25.04.2008
Vahşi Zarafet: Annesinin Birtanesi!
Sanatın tüm dallarında ortaya konan eserler içerisinde en çok ses getirenler, bize en “farklı” gelenlerdir. Anlayamadığımız, kabullenemediğimiz ve çoğu zaman ayıpladığımız ‘öteki’ kavramını, gözümüzün içine sokan tüm çalışmalar, topladıkları tepki sayesinde uzun süre adlarından söz ettirmişlerdir.
Sinema için de aynı yaklaşımdan söz edebiliriz. “Paris’te Son Tango”daki tereyağı hikayesi hala konuşulur, “Brokeback Dağı”nda tanık olduğumuz, iki erkek arasında yaşanan tutkulu aşk unutulmamıştır ya da “Dönüş Yok”ta izlemek zorunda kaldığımız tecavüz sahnesi hala midemizi bulandırmaktadır.
“Vahşi Zarafet” ise, ‘eşcinsellik’ ve ‘ensest ilişki’ gibi standard dışı temalardan yola çıkarak, akıl hastalığına varan hikayesi ile dikkat çeken bir yapım. Ancak filmin trajik hikayesi, oyuncuların oldukça başarılı performanslarına rağmen, izleyici üzerinde kuvvetli bir etki bırakamıyor. Aşırı tepki vermemiz gereken sahnelerde bile, kayıtsız kalıyoruz beyazperdeye yansıyanlar karşısında. Sanki hergün karşılaştığımız sıradan konular kadar normal geliyor bize tanık olduğumuz bu hastalıklı anne-oğul ilişkisi.
Yönetmen Tom Kalin, filmin geneline hakim olan ‘zarafet’ algısı ile bağlantılı olarak, çoğumuzun kaldıramayacağı kadar rahatsız edici sahnelere bile ‘görsel çekicilik’ katarak, huzursuz olmamız gereken kareleri estetik bir dille anlatıyor. Bu nedenle hikaye izleyiciyi şaşırtmıyor, sarsmıyor. Böylesine ‘iddialı’ bir konu, hakettiği tepkiyi göremiyor.
“Vahşi Zarafet”, daha önce birçok sanat eserine konu olmuş kavramlar üzerine kuruyor hikayesini; hastalıklı ilişkiler ve doğurduğu trajik sonuçlar.
Ruh sağlığı bozuk ve ‘anne olma’ yeterliliğine sahip olmayan bir annenin, çocuğunu, kendi gösterişli varlığını devam ettirecek ve kendine ‘hayat arkadaşı’ olacak bir benzerine dönüştürme çabaları neticesinde, annesinin sorumluluğunu hayatı boyunca taşıyarak, kendine ait bir dünya kuramayan zavallı Tony’nin, günden güne yıpranan ruhu, onu içinden çıkamayacağı travmalara sürüklüyor.