Beowulf: Ölümsüz Savaşçı Gişeleri Fethetti
19.11.2007

Beowulf: Ölümsüz Savaşçı Gişeleri Fethetti

ABD’de 16 Kasım’da Vizyona Giren “BEOWULF: Ölümsüz Savaşçı”, İlk Hafta Sonunda Aynı Tarihte Vizyona Girdiği Diğer Ülkeler İle Birlikte Global Olarak Tahminen Toplam 45,1 Milyon Dolar Hasılat Elde Ederek Gişeleri Fethetti. ABD’de 16-18 Kasım hafta sonunda 28,1 Milyon Dolar hasılat elde eden film, Asya ve Avrupa’da aynı tarihte vizyona girdiği 13 ülkede tahminen yaklaşık 17 Milyon Dolar Hasılata Ulaştı. ABD’de 700’den fazla sinemada 3 Boyutlu olarak gösterime giren “BEOWULF: Ölümsüz Savaşçı”, aynı zamanda bugüne kadar 3D formatında en geniş vizyona giren film olma özelliğini de taşıyor. Ülkemizde Türkçe dublajlı ve altyazılı seçenekleriyle, 30 Kasım’da 120 kopya ile vizyona girecek olan film ayrıca, Ankara AFM Ankamall ve AFM İstinyePark sinemalarında IMAX 3D formatında, Kadıköy Cinebonus (Nautilus) ve Levent Cinebonus (Kanyon) sinemalarında Real D 3D formatında gösterime girecek.  
Klişelerin Yarattığı Dehşet Dolu Bir Oda
16.11.2007

Klişelerin Yarattığı Dehşet Dolu Bir Oda

Daha filmin künyesine baktığımız anda alternatif bir film çıkıyor ortaya. Dile kolay bir dönemin düşman iki kardeşi el ele vermiş. Amerika – Rusya arasındaki soğuk rüzgarlar, dönemin sinemasında en önemli figürlerden biriydi. Ajanlar arası savaşlar, Rusların amerika’da yarattığı terör ve hatta Rocky 4 filminin tamamı amerika’nın Rusya ile olan yada olamayan ilişkilerini yansıtıyordu. Şimdi Müslümanlara duyulan kuşku o dönemde Ruslar için söz konusu idi. Doğal olarak sinemada bundan payını alıyor, Ruslar birçok filmde yeniliyordu. Amerikan-Rus ortak yapımı bir film görmek şaşırtıcı… Buna birde uzun süredir ortalıkta görünmeyen adeta kayboluş yaşayan Roland Joffe ekleniyor. “The Mission” adlı sinematik bir destan yaratmış olan yönetmen, başarısını sürdürmüş takip edilesi yönetmenler arasındaki listede kendine yer edinmişti. Dahası var! “Phone Booth – Telefon Kulübesi”nin o gerilimi ve tempoyu ayakta tuta başarılı senayosu ile alkışlanan senarist – yönetmen Larry Clark’a ait senaryo. Ana hikayede kendisine ait. Tobe Hopper’ın 1874 tarihli klasiği “The Texas Chain Saw Massacre” ile kariyerine başlayan görüntü yönetmenliğinde korku filmleri ile başarılı kariyerine sahip Daniel Pearl’de künyede yerini almış. Oyuncularda gayet makul seçimler. 24 dizisi ile parlayan Elisha Cuthbert rol için doğru seçim. Enteresan fiziği ile özellikle “Heavy” filminin unutulmaz çirkini Victor’u Pruitt Taylor Vince’de yerinde seçimler. Enteresan bir karışım. Amerika-Rusya ortaklığı filmde korku türüne katkı yapmamış kayıplarda bir yönetmen, başarılı senarist, yıldız başrol, buraya kadar her şey tamam. Jenerik bitiminde başlıyor her şey… Gayet başarılı bir girişle popüler bir mankenin bir gece kulübünden kaçırılmasına tanık oluyoruz. Elimizde de hiç ipucu yok. Genç kadının konulduğu odaya bizde hapsoluyoruz. Odada tek başına iken yaşadıklarının yansıtılışı ile kendisini odaya hapseden hakkında gördüğümüz detaylar da son derece başarılı. Katilin kurbanına sürekli yapmasını istediği şeyler konusunda sessiz bir iletişim kurması, bunun için bir çekmece ile dolapları kullanması da gayet yerinde ve gerilimi körüklüyor. Bu noktada resimlerle yaptığı mini çizgi roman denemesi de gayet başarılı bir deneme. Fakat ne oluyorsa yan odada birinin olması ile oluyor. Hikayede filmden kendini sürekli çıkmaz sokaklara sokuyor. Polisler neredeyse karikatürize ekip gibi... Bir sahnede görünmelerini anlamlı kılmak için yaratılmışlar sanki. Polislerin eve gelmesi ile başlayan süreçte, sırlar bir bir çözülüyor ama, hemen her şey son derece klişe! Yan odadaki adamın ve katilin sırrı o kadar klişe bir yere çıkıyor ki, o ana dek harcanan emek adeta boşa gidiyor. Her şeyin ucunun bucağının cinselliğe çıkması, işin ucunda cinsel bir fantezinin yatması gibi son derece klişe ve artık çoktan aşılmış bir sebebe dayanması ile film kötü bir deneme olarak kalakalıyor. Başlangıçta yaratılan gerilimi sonlara taşıyamayan Dehşet odası, adeta kullandığı klişelerle dehşete düşürüyor. Yine de testere ile başlayan kurbanları odaya kapatıp onlarla oynama hikayesine yeni bir şeyler eklemeye çalışıyor. Odadaki atmosfer gayet güzel yaratılmış. Sonuna kadar izleten, türe yeni bir şeyler eklemeyen sıradan bir korku filmi daha vizyondan ve belleğinizden akıp gidiyor.
Nejat İşler ‘Yumurta’yı Anlatıyor
09.11.2007

