

François Ozon\'un Angel\'ı Romola Garai

Büyük mavi gözleri, zarif narin duruşuyla François Ozon’un ANGEL’ı ROMOLA GARAI... “I Capture the Castle” filmiyle takdir toplayan genç oyuncu, ismini Keira Knightley ile oynadığı “Kefaret” (Atonement) ve ANGEL filminin başrol oyuncusu olarak herkese duyurdu.Garai, “Vanity Fair”, “Dirty Dancing 2: Havana Nights”, “Scoop” gibi filmlerde başarılı oyuncu ve yönetmenlerle birlikte çalıştıktan sonra ANGEL ile başrol alarak kendinden emin adımlarla yükseliyor.Romola Garai, 1982 yılında Londra doğdu. Babası bankacı olan Garai, sekiz yaşına kadar Hong Kong ve Singapur’da kaldıktan sonra ailesiyle birlikte İngiltere’ye geri döndü. 16 yaşında ailesinden ayrılarak ablasıyla birlikte Londra’da yaşamaya başladı. İlk oyunculuk deneyimini City of London\'s School for Girls’e girerken, Judi Dench’in rol aldığı “The Last of the Blonde Bombshells” adlı TV dizisiyle yaşadı. Annesi gibi gazeteci olmak istemesine rağmen gelen teklifler onu sinema dünyasının içine soktu. Angel rolü için defalarca deneme çekimine giden Garai, umudunu yitirmeye başladığında kabul edildiğini öğrenmiş. François Ozon’un ilk İngilizce çektiği filmde dünya çapında bir Hollywood starını oynatmadığı için biraz şaşırmış. Ozon ise tercihinden çok mutlu...Onu, bir ilham perisi olarak tanımlıyor. Ve bu rol için en iyi İngiliz aktris olduğunu söylüyor. Güzel oyuncu, kendi dünyasını yaratan ve yükselme hırsıyla yanıp tutuşan Angel rolüne hazırlanmanın kolay olmadığını, bunun için çok çalışması gerektiğini söylüyor. Rolüne hazırlanma aşamasında hayranı olduğu Ozon’un ona büyük bir desteği olduğunu da ekliyor. 23 KASIM’DA SİNEMALARDA...
19. Ankara Uluslararası Film Festivali
19.11.2007

19. Ankara Uluslararası Film Festivali

19. Ankara Uluslararası Film Festivali 13 – 23 Mart tarihlerinde gerçekleştirilecek. Ulusal Kısa Film ve Belgesel Film Yarışması için son başvuru tarihi 14 Aralık 2007, Ulusal Uzun Film Yarışması için 31 Aralık 2007 Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali, 13 - 23 Mart 2008 tarihlerinde 19. kez Ankaralılarla buluşacak. Her yıl, Türk ve dünya sinemasının önemli örneklerini Ankaralı sinemaseverlerle buluşturan Festivalde, uzun filmlerin yanı sıra kısa, canlandırma ve belgesel filmler de izleyici karşısına çıkacak. Festival kapsamında düzenlenen Ulusal Uzun Film Yarışması’nda, Türk sinemasına nitelikli ürünler kazandıran sinemacılara çeşitli dallarda toplam 16 ödül veriliyor. Ticari gösterim şansı olmayan kısa film, canlandırma ve belgesel dallarında düzenlenen yarışmalarla da bu türlerin izleyicisiyle buluşması sağlanıyor. “Uluslararası Kısa Film Gösterimi” ve “Uluslararası Belgesel Film Gösterimi” bölümlerinde tüm dünyada çeşitli festivallerde ödül almış kısa, canlandırma ve belgesel filmler sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Festivalin “Dünya Sineması” bölümünde ise dünyanın hemen her kıtasından yeni filmler ve sinema sanatının önemli eserleri Ankaralı sinemaseverlerle buluşacak. Festival her yıl olduğu gibi Türk ve yabancı yönetmenleri, yapımcıları, senaryo yazarlarını, oyuncuları, sinema eleştirmenlerini buluşturarak Türk sinemasının uluslararası alanda tanınmasına ve etkinliğini artırmasına da hizmet edecek. Festival kapsamında düzenlenecek Ulusal Kısa Film ve Belgesel Film yarışmalarına katılmak isteyenler filmlerini 14 Aralık 2007, Ulusal Uzun Film Yarışmasına katılmak isteyenler 31 Aralık 2007 tarihine kadar Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’na gönderebilirler. Yarışmaların yönetmeliklerine ve başvuru formlarına http://www.filmfestankara.org.tr adresinden ulaşılabilir. Ayrıntılı Bilgi İçin M. Sami Öztürk Medya Koordinatörü ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ Tel : (312) 468 77 45 – (312) 468 38 92 – (312) 468 78 56 Fax : (312) 467 78 30 e-posta : mediainfo@filmfestankara.org.tr web : http://www.filmfestankara.org.tr/
Şenlik Sürüyor: Samsun\'a Film Geliyor
19.11.2007

