‘Cadde’li Gençlerin Başarısı!
16.05.2008

‘Cadde’li Gençlerin Başarısı!

Bilgi,ODTÜ, Anadolu ve Maltepe üniversitelerinde eğitim gören 40 öğrencinin kendi imkanlarıyla çektikleri uzun metraj film çalışmaları “Cadde”, gençlerden büyük ilgi görüyor. Doğa Can Anafarta’nın yönetmenliğini üstlendiği film İstanbul’un meşhur merkezlerinden Bağdat Caddesi’nde geçiyor. Bağdat Caddesi’nin güçlü ve saygı değer ailelerinden Kormanlar’ın kendilerine cephe alan düşmanlarına karşı, kendi içlerinde birlik olarak verdikleri mücadeleyi anlatan filmde; Yiğit Uçar, Efe Can Kudu, Akan Akkaya, Onur Akbulut ve Can Göksoy başrolleri paylaşıyor. Şu ana kadar Anadolu ve Maltepe üniversitelerinde gösterimi yapılan film, önümüzdeki günlerde birçok üniversitede öğrencilerle buluşacak.   Filmin www.caddefilm.com adresinde yayınlandığı ilk gün gördüğü büyük ilgi üzerine gündeme gelen sinema aşığı genç öğrenciler; 23 Mayıs Cuma akşamı Türkmax’ta yayınlanacak Gala programına konuk olacaklar. Yaklaşık 10 milyara mal olan filmin yapımcılığını Sercan Çiçekoğlu üstlendi.
Karamel: Kadın Her Yerde Kadın!
16.05.2008

Karamel: Kadın Her Yerde Kadın!