Nejat İşler ‘Yumurta’yı Anlatıyor

‘Mustafa Hakkında Herşey’, ‘Anlat İstanbul’ ve ‘Barda’ başta olmak üzere birçok filmdeki başarılı performansıyla dikkat çeken ünlü oyuncu Nejat İşler, 9 Kasım Cuma günü vizyona girecek son filmi ‘Yumurta’ hakkında bakın neler anlatıyor… 44. Altın Portakal Film Festivali\'nde \'En İyi Film\' ödülünü alan ve 1 Aralık 2007 tarihinde Berlin’de düzenlenecek 20. Avrupa Film Akademisi Ödülleri’nde ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Oyuncu’ ve ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ başta olmak üzere toplam 12 dalda aday gösterilen ‘Yumurta’ filmindeki rolünün inceliklerini  Nejat İşler’den dinleyelim.
\"Münferit\" 48. Selanik Film Festivali’nde Görücüye Çıkıyor!
08.11.2007

\"Münferit\" 48. Selanik Film Festivali’nde Görücüye Çıkıyor!

44. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışma bölümüne seçilen, Dersu Yavuz Altun’un yönettiği “Münferit”, 16-25 Kasım tarihlerinde düzenlenecek 48. Selanik Film Festivali’nin Agora bölümünde  gösterilecek. Daha önce çektiği kısa filmlerle çeşitli ödüller alan Dersu Yavuz Altun’un ilk uzun metrajlı filmi olan “Münferit”, Türkiye\'de pek denenmeyen bir tür olan ‘Kara Film’in özgün örneklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Altın Pusula’nın Türkçe Fragmanı ilk kez ve aynı anda Sinemalar.com ve MTV Türkiye’de !
07.11.2007

Altın Pusula’nın Türkçe Fragmanı ilk kez ve aynı anda Sinemalar.com ve MTV Türkiye’de !

7 Aralık’ta gösterime girecek dev yapım ALTIN PUSULA’nın son fragmanı, Türkçe olarak ilk kez,  09 Kasım Cuma günü saat 16:25’de, MTV Türkiye ekranlarında ve aynı anda Sinemalar.com\'da sinema severlerle buluşacak. Başrollerini Nicole Kidman, Daniel Craig, Eva Green, Sam Elliot ve Dakota Blue Richards’ın paylaştığı ALTIN PUSULA, Son 70 Yılın En İyi Çocuk Kitabı seçilen Kuzey Işıkları (Altın Pusula)\'dan uyarlandı ve dünyanın en pahalı filmi olmaya aday. Filmin yapımcılığını, Yüzüklerin Efendisi serisinin de yapımcılığını üstlenen New Line Cinema üstlendi. Filmin kahramanı 12 yaşındaki Lyra’yı canlandıran Dakota Blue Richards ise, 10.000 çocuk arasından seçildi.
Plato Film Okulu Kısa Devre Film Festivali 2007 Başlıyor!
07.11.2007

Plato Film Okulu Kısa Devre Film Festivali 2007 Başlıyor!