Şenlik Sürüyor: Samsun\'a Film Geliyor

Ankara Sinema Derneği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kars Belediyesi, Statoil ve Akman Holding’in katkılarıyla düzenlediği 13. Avrupa Filmleri Festivali - Gezici Festival, Ankara ve Kars’tan sonra Samsun’a ayakbastı. Festivalleri yalnızca sinema seçkinlerinin değil halkın da hak etiğine inanarak şehre film götürmeyi amaç edinen 13. Avrupa Filmleri Festivali- Gezici Festival Samsun’da, Samsun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün daveti ve Samsun İl Özel İdaresi’nin desteğiyle gerçekleştiriliyor. Dört gün sürecek festival şehrin sinemaseverlerine dolu dolu bir program sunuyor. Festivalde gösterimler AFM Samsun Sinemaları’nda gerçekleşecek. Son on yıl içinde Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Kars, Kayseri, Malatya, Mersin, Van, Çanakkale ve Yunanistan\'ın Drama, Gürcistan’ın Tiflis ve Azerbeycan’ın Bakü kentlerine giden Avrupa Filmleri Festivali ilk defa Samsun’a geliyor. Michael Haneke Özel Bölümü Gezici Festival bu yıl, ünlü yönetmen Michael Haneke’ye özel bir bölüm ayırdı. Şu sıralar Ölümcül Oyunlar (Funny Games) filmini ABD’de yeniden çeken Haneke, Kurdun Günü (Le Temps du Loup) ve Yedinci Kıta (Der Siebente Kontinent) filmleri ile Samsunlu sinemaseverlerin karşısına çıkacak. Ayrıca yönetmenin Gezici Festival için özel olarak seçtiği, en beğendiği filmlerden Robert Bresson\'un Rastgele Balthazar’ı  ve Jean – Luc Godar’ın ‘Adı Carmen’ de festival kapsamında gösterilecek. Avrupa Avrupa Festivalin Kars ayağında gerçekleştirilen 2. Uluslararası Altın Kaz Film Yarışması’nda Altın Kaz ödülü alan Srdan Golubovic\'in Tuzak (Klopka/the Trap), İsveç’ten Anders Nilsson\'un ülkesindeki şiddeti sorguladığı Karanlık Çökünce (Nar Morkret Faller/When Darkness Falss), “Uçan Hollandalı” filmiyle ünlenen Jos Stelling\'in tuhaf bir dostluğu anlattığı son filmi Duska, Alman yönetmen Volker Einrauch’un çok iyi geçinen iki ailenin oğullarından birinin diğerini öldürmesiyle ortaya çıkan gerilimi anlattığı Öteki Çocuk (Der Andere Junge/the Other Boy), Polonyalı yönetmen Andrzej Jakimovski’nin, Varşova Film Festivali’nin açılışını yapacak filmi Küçük Oyunlar (Sztuczki/Tricks)  festival kapsamında gösterilecek filmlerden. Altın Palmiye’li film festivalde Son yıllarda yükselişe geçen Romanya sinemasının en yeni örneklerinden olan ve bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanan Cristian Mungiu’nun yönettiği 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün adlı filmi de özel gösterimle festivalde yer alacak. Türk sineması seçkisi Gezici Festival’in Türk Sineması 2007 bölümünde yer alan filmlere oyuncu ve yönetmenlerin katılımıyla galalar yapılacak. Festivalin Samsun ayağında Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’, Handan İpekçi’nin Saklı Yüzler ve Reis Çelik’in ‘Mülteci’ filmleri gösteriliyor. 25. Yapım yılında YOL Türk sinemasının en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilen Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı ve yapımcılığını üstlendiği, Şerif Gören’in yönettiği ‘Yol’ yapımının 25. yıl dönümünde Gezici Festival kapsamından gösteriliyor. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan film hapishaneden bayram izni için serbest bırakılan beş mahkumun öyküsünü anlatıyor. Hrant Dink anısına Toplumsal yapının yalnızca etnik değil hemen her alanındaki ‘öteki’lerini anlatan filmlerin yer aldığı ve Hrant Dink’e adanan Öteki adlı bölümde, sinemaseverlerin her zaman izleyemeyeceği farklı kısa ve uzun metrajlı filmler izleyicilerin beğenisine sunulacak. Tony Gatlif\'in Latcho Drom adlı yapıtı bu bölümde gösterilecek filmlerden biri. Absürd filmler festivalde! Sinemaseverlerin belki de en çok eğlenerek izleyeceği bölümlerden biri de Absürd Filmler olacak. 2000’lerle birlikte gittikçe absürdleşen dünyanın ‘absürd filmleri’ 13. Avrupa Filmleri Festivali - Gezici Festival’de sinemaseverlerle buluşacak. Süresi 1 ile 20 dakika arasında değişen absürd kısa filmler özellikle kısa filmcilerin kaçırmayacağı bir şölen olacak. Gaelle Denis\'in City Paradise, Run Wrake\'nin Rabbit, Astrid Rieger\'in Mammal adlı kısaları bu bölümdeki filmlerden sadece birkaç tanesi. Montreal’dan ödül alan Temizlikçi Kadın Düşleri Avrupa Panoraması’nda Gezici Festival’in Avrupa Panoraması adlı bölümü her yıl olduğu gibi bu yıl da sinemaseverlere Avrupa’nın en iyi kısa filmlerini sunacak. Bu bölümde yer alan filmler, izleyicilerin oylarıyla yarışacak ve oylamaya katılan izleyicilerden kurayla belirlenecek on tanesi önümüzdeki yıl yapılacak festivalin gösterimlerini ücretsiz izleme şansını yakalayacak. Avrupa Panoraması’nda, Grzgorz Jonkajtys\'ın yönettiği, birçok festivalde ödül alan Ark, Banu Akseki’ye Montreal Film Festivali’nde Birincilik Ödülü getiren ve başrolünde Serra Yılmaz’ın oynadığı Temizlikçi Kadının Düşleri, Guido Thys\'ın Tanghi Argentini ve Mati Kütt\'ün Une Instituut adlı filmleri de bulunuyor. Çocukların beyazperde hayali Gezici Festival’in çocuklar için hazırladığı gösterimler bu yıl da sürecek. İsveç ve Norveç’ten gelen çocuk filmleri Türkiye’nin en genç sinemaseverleriyle buluşacak. Filmler her gün Samsun AFM Sinemaları’nda saat 10.30’da gösterilecek. KÜTÜPHANENİZDE YER AÇIN Zeki Ökten uzun zaman sonra kendisi için hazırlanan kitap için konuştu Gezici Festival kapsamında her yıl hazırlanan sinema kitaplarına bu yıl bir yenisi ekleniyor. Ali Karadoğan’ın Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden Zeki Ökten için bir kitap hazırladı. Kitapta çeşitli yazarlar aracılığıyla yönetmenin sinemasını derinlemesine inceleniyor. Ayrıca uzun zamandır konuşmayan Zeki Ökten yaşamı, sinemasını anlatıyor. Ayrıntılı bilgi için Ankara Sinema Derneği Tel: 0312 466 34 84 www.europeanfilmfestival.com
Beowulf: Ölümsüz Savaşçı Gişeleri Fethetti
19.11.2007