Lübnan’da, başkent Beyrut’tayız… Layale (Nadine Labaki), Nesrin (Yasmine Elmasri), Rima (Joanna Moukarzel), Jamale (Gisele Aouad) ve Rose (Sihame Haddad) düzenli olarak bir güzellik salonunda buluşan, orada gerek dedikodu yapan gerekse dertlerini paylaşan 5 kadındır. Layale evli bir adamı sevmekte, Nesrin evlilik gününden bakire olmadığı için ölesiye korkmakta, Rima yasak aşkının heyecanını kimselere çaktırmadan yaşamaya çalışmakta, Jamale yaşlandığını bir türlü kabul edememektedir. Rose ise hayatını hasta ablasına bakmaya adamış, hiç evlenmemiş, belki de eline geçen son fırsatın ikilemini yaşamaktadır. 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olan, geçtiğimiz hafta da yaygın gösterime giren “Karamel” aynı zamanda Lübnan’ın “En İyi Yabancı Film” Oscar’ına aday adayı filmiydi. Başrol oyuncusu olan Nadine Labaki aynı zamanda filmin hem yönetmeni hem de senaristi olarak çıkıyor karşımıza. Kadın hayatına, bir kadının romantik ve eğlenceli bakışı olarak nitelendirebileceğimiz film, “Saatler”, “Karanlıkta Dans”, “Frida”, “Kızarmış Yeşil Domatesler” ve Kieslowski’nin renk üçlemesinden “Mavi” gibi kadın hayatını farklı yönleriyle daha önce işlemiş olan  başarılı örneklerin arasında yer almayı başarıyor. İsrail’in Lübnan’ı bombaladığı 12 Temmuz 2006 tarihinden 9 gün önce çekimleri biten “Karamel”de, yönetmenin Beyrut’a bağlılığı, film bittikten sonra yazan “Beyrut’uma” yazısından kendini belli ediyor. Film iç savaş, hengame, kaos ortamı gibi dönem özelliklerinden uzak durmuş ancak güzellik salonunun tabelasındaki bir harfin kırık olması ve aşağı doğru bakması, ahlak polisinin baş karakterlerden birinin nişanlısıyla karakolluk olması ve karakoldaki diğer polislerin tutumu, dönemin gerçeklerine şık birer gönderme özelliği taşıyor. Filme ismini veren aslında; şeker, su ve limon karışımından yapılan bildiğimiz ağda, yani yönetmenin deyimiyle “Karamel”. Yendiğinde tatlı ama uygulandığında acı veren bu karışımın tezatı, filmin alt yapısını oluşturuyor bir bakıma. Filmde pastel tonlar kullanılmış ve bütünlüğü sağlamış. Filmde genel olarak 5 kadının hikâyesi anlatılıyor ama bence filmin bir 6. kadını daha var; o da Lili (Rose’nin ablası). Kavuşamadığı ya da kavuşup ta kaybettiği sevgilisinden gelen mektuplar olduğunu düşünerek, arabalar üzerine bırakılan cezaları toplayan dünya sevimlisi yaşlı ama hala formunda bir kadın o da. Güzellik salonuna gelen kadınlar faklı dinlere mensup, farklı ülkelerden gelen, başka kültürlerin insanları. Ama bu onların kadın olduğu gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmiyor. Keza kadınlarımız kendilerini kaptırmış kavga ederken, birden önlerinde duran polis memuru hakkında dedikodu yapmaya, şuh kahkahalar atmaya başlıyorlar. Genellikle yapılan hatalardan biri olan sürekli ağlayan kadın imajı yaratıp, olayı dramatize etmekten kaçınıyor Labaki ve filmin önemli artılarından biri de buradan geliyor. Kadının her halini görüyoruz; mutlu, üzgün, umutsuz, öfkeli, kıskanç, neşeli, hatta oynak haliyle de ağlayan… Ama bunların hiçbirisi aşırıya kaçmadan işlenmiş. Tam dozunda, seyirciyi sıkmadan verilmiş. Kadının hep elde edemediğini isteyişinin, en olmadık anda bile birbirlerinin yemeklerini eleştirebilmelerinin, erkeklere olan daimi zaaflarının işlendiği sahneler her ne kadar kadın filmi olsa da, gerçeklere uygun tarafsız olarak konuyu ele alışını destekliyor. Film genelinde Nadine Labaki’nin eşi Khaled Mouzanar tarafından yapılan müziklerin de olağanüstü olduğunu belirtmek gerek. Filmdeki eksik özelliklerden bahsedecek olursak, filmin gevezeliği bunların başında geliyor. Konuşmaya çok fazla yüklenilmiş olması kimi yerde akıcılığı zedeliyor. Duygular genel itibariyle iyi işlenmiş ama bazı sahnelerde bu yoğunluğun kaybolduğunu hissetmek mümkün. “Dünyanın neresinde olursa olsun, kadın yine kadındır” tespiti bu filmle birlikte bir kez daha pekişecektir izleyicide. Saçlarından başlayıp tırnaklarına, ağda yaptığı anlarından eteğinin arkasına kan geçtiği ya da bunun kasıtlı olarak yapıldığı anlarına, dekolte elbisesinden topuklu ayakkabısına kadar şekil olarak da kadını tüm belirgin hatlarıyla resmetmiş olan bu film seyircisine “kadın her yerde kadın” dedirtmeyi başarıyor. Kadının, ülkemizin de çoğu yerinde olduğu gibi ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü ülkeler arasında yer alan Lübnan’dan böyle bir filmin çıkması takdire şayan. “Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali”yle de paralel bir zamanda gösterime giren “Karamel” görülmeye değer bir film.
Festival Sona Eriyor! Şimdilik!
15.05.2008

Festival Sona Eriyor! Şimdilik!

Vakıfbank’ın sponsorluğunda, Kültür Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun katkılarıyla düzenlenen, Sinemalar.com’un basın sponsorluğunu üstlendiği 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde 27 ülkeden 88 kadın yönetmenin 89 filmi yedi gün boyunca sinemaseverlerle buluştu. Festivalin kapanış töreni, bu akşam saat 19.00’da Kızılırmak Sineması’nda yapılacak. Sinema filmleri ve televizyon dizilerinin başarılı oyuncusu Seda Akman’ın sunacağı törende iki ödül sahiplerini bulacak. Festival kapsamında her yıl düzenlenen Kısa Film Öyküsü Yarışması’nın birincisi kapanış töreninde açıklanacak. Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Jürisi ise festivalin “Her Biri Ayrı Renk” başlıklı bölümünde izlediği 12 filmden birine ödül verecek. Tüm dünyada tüm kadın filmleri festivalleri içinde yalnızca Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri’nde verilen ve çok prestijli kabul edilen bu ödül, kapanış töreninde sahibi bulacak. Ödülü alacak olan film, törenin ardından ücretsiz gösterilecek. Kapanış törenine tüm sinemaseverler davetli.
96 Saat: Ustalardan Ortaya “Karışık” Aksiyon
14.05.2008