“Geleceğin Sinemacılarını Yetiştiriyoruz” fikrinden yola çıkarak eğitim veren Plato Film Okulu, Kısa Devre Film Festivali sayesinde yeni yeteneklerle bir araya gelmeye hazırlanıyor. Kurmaca türündeki kısa filmlerin yarışacağı ve gösterimlerinin yapılacağı festivalde aynı zamanda Türkiye’deki ve dünyadaki festivallerde ödül almış kısa filmler de izleyici karşısına çıkacak. Kısa Devre Film Festivali’nin yarışma bölümünün jüri üyeleri arasında ödüllü Beynelmilel filminin yönetmenleri Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez, Yumurta filmindeki oyunculuğuyla Saraybosna Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Saadet Işıl Aksoy, çok izlenen Binbir Gece ve Aliye dizilerinin senaristi Mehmet Bilal ve Radikal Gazetesi sanat sayfası yazarı Efnan Atmaca yer alıyor. Kısa Devre Film Festivali bütün katılımcılara açık. Yarışma bölümüne katılmak için 01 Aralık 2006 tarihinden sonra çekilmiş 20 dakikayı aşmayan kısa filmlerinizi en geç 23 KASIM 2007 günü, saat 19.00’a kadar; PLATO FİLM OKULU, Meclis-i Mebusan Yokuşu No:51 Fındıklı/ Beyoğlu-İstanbul adresine, elden, kurye veya taahhütlü posta ile teslim etmeniz gerekiyor. Yarışma ödülleri çok yakında web sayfasında açıklanacaktır. Ayrıntılı bilgi için www.kisadevrefestival.com Plato Film Okulu - 0212 292 6384
Yönetmen Artun Yeres Vefat Etti
05.11.2007