Beowulf: Ölümsüz Savaşçı Gişeleri Fethetti

ABD’de 16 Kasım’da Vizyona Giren “BEOWULF: Ölümsüz Savaşçı”, İlk Hafta Sonunda Aynı Tarihte Vizyona Girdiği Diğer Ülkeler İle Birlikte Global Olarak Tahminen Toplam 45,1 Milyon Dolar Hasılat Elde Ederek Gişeleri Fethetti. ABD’de 16-18 Kasım hafta sonunda 28,1 Milyon Dolar hasılat elde eden film, Asya ve Avrupa’da aynı tarihte vizyona girdiği 13 ülkede tahminen yaklaşık 17 Milyon Dolar Hasılata Ulaştı. ABD’de 700’den fazla sinemada 3 Boyutlu olarak gösterime giren “BEOWULF: Ölümsüz Savaşçı”, aynı zamanda bugüne kadar 3D formatında en geniş vizyona giren film olma özelliğini de taşıyor. Ülkemizde Türkçe dublajlı ve altyazılı seçenekleriyle, 30 Kasım’da 120 kopya ile vizyona girecek olan film ayrıca, Ankara AFM Ankamall ve AFM İstinyePark sinemalarında IMAX 3D formatında, Kadıköy Cinebonus (Nautilus) ve Levent Cinebonus (Kanyon) sinemalarında Real D 3D formatında gösterime girecek.