96 Saat: Ustalardan Ortaya “Karışık” Aksiyon

Filmlerin orijinal isimlerinin Türkçe’ye farklı çevrilmesi konusu dikkatinizi çekiyor ise bu hafta da “Taken”in, aksiyon çağrışımı yapması amacı ile “96 Saat” olarak değiştirildiğini görebilirsiniz. Türkiye’de, film seçimi konusunda izleyici çoğunluğunun öncelikli iki maddesi afiş ve isim olunca, her hafta en az iki film isim mutasyonuna uğrayıp düşüyor vizyona. Fakat “96 Saat”, isim değişikliğine uğramasına rağmen, ben dahil salondaki 3 kişi için perdeye yansıması dolayısı ile afişin daha ağır bastığını gösteriyor. Aslında filmin künyesine bakılması yeterli. Senaryo yazarları ve yapımcıları arasında Luc Besson gibi bir ustanın bulunduğu “96 Saat” isimli filmin yönetmenliğini birçok filmde görüntü yönetmenliği yapan Pierre Morel üstleniyor. Başrolde yine dünyanın en iyi yönetmenlerinin gözde oyuncusu Liam Neeson, “X – Men”den Famke Janssen ve şu aralar süren Lost ve oyuncuları rüzgârının dinmiş olanı Maggie Grace (tembel kız Shannon) var. Konu kısaca ; eski bir ajan olan Bryan’ın ayrı olduğu eşinden olan 17 yaşındaki kızını Fransa merkezli bir seyahate türlü paranoyalarla göndermek istememesi ancak eski eşi ve kızının baskılarına dayanamayıp kıramaması sonrası Fransa’daki ilk saatlerinde kızı ile telefonda konuşurken kaçırılmasına şahit olması sonucu gelişen olaylar zinciri… Kaçırma olayının perde arkasının kadın tüccarlığı olması ve işin içine uyuşturucunun da girecek olmasının belirtilmesi filmin ismini belirleme de başrol oynayarak “96 Saat” olmuş. Filmde “96 saatte kızını buldun buldun, bulamadın unut!” cümlesi geçtiği andan itibaren aksiyon başlıyor. Ustaların ifade etmekten çekinmediği fakat farklılıklar olduğunun altını çizdiği “James Bond” ve “The Bourne” serilerinin benzeri bir aksiyon var. Baba rolündeki Bryan’ın eski bir ajan olması, teknolojiyi iyi derecede kullanması ve Amerika dışında geçen bir film olmasının bunda payı büyük.  Birazda “Hostel Part 2” kokuyor film. Açık arttırma sahnesi ortak özellik, işkence – kadın tüccarlığı tek fark olarak nitelendirilebilir. “Hostel Part 2”de Slovakya’nın arka mahallelerinden karelerin yarattığı gerginlik filme büyük bir artı getirmişti. “96 Saat”te ise Pierre Morel, gündüzleri Eiffel Kulesi görüntüleri klişesine yer vermeyerek daha çok Fransa mahallelerinde, geceleri ise 2004 yapımı “Colleteral” filminde zirve yapan kamera teknikleri ile büyükkent gece görüntülerini bu etkiyi vermesi için tercih ettiklerini belirtiyor.   Fransa’dan kareler güzel geliyor fakat dil konusunda senaryo ve kurguda bazı hataları görmezden gelmek mümkün değil, İngilizce – Fransızca – Arnavutça üçgeninde aksanda farklılıklar oluşabileceği fazlaca geri plana atılmış. Ayrıca 25 yaşındaki eski bir “Lost” oyuncusu olan Maggie Grace’in elinden geleni yapmasına rağmen 17 yaşındaki bir kızı canlandıramaması söz konusu. Lost popülaritesinden faydalanma amacı açıkça belli oluyor. Ülkemizde de sık sık haber bültenlerine konu olan hayat kadınlarının içinde bulunduğu duruma düşürülme öyküleri ile yaşadıklarını olay yerinde incelemek, bu pis işlerin bazı yerlerden yardım almadan olamayacağı mesajı, bunların arkasından gelen aksiyon ve yan yana duran eşinden ayrı baba ve kızı arasındaki ilişki filmin başarılı noktaları. Ancak değinilmeden geçilemeyecek bir nokta var; Amerika’nın anlamsız savaş bölgelerinden manzaralar ve kahramanlıklar gibi bir malzemeyi kısa sürede tüketen Hollywood’un bu tarz filmlerde ülkeleri veya ırkları ön plana çıkarmasının yarattığı bıkkınlık duygusu. Fransa’da “bu iş için zemin”, Arnavutlarda “ticari pazarlama”, Araplarda “bakire düşkünlüğü” var mesajları yağıyor filmden. Bu artılar ve eksiler bir teraziye konulunca film kıl payı ipi göğüslüyor. Bunda aksiyon sahnelerinin rolünün yanında görüntü yönetmenliğinden sağlam referanslı yönetmen Pierre Morel ile  Liam Neeson’ ın üstün performansı, ilk göze çarpan unsurlar. Zaten futbolda bir terim vardır; “Büyük takım kötü oynadığı maçları kazanmasını bilendir” derler… Film çıkışı aklıma gelen ilk cümle bu oldu. Sonuç olarak, aksiyon ve heyecan arayan izleyici tatmin olacaktır. Çünkü perdede ustalardan karışık bir aksiyon var. Premier Grup
'Osmanlı Cumhuriyeti'nde Sürpriz!
14.05.2008