Yönetmen Artun Yeres Vefat Etti

YÖNETMEN ARTUN YERES VEFAT ETTİ Türk sinemasının yönetmen ve senaryo yazarlarından Artun Yeres vefat etti. Bir süredir karaciğer ve kolon kanseri tedavisi gördüğü öğrenilen Yeres\'in, durumunun ağırlaşması sonucu dün akşam yaşamını yitirdiği öğrenildi. 1944\'te İstanbul\'da doğan Yeres, Türk ve Fransız okullarında eğitim gördükten sonra Güzel Sanatlar Akademisi\'ne devam etti. Yönetmen Ömer Lütfi Akad\'a yönetmen yardımcılığı yaparak sinema hayatına başlayan Yeres, İstanbul Sinematek Derneği\'nde görev aldı. 1968\'de bir grup genç sinemaseverle birlikte \'\'Genç Sinema\'\' adlı hareketin içinde yer aldı. Daha sonra reklam filmlerine yöneldi. 1968 yılında Vietnam savaşı fotografları ve Goya\'nın gravürlerinden yola çıkarak Çirkin Ares isimli belgeseli çekti. 1969 yılında Nazım HİKMET\'in bir şiirinden yola çıkarak Onlar ki isimli belgeseli çekti. 1970 yılında Nazım HİKMET\'in " Meşhur Adamlar Ansiklopedisi" isimli şiirinden esinlenerek bir fotograf sergisi açtı. Daha sonra çeşitli gazetelerde çalıştı. 1986 yılında sinemaya geri döndü. 20 civarında tecimsel film ve çeşitli Tv dizileri çektikten sonra Buluşma isimli sinema filmini çekti. "Reklam filmleri çekiyordum, animasyon yapıyordum. 1500 Lira maaş alıyordum, bu maaştan artırdıklarımla negatif film alıp kısa metrajlı filmler yapıyordum. Bir arkadaşım bana 30 bin lira vererek fotoroman çekmemi istedi, ben de kabul ettim. " Kaynak - Yeşilçam\'la Yüz Yüze / Burçak EVREN. Alıntı - Güneş, Temmuz 1991 ***** Yönetmen Artun Yeres Vefat Etti Türk sinemasının yönetmen ve senaryo yazarlarından Artun Yeres vefat etti. Bir süredir karaciğer ve kolon kanseri tedavisi gördüğü öğrenilen Yeres\'in, durumunun ağırlaşması sonucu bu akşam yaşamını yitirdiği öğrenildi. 1935\'te İstanbul\'da doğan Yeres, Türk ve Fransız okullarında eğitim gördükten sonra Güzel Sanatlar Akademisi\'ne devam etti. Yönetmen Ömer Lütfi Akad\'a yönetmen yardımcılığı yaparak sinema hayatına başlayan Yeres, İstanbul Sinematek Derneği\'nde görev aldı. 1968\'de bir grup genç sinemaseverle birlikte \'\'Genç Sinema\'\' adlı hareketin içinde yer alan yönetmen, sinema filmlerinin yanı sıra belgesel filmlere de imza attı. Artun Yeres, 1968\'de İstanbul Hisar Kısa Film Yarışması\'nda \'\'Çirkin Ares\'\' filmiyle Jüri Özel Ödülü, 1969\'da aynı yarışmada \'\'Onlar ki...\'\' filmiyle birincilik ödülü, 1995\'te İnci Aral\'ın \'\'Buluşma\'\' adlı hikayesinden aynı adla uyarladığı filmiyle İzmir Film Festivali özel ödülü, 1995\'te 32. Antalya Film Festivali\'nde \'\'Dün, Bugün, Yarın\'\' adlı senaryosu ile \'\'En İyi Senaryo\'\' ödülü, 2002\'de 46. Tokyo Film Festivali\'nde \'\'Mevsimler\'\' adlı kısa filmiyle \'\'Gümüş Ödül\'\' ve 2005\'te Türk sinemasına katkılarından dolayı \'\'Emek Ödülü\'\'ne değer görüldü. FİLMOGRAFİSİ - ASİ GENÇLER - 1972 - DADAŞ HASAN - 1975 - KIR ÇİÇEĞİ - 1985 - İSTEK - 1986 - BİR GÜNLÜK AŞK - 1986 - HATA - 1987 - YİRMİDÖRT SAAT - 1987 - GENÇLİK YILLARI - 1987 - BİR YAZ YAĞMURU - 1988 Oyuncular: Yaşar ALPTEKİN, Nazan AYAZ - YENGEÇ BURCU - 1988 Oyuncular: Kenan KALAV, Nilgün BUBİKOĞLU - GECE - 1989 Oyuncular: Ahu TUĞBA, Yalçın GÜLHAN - KİLYOS CİNAYETİ - 1989 Oyuncular: Kenan KALAV, Arzu AYDIN - YÜREĞİN AYNASI - 1993 - BULUŞMA - 1994 Oyuncular: Aytaç ARMAN, Ayşe Emel MESCİ Konusu: Uzun bir gece boyunca gelişen, gördüğü işkence nedeniyle sakat kalan bir erkekle yeniden kavuştuğu eşi arasındaki sorgulamayı kimi zaman düşsel, kimi zaman simgesel ve tutkulu görüntülerle beyazperdeye aktarır.  - TELE ANAHTAR - 1994 Oyuncular: Demet AKALIN, Yalçın ÖZDEN - BİR DELİKANLI - 2000 - YARALI KURT - 2000 SENARİST FİLMOGRAFİSİ Donkişot Sahte Şövalye - 1971 Aşık Oldum - 1985 Bir Günlük Aşk - 1986 Aşığım Aşık - 1987 Yirmidört Saat - 1987 Gençlik Yılları - 1987 Bir Yaz Yağmuru - 1988 Yengeç Burcu - 1988 Gece - 1989 Kilyos Cinayeti - 1989 Buluşma - 1994 Tele Anahtar (1994): Delikanlı çalıştığı iş yerinde bir kızla tanışır. Kızdan hoşlanır. Ancak çok utangaçtır. Bir türlü derdini anlatamaz. Oysa iş yerinin kurnaz patronuda kızın peşindedir. Oyuncular: Demet Akalın, Yalçın Özden Senaryo yazarı: Artun Yeres Görüntü yönetmeni: Hüseyin Ererez Özellikler: Renkli, 35 mm Kamera : Hüseyin Ererez Yapımcı: Sezer İnanoğlu Yapım: Sezer Film Tür: Komedi Yıl: 1974 Kaynak: Kültür Bakanlığı Özlem, Düne... Bugüne... Yarına - 1995 Yaralı Kurt - 2000 TELEVİZYON FİLMLERİ Hata Kimde? / 52 bölüm Tophaneli Osman - 2000 YÖNETMENLİĞİNİ YAPTIĞI BELGESELLER Çirkin Ares - 1968 Onlar Ki (16 mm)- 1969 HIROSHIGE VE HOKUSAI\'DEN MEVSİMLER (2002): Yapımcı: Üstün Karabol Senaryo: Uygar Asan, Artun Yeres Görüntü Yönetmeni : Sacit Işılay, Handan Öz Süre: 12 Dakika Hiroshige ve Hokusai\'den Mevsimler adlı çalışmada, Japon resim sanatında doğa betimlemeleriyle bilinen ve başta empreyonistler olmak üzere pek çok Avrupalı ressamı etkileyen Ando Hiroshige ve Katsushia Hokusai\'nin resimleri ile Haiki şiirinin büyük ustası Matsua Basho anlatılıyor ve sanatçıların resimlerinden yola çıkılarak bir yılın dört mevsimi çizgilerde canlandırılıyor.46. Uluslararası Japonya Film ve Video Yarışması’nda "Mevsimler" ikinci olarak Gümüş Ödül aldı. Film yaklaşık bir yıllık zaman dilimi içinde gerçekleşir. 17. yüzyıl Japon ressamlarından Hokusai ve Hiroshige ile ilgili dökümanlara ulaşıldıktan sonra Japon Haiki şiirleri taranır.. Bunların arasından sadece 5 tanesi filmde kullanılmak üzere seçilir. Müzik konusunda uzun süreli araştırmalar gerçekleştirilir. RESSAMLAR KATSUSIKA HOKUSAI (1760-1849) Birçok Avrupalı ressam, Japon resmiyle Hokusai yoluyla tanışmıştır. Başta Gaugin, Degas, Van Gogh ve Toulouse-Lautrec\'i etkilemiş olan Hokusai\'nin çeşitlilikleriyle dikkati çeken binlerce yapıtı vardır. Yapıtlarının çoğunda halkın günlük yaşamını yansıtmıştır. Hokusai sayesinde manzara estampı büyük aşama göstermiştir. ANDO HIROSIGE (1799-1858) Belki de hiçbir Japon ressam, insanın doğaya bağlılığını ve sevgisini, duygusal ve şiirsel yönleriyle Hiroşige kadar verememiştir. Hiroşige, ülkesinde olduğu kadar, Avrupa\'da da Hokusai ile birlikte tartışılmaz kabul edilmiştir. - Beş büyük Avrupalı ressamın hayatını ve eserlerini anlattığı filmleri Leonardo da Vinci: Tanrının Torunu / 24 dk. Paul Gauguin: Güzelim İlkellik / 12.5 dk. Egon Schiele: Aynadaki Suret / 12 dk. Rene Magritte: Gizemin İmajı / 12.5 dk. Edward Hopper: Yalnızlık Baladı / 14 dk. ÖDÜLLERİ - 1968\'de İstanbul Hisar Kısa Film Yarışması\'nda \'\'Çirkin Ares\'\' filmiyle Jüri Özel Ödülü, - 1969\'da İstanbul Hisar Kısa Film Yarışması \'\'Onlar ki...\'\' filmiyle birincilik ödülü - 1994 İzmir Film Festivali’nde "Aralık"‘En İyi Film’ seçilir - 1995\'teİzmir Film Festivali\'nde İnci Aral\'ın \'\'Buluşma\'\' adlı hikayesinden aynı adlauyarladığı filmiyleözel ödülü, - 1995\'te 32. Antalya Film Festivali\'nde \'\'Dün, Bugün, Yarın\'\' adlı senaryosu ile \'\'En İyi  Senaryo\'\' ödülü - 2002\'de 46. Tokyo Film Festivali\'nde \'\'Mevsimler\'\' adlı kısa filmiyle \'\'Gümüş Ödül\'\' - 2005\'te Türk sinemasına katkılarından dolayı \'\'90. Yıl Emek Ödülü\'\' KİTAPLARI - GÖSTERMENİN SORUMLULUĞU: Artun Yeres\'in Don Kişot Yayınları’ndan çıkan bir yönetmenler seçkisi. kitapta seksen yönetmenin kısa özgeçmişleri ve sinemaya dair kendi ağızlarından düşünceleri var. küçük bir kaynak kitap.   - 65 YÖNETMENİMİZDEN YERLİLİK, ULUSALLIK, EVRENSELLİK GERİLİMİNDE SİNEMAMIZ: Bilinçli bir seçme ve ayıklamayla Türk sinemasının yönetmenlerini, "yaptıklarıyla" değil "söyledikleriyle" karşımıza getiriyor. Söyleşiler bir mozaiğin irili ufaklı ve öznel parçalarını oluşturuyor. Söylenenlerin kimi iddialı, sinema kültürüyle renklendirilmiş, kimisi ise solgun, içeriksiz ve yer yer ironik. Kitap, bugün hızla ‘global pazarın metaına’ dönüşmekte olan dünya sinemasının geleceğinde yerimizin ne olabileceği, ne olması gerektiği tartışmalarının; geçmişteki, "yerli sinema"yı ulusal bir sinema kimliğine büründürme gayret ve arayışlarının yerini aldığı bir dönemde, yönetmenlerimizin sinemamıza ve sinemaya nasıl baktıklarını anlatıyor. - SAKINCALI 100 FİLM: Bundan tam 110 yıl önce sinema, henüz emekleme çağındayken sansürle tanışmıştır. O günden bugüne sansür, kimi ülkelerde gitgide engelleyici bir süreç haline gelmiş, kimi ülkelerde ise farklı uygulamalarla örtünüp yumuşatılmıştır, ancak hiçbir zaman tamamen yok olmamıştır. Bu çalışmada, çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen sansür uygulamalarına ve bu uygulamaların nedenlerine değiniliyor. Ayrıca 1895-2005 yılları arasında sansüre uğramış olan binlerce film arasından “100 sakıncalı film” tartışılıyor, bu filmlerin yasaklanma nedenleri irdeleniyor.   - BİR MICHELANGELO ANTONIONI KİTABI: - GÜNDÜZ GÜZELİ ÇEKİM SENARYOSU: LUIS BUNUEL KLASİĞİ: Gündüz Güzeli filmi Luis Bunuel\'in kendine özgü erotik klasiklerinden biri. Cinsel saplantılarını düşlerinde gerçekleştiren, erdemli, evli genç bir kadın, giderek düşsel fantezilerini gerçekten ayırt etmekte zorlanır. Yaşadıkları bir düş müdür, yoksa düşleri gerçek midir? Bunuel bu sorunun yanıtını izleyiciye bırakıyor. - BİR PIER PAOLO PASOLINI KİTABI: .... Pasolini özellikle erkek cinselliğine hayranlığı vurgular. Cineselliklerini yırtık pırtık giysilerin ardında cömertçe sergileyen, sürekli istekle kıvranan ve bu isteklerini kompleksizce doyuran genç bedenler, bir tür proloter cinselliği tablosu oluştururken, Pasolini cinselliğinin ilkel toplumlara ve onları dinler öncesi cinsellik anlayışı ve uygulamasına olan ilgisini de sezdirir. Günah kavramının varolmasından önceki bir cinselliktir bu... Sakıncasız, çekincesiz ve utanmasız.. Çıplaklık, serbestçe yaşanan cinsellik onun filmlerinde ilkel toplumların büyüsünü oluşturan öğelerden biri olarak gelir ve bu çağdaş estetiğin süzgecinden geçerek filmlerine katılır.\' (Atilla DORSAY) - KİRAZIN TADI / ÇEKİM SENARYOSU - BİR ABBAS KİYARÜSTEMİ KLASİĞİ : Yeni İran Sineması\'nın kurucularından olan ve sinema tarihinin ustaları arasında yerini alan Abbas Kiyarüstemi\'nin "Kirazın Tadı" adlı filminin senaryosu. Ülkemizde bugüne kadar yayımlanmış senaryo kitaplarından farklı olarak hazırlanan bu dizide yer alacak filmlerin çekim senaryolarında; plan ölçekleri, kamera hareketleri, mizansenler ve diyaloglar kare kare izlenerek hazırlandı. Çekim senaryosuna ek olarak; filmin özetine, yönetmenin özgeçmişine, filmografisine ve sinema hakkındaki bazı görüşlerine de yer verdik. "Kirazın Tadı" ulusa bir sinemanın uluslar arası ününü sağlayan yapıtlar arasında bulunmakla, "Halk Sineması"nın geçerli bir örneği olmaktadır. Yapısı ve içeriği bakımından son derece sağlam ve yalın olan "Kirazın Tadı"nı sinemada yapılabileceklere bir örnek olarak sinemasever okurlara sunuyoruz. - RASHOMON ÇEKİM SENARYOSU: Doğu bilgeliğinin ön koşulu olan \'gerçeklik\' görelidir. Doğu\'da gerçeklik, çok kez görünende değil, zihinde biçimlendirilerek ya da imgelem gücünden varolur. Neleri, nasıl görme tutkusundaysa, ancak oraya doğru odaklanır. Bir cinayetin ardından dört tanığın sorgulanması sırasında, her bir tanığın gerçeği kişisel konumlarına göre kurgulayarak anlatmasıyla "Rashomon", tek gerçek inancına indirgenmiş Batı ussallığının yadsınışıdır. İnsan ilişkileri, gerçeklik üzerine söylemiyle "Rashomon", sinema tarihinin en etkili filmlerinden biri olmasının yanısıra, Doğu sinemasının bilincine varılmasında da ilk öncü filmdir.
Kişiliklerinin ağırlığında iki adam ve binilecek bir tren... (3:10 Yuma)
05.11.2007

Kişiliklerinin ağırlığında iki adam ve binilecek bir tren... (3:10 Yuma)

Frankie Lane’in “3:10 to Yuma” adlı parçası ile akar tüm jenerik, kamera yerden yükselirken posta arabasını görürüz. Yazılar akmaktadır. Sonra sığır sürüsü ile yolu kapanınca mecburen duran arabadan Ben Wade ve çetesine kayar kamera. Wade hemen sadede girer, paraları alırken rehin alınan kendi adamı ile rehin alan adamı seri bir şekilde vurur. Öldürdüğü adama da sahip çıkar, adını ve yaşadığı yeri sorar… Yaşadığı yere götürün der ve ekler; “Bir adam yaşadığı yerde gömülmeli” Kendi adamı içinse kural basittir. Vurmasak bizi tehklikeye atacaktı. Hemen ardından sığırlarının peşinden iki oğlu ile gelen Dan Evans’ı görürüz. Yıl 1957’dir, filmimiz soygun sahnesi ile açılmıştır. Yıl 2007…Gerilimli bir müzikle jenerik akar, Dan Evans’ın evindeyizdir. İki oğlundan büyük olanı yaktığı kibritin ışığında macera kitaplarına bakar, hemen ardından Alice’i görürüz. Sese uyanmıştır. Kalkıp bakar, Dan elinde silah pürdikkat beklemektedir. Sese doğru dışarı fırlar, Alice’in dediği gibi rüzgar değildir, Hollander’ın adamları borcunu ödemesi için ahırını yakmıştır. Koşarken düştüğü anda sol ayağının dizden aşağısının olmadığını görürüz. Büyük oğlu William yangından birşeyler kurtarmak isterken geçen diyaloglarla ailenin çaresizliğine şahit oluruz ve William’ın asi delikanlı olduğuna. Günün sabahında sorunlar devam etmektedir. Kamera Ben Wade’ın bakışındadır bu kez. Bir kuşun resmini yapmaktadır. Prens Charlie yaklaşmakta olan arabayı haber verir. Wade yaptığı resmi kuşun olduğu dala asar. Bu kez soyguna daha ayrıntılı şekilde şahit oluruz. Arka planda iki karakterin karşılaşmasının gerilimi de mevcuttur bu kez. Soygun pek kolay olmaz. Altınların yerini de banknotlar almıştır. Wade rehin sahnesinde bu kez daha hızlı silah çeker, diğer adamı hiç umursamaz, kendi adamına ise can çekişirken “Bizi tehlikeye atmanın cezası işte budur” der. 50 yıl ara ile çekilen 2 filmin temel farklılıkları daha başlangıcından bellidir… 57 yapımında kötü hakkında da iyi hakkında da pek net birşeyler bilmeyiz. 2007 yapımında ise daha başlangıcından ikisi hakkında da bilgilendirilmişizdir. Ben Wade’in kasabanın barında yakalanmasına kadar belirgin bir fark olmasa da, belki de Russel Crowe farkı ile sessiz, fazla özellikleri olmayan Wade gitmiş, resim yapan, incil okumuş hırslı bir adam gelmiştir. Wade yakalanışından itibaren saldırganlığını korur, hatta bazen arttırır. O ünlü yanıltma sahnesinden sonra 2 film arasındaki bağ tamamen değişir. Wade’i 3:10’a kalkacak Yuma trenine sağsalim bindirmek üzere gönüllü olan Evans’ın sebepleri aynı olsa da içinde bulunduğu durum daha iyi işlenmiştir bu kez. Oğullarının gurur duyduğu babadır. İlk filmde hiçbir ağırlığı olmayan oğul William bu kez babasının peşinden giderek olayların tamda içindedir. Belayı savuşturmak için mücadele eden baba-oğul figürü filmde yerini almıştır. Asi evlat William babası gibi inatçı ve savaşçıdır. İlk filmde sapasağlam gördüğümüz Dan, bu kez savaş gazisidir. Sıkı nişancılığının sebebi gün ışığına çıkmıştır böylece. 57 tarihli filmde; aldatmaca sonrası Dan, Butterfield ve kasabanın sarhoşu Alex, Wade’e eşlik ederek yola çıkmaları ile Contention City’e varmaları bir olur. Filmin ana gerilimi ve özelliği de burdadır. Otelde “balayı” suitinde treni beklerken yaşanan gerilim filmin ana çatısıdır. Wade’i filmin başında vurduğu iki adam dışında elinde silahla bile görmeyiz. Ner kadar kötü bir olduğuna film boyunca sadece dolaylı anlatımlarla şahit oluruz. Otel Odasında bek-lerlerken kendisini bırakması için para teklifini, ortaklık teklifine kadar yükseltir Wade. İncille ilgisi yoktur, resim çizmez ama kurtulacağından emindir. Otel odasından istasyona gidiş öncesi, Alice kocasının peşinden gelir. Dönemin sürekli vurgulanan ailenin önemi vurgulanmıştır yine. Dan karısına umut verir. Otelden istasyona kadar olan yol çok zor ve silahlar altında geçilir ama Wade son anda taraf değiştirir ve ikili trene biner. Tren ilerlerken sürekli vurgu yapılan kuraklık sona ermiş, yağmur başlamıştır. Yol kenarında bekleyen Alice, kocasını sağsalim görür. Herşey yoluna girmiştir. The End yazısının vakti gelmiştir. Gelelim 2007 versiyonuna, aldatmaca sonrası yola çıkan kadro bu kez değişmiştir. Kasaba sarhoşu yerine pısırık veteriner Potter, ödül avcısı Byron ve Hollander yerini almıştır. İlk filmin aksine hemen kasabaya varmazlar. Bunun için tehlike ve yapılması gereken bir kamp vardır. Yapılacak olan demiryolları da fona eklenmiştir. Kamp sırasında Wade ve Evans’ı daha yakından tanırız. Wade saf kötü olmaya devam ederken Evans ekibin en güvenilir kişisi ve kahramanıdır. Tüm maceradan sonra varılan kasabada otel odasında bekleme süreci daha sancılıdır. Daha çok silah patlar. Ama en önemli fark, hem Wade’in, hem de Evans’ın onca gerilimin arasında birbirlerine anlattıkları sırlardır. Evans’ın görevi sadece Wade’i trene bindirmektir. Bu seçim filmin finalini de büyük ölçüde değiştirir. Tüm bunları ışığında iki filmi karşılaştırırsak, Imdb kullanıcılarından 7.7 gibi yüksek bir oy ortalamasını alan bir filmi 50 yıl sonra yeniden çevirmek gibi zorlu bir yükün altına giren yönetmen James Mangold, bu yükün altından başarıyla kalkmış. Yönetmenlik kariyerine çok iyi bir “ilk” film olan, çağdaş güzel ve çirkin öyküsü “Heavy” ile başlayan Mangold, ödüllerle karşılanmıştı. Yıldızlarla dolu kadrosu ile dikkat çeken ama beklentileri karşılayamayan “Copland”in ardından “Girl Interrupted” ile merkeze aldığı iki karakterini derinlemesine işlemiş, sorunlu kız “Lisa” rolüyle Angelina Jolie’nin oscar adlığı çıkışı gerçekleşmişti. Yine çağdaş aşk masalı “Kate & Leopold” sonrası “Identity” ile çok parçalı bulmacayı, ustalıkla kotardığı atmosferinde yardımı ile uygulamıştı. Ünlü müzisyen Johnny Cash’in yaşamını anlatan “Walk the Line”da da merkeze aldığı iki karakterini derinlemesine işleyip, oyuncularından yüksek performanslar almıştı. İki oyuncunun da oscar adayı olması ve Reese Witherspoon’un oscar alması pek şaşırtıcı olmadı. James Mangold 3:10 to Yuma’da da merkeze aldığı iki karakterini derinlemesine işliyor. Film boyunca Wade olmakta, Evans olmakta zorlaşıyor. Crowe ve Bale’in mükemmel performansları ile kimliklerinin verdiği yükü taşımakta zorlanan iki adam haline geliyor. Bir klasiği yeniden çevirmek söz konusun olduğunda, ana hikayeye eklemeler ve karakterleri derinleştirme tercihini kullanan Mangold; bir klasiği, daha da yükseğe asıyor…
Başladığınıza Pişman Olmadınız mı Hala?
05.11.2007

Başladığınıza Pişman Olmadınız mı Hala?

Yönetmen James Wan’ ın 9 dakikalık kısa bir filmiydi “saw”. Korku/Gerilim türüne yeni bir soluk getirmişti bu 9 dakikalık kısa film. Özünde beslediği “hayatın bir armağan olduğu fikrini” sunuş yöntemi izleyeni hayretler içinde bırakıyordu. Kısa bir film olarak kalamayacak kadar orjinaldi; nitekim Leigh Whannell ile beraber James Wan senaryoyu genişleterek sinema tarihine Saw efsanesini kazandırdılar. İlk filmde yönetmen James Wan neredeyse hiçbir sahnede anlık ses efektlerine başvurmamış, gerilim ve korkunun tamamen atmosferle olabildiğinin dersini vermişti adeta. Küçük bir bütçeyle ve amatör sayılabilecek oyuncularla çekilen ilk filmin başarısı ve türe kazandırdığı yenilikler kült filmler arasına sokmuştu bile Testere’yi. Yapımcılar oldukça esnek olan senaryoyu kullanarak bir seri haline getirdiler filmi. James Wan yoktu bu devam filminde. Yönetmen koltuğuna ikinci, üçüncü ve dördüncü filminde yönetmenliğini yapan Darren Lynn Bousman oturdu. James Wan’ın elinde dahi olduğunu düşündüğümüz Jigsaw Bousman la birlikte bir psikopat oluverdi gözümüzde. İkinci ve üçüncü filmlerde ilk filmdeki realiteyi göremedik. Bunun yerine daha zor testler daha karışık bir kurgu ve anlaşılması güç zarf-kaset-not-teyp trafiğine tanık olduk. Tüm bunlar şimdilerde ülkemizde Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi liste başı olan 4.filmde de sürüyor. Film boyunca yapılan flasbackler in filmin akışını düzene sokmak yerine daha da karmaşık hale getirmesi takip edilmesi oldukça güç bir seyirlik olmasına neden oluyor. Bunlarla beraber Bousman 4.filmde. İlk filmde beyin kanseri olduğunu öğrendikten sonra Jigsaw karakterine büründüğünü anladığımız John Kramer ‘ın saw 4 te ki flasbacklerle aslında baba olacakken bebeğini kaybetmesinin verdiği dayanılmaz acı yüzünden Jigsaw olduğunu anlatarak bir sürpriz yapıyor izleyene. Hatırlarsak eğer serinin ilk filminde hayatın, yaşamanın, var olmanın önemini vurguluyordu Jigsaw. Katilleri sevmediğini söylüyordu ve teste tabi tuttuğu karakterlere sınavı geçme şansı sunuyordu. Bousman ın yönettiği bu 4. filmde ise tema “gördüğümü gör, hissettiğimi hisset” üzerine kurulu. Böylelikle kurbanlarından bir katil gibi davranmalarını istiyordu. Kanın, vahşetin, bilumum iğrençliğin çekilen devam filmlerinde giderek arttığı “saw” in ilk filmini izledikten sonra Jigsaw inkine benzer yöntemleri deneyen kişilerin olduğunu bu nedenle filmin devam serilerinin nedenli tehlikeli olabileceğini hatırlatmakta fayda var sanırım. Özellikle de devam serilerini gördükten sonra keşke 9 dakikalık kısa film haliyle kalmış olsaydı demekten başka şey bulamıyorum…