'Osmanlı Cumhuriyeti'nde Sürpriz!

Senaryosunu ve yönetmenliğini Gani Müjde ’nin yaptığı; Ata Demirer, Vildan Atasever, Sümer Tilmaç ve Ruhsar Öcal’ın başrollerini paylaştığı "Osmanlı Cumhuriyeti" filminin sürprizi Sezen Aksu olacak. Daha önce Ferhan Şensoy ile oynadığı "Büyük Yalnızlık" adlı sinema filminde rol alan Minik Serçe , şimdi de “Osmanlı Cumhuriyeti” filmi için kamera karşısına geçti. Galata’daki Tarihi Liman Lokantası’nda gerçekleştirilen çekimlerde Aksu sahneye çıkarak şarkı söyledi. Rolü gereği, Ata Demirer ’in canlandırdığı 7.Osman’a müzik ziyafeti sunan sanatçı çekimde keyifli anlar yaşadı. Sezen Aksu filmin müziklerine de imza atacak.
Yasak Krallık: Üç Uyumsuz ve Bir Uygunsuz
14.05.2008

Yasak Krallık: Üç Uyumsuz ve Bir Uygunsuz

Kışın gök mavisi sisinde, yalnız bir figür çömelir ve hipnotize eden bir şekilde, şiirsel bir güzellikte hareket eder. Maymun Kral olarak da bilinen Büyük Bilge, makak maymunları tarafından dikkatli bir şekilde izlenirken, asasıyla ustaca havayı kesmektedir. Aniden pek çok Yeşim Savaşçısı ona saldırır, ama o usta bir şekilde savaşçıları teker teker dağıtırken, maymunlar da bu dövüşe çığlıklar atarak şahit olurlar.
Cannes Film Festivali Başlıyor!
14.05.2008

Cannes Film Festivali Başlıyor!

61. Uluslararası Cannes Film Festivali bugün başlıyor. Bu akşam gerçekleşecek açılış  töreninde; festivalin açılış filmi olarak, Julianne Moore ve Mark Ruffalo’yu biraraya getiren psikolojik gerilim filmi “Blindness” gösterilecek. Festivalde “Altın Palmiye” için yarışacak 22 film arasında, dünya ve Türk sinemasının son dönemdeki en önemli yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi 'Üç Maymun da bulunuyor.
‘Uçan Süpürge’nin Tadı Başka!
13.05.2008

‘Uçan Süpürge’nin Tadı Başka!

“Bu festivalin tadı başka…”11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali"ne konuk sanatçı, basın mensubu ya da izleyici olarak katılan herkesin ortak fikri bu. Yıllardır varlığını güçlendirerek sürdüren Uçan Süpürge’nin “kadın” temalı özel bir festival olması nedeniyle, seyircisi de en az filmleri kadar farklı ve özel oluyor. 8 Mayıs Perşembe akşamı, Devlet Opera ve Balesi salonunda yapılan açılış töreni ile iyi niyetli cadılarını, süpürgeleri ile uçurmaya başlayan festivalin ne kadar coşkulu ve keyifli geçeceği daha o geceden belliydi aslında… Tıklım tıklım dolu olan salonda, töreni kaçırmak istemeyen bazı sinemaseverler ayakta takip ettiler geceyi. Uzun yıllar sinemaya hizmet vermiş ve birçok film festivaline çeşitli nedenlerden dolayı katılmış sanatçı konuklar için, aynı heyecanı taşıyan gerçek sinemaseverlerden oluşan bir seyirci kitlesinin önünde selam vermek, belki de nicedir tatmadıkları kadar güzel bir duyguydu. Sinemalar.com’un basın sponsorluğunu üstlendiği 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin açılış töreninin sunucuları Başak Köklükaya ve Altan Gördüm’ün performansları oldukça başarılıydı. Bu başarıda, akıcı konuşma metinlerini ve sunumu renklendiren koreografileri titizlikle hazırlayan Uçan Süpürge Genel Koordinatörü Selen Doğan ve festivalin Medya Koordinatörü Uğur Yüksel’in payı büyük kuşkusuz. TRT 2’den, festivalin temasına uyum sağlaması açısından bir kadın yönetmen tarafından canlı yayınlanan törende, “Bilge Olgaç Başarı Ödülü”nü almak için sahneye davet edilen Meral Çetinkaya’nın, “barış” olgusuna dikkat çekmek amacıyla giydiği bembeyaz elbisesi ve heyecanını her hecesine yansıttığı samimi konuşması festival seyircisinin duygularını ateşledi ve tüm salon Çetinkaya’yı ayakta alkışladı. Son dönemde, “Binbir Gece” dizisindeki rolü ile gündemde olan Meral Çetinkaya, emeğinin ve başarısının karşılığını bir kez daha almış oldu böylelikle. Meral Çetinkaya’ya ödülünü takdim etmek üzere sahnede yerini alan genç kuşağın başarılı oyuncularından Ceyda Düvenci’nin “o benim kedim” dediği Meral ablasına sarıldığı sahne, festivalin en özel anlarından biriydi. Gecenin konuklarından, “Binbir Gece” dizisinde canlandırdığı Kerem karakteri ile gündemde olan Tardu Flordun’un, Türkiye’de düzenlenen festivallerde verilen ödüllerin objektif olduğuna inanmadığını ve gerçekten hakeden oyuncuların ödül alamadığını vurguladığı konuşması dikkat çekti. Flordun, Uçan Süpürge’ye bu konuda ne kadar çok güvendiğini dile getirdi. Gecenin diğer yıldızı Nilüfer Aydan ise,  Uçan Süpürge Onur Ödülü’nü, gençlik yıllarında çok beğendiğini itiraf ettiği Yeşilçam’ın ünlü aktörlerinden Göksel Arsoy’un elinden aldı. “Çellissima” grubunun performansları ile renklenen tören sonrasında; “Uçan Süpürge” ekibi, festivalin özel konukları, ünlü sanatçılar ve basından arkadaşlar ile birlikte Tunalı Lokantası’nda düzenlenen yemeğe katıldık. Başarılı geçen açılış töreninin coşkusu ve bir sonraki gün başlayacak olan festival programının heyecanı herkesi etkilemişti. İçten ve keyifli sohbetlerle süslenen bu sazlı sözlü “gece yemeği” sonrasında bir kez daha farkettik ki, “Uçan Süpürge”nin bu kadar coşkulu ve bol seyircili bir festival olmasının nedeni, festival ekibinin hem kendi içlerinde ve işleyişlerinde taşıdıkları, hem de izleyicilerine tüm yoğunluğuyla aktardıkları “samimiyet” duygusu. Süpürgeniz hep uçsun cadılar!
XXY: Kafası Karışık Bir Hermafrodit
12.05.2008

XXY: Kafası Karışık Bir Hermafrodit

11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin belki de en ilginç filmi olan "XXY", konusu itibari ile farklı bir yerde duruyor. Ülkemizde ilk kez seyirci ile 27. İstanbul Film Festivali’nde buluşan film, konuya gösterdiği yaklaşımla da beğenilmişti. Pek sık karşılaşılmayan konusu ile ilgi gördüğünü belirtmeye de gerek yok sanırım. 2007 yapımı film şu ana kadar aday olduğu 27 ödülün 16’sını kazanarak da yankı uyandırmıştı.
Uçan Süpürge’de Güneşli Pazartesi
12.05.2008

Uçan Süpürge’de Güneşli Pazartesi

11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin “Erkekler Matinesi” bölümünde yer alan ‘Güneşli Pazartesi’ adlı gösteri Ankara’da ilk kez sahnelenecek. Bir garajistanbul prodüksiyonu olan, Bedirhan Dehmen ve Şafak Uysal’ın birlikte yarattığı ve yine birlikte sahnelediği ‘Güneşli Pazartesi’, iki erkeğin dostluğu üzerine bir fiziksel tiyatro çalışması. Dekor, video ve ses boyutlarıyla disiplinler-arası bir anlayışa sadık kalarak hazırlanan gösteri, geçtiğimiz Ekim ayında Atina’da 4. Balkan Dans Platformu’nun açılış gecesinde sahnelenmiş ve büyük ilgi görmüştü. Aralık ayında Bologna’da, Theatri di Vita tarafından düzenlenen Cour di Turchia (Türkiye’nin Kalbi) Festivali’nde sahnelenen, İstanbul’da garajistanbul’da seyirciyle buluşan ‘Güneşli Pazartesi’, 12 Mayıs Pazartesi günü Devlet Tiyatroları Akün Sahnesi’nde sahnelenecek. Kadınların Gözünden Erkekler
Şimdi Sizi Karı-Koca İlan Ediyorum!
09.05.2008

Şimdi Sizi Karı-Koca İlan Ediyorum!

Amerikalılar'ın popüler deyimi “Vegas’ta olan Vegas’ta kalır”; çılgın zevklere, neşeli ayyaşlık ve zamparalığa ve tabii ki bol paraya çağrışım yapıyor. Eğer yaptıklarınızdan birini biri hatırlarsanız, gerçekten orada hiç olmamışsınız demektir! Ancak ya Günah Şehri’nde yaptığınız ufak çılgınlıklar sadece orada kalmaz da, sizi taa evinize kadar takip eder ve hayatınızı altüst etmeye başlarsa? What Happens In Vegas oldukça seksi ancak hiçbir şekilde birbiriyle uyuşmayan bir çiftin şahane bir gece sonrasında başına gelen ve pek fena sonuçlar doğuran olayları anlatan bir komedi. Parti delisi karizmatik Jack Fuller (Ashton Kutcher) ve ticaretle uğraşan Joy McNally (Cameron Diaz)’nin tesadüfen Las Vegas’ta paylaştıkları gürültülü bir haftasonu, onlar için hayal meyal anlardan çok hatırlanacak izler bırakır. Bu iki tatilci New York’lu, hiçbir acı hissetmedikleri o anda Vegas-stili bir evlilik sözleşmesine imza atmamış olsalardı, kim bilir belki herşey farklı olurdu! Ama burası Vegas… Üç milyon dolar kazanan bir çift… Ancak kazanan kim? Aslında Jack, Joy’un çeyrekliğini ödünç alarak kazandı. Ama Joy zaten makinenin başında oynuyordu. Ya da tam tersi miydi? Her neyse kime ait bu ganimet? Bu muhteşem ikili arasındaki münakaşayı inatçı Yargıç Whopper (Dennis Miller) çözümlüyor. Çözüm ise “altı aylık zorlu ve zorunlu bir evlilik”! Jack’in en iyi arkadaşı ve avukatı  Steve “Hater” Hader (Rob Corddry)’ın itirazlarına rağmen, yargıç Whooper evliliğin feshini kabul etmez, ganimetin paylaşımını dondurur ve sorumsuz çiftin insani olarak hazırlıksız yakalandıkları bu evliliği yürütmek için herşeyi denediklerini kanıtlamalarına karar verir. Bu kararın içinde haftalık görüşme toplantıları ve birlikte hareket etmenin yanı sıra,  Whooper’a göre yeni jenerasyonun nefret ettiği bir başka durum daha vardır: “denemek”. Whooper aksi takdirde çiftin, bu paranın bir kuruşunu bile göremeyeceklerini garanti eder. Şimdi sizi karı-koca ilan ediyorum… Bu gerçek! Jack ve Joy’a göre “Ne kadar zor olabilir” düşüncesi, kendilerini şamatalı, sabır-testli bir evliliğin içinde bulmalarıyla ve kim daha iyi “karı-koca” rolü yapar düzeniyle devam eden eğlenceli ve karmaşık bir hale dönüşecektir.   Jack ve Joy “saadet dolu evliliklerini” birbirlerini öldürmeden altı ay sürdürmeyi başarabilecekler ve büyük ganimete ulaşabilecekler mi? Ya da ikisi arasındaki bu hararetli kıvılcımlar birgün kalplerine sıçrayıp sahte ilişkilerini şaşırtıcı bir gerçekliğe mi dönüştürecek? Sonuçta "What Happens in Vegas" gerçek bir sürpriz saklıyor…       Cameron Diaz ve Ashton Kutcher filmin senaryosundaki “ya olursa” fikrinden oldukça etkilenmişler.” Bir ilişkisi olan insanlar bekar arkadaşlarının her zaman daha şanslı olduğunu düşünürler. Ama öteki yandan bekar olanlar da bir ilişkisi olanlara gıpta ederler. Yaşamda, önemli olan kendi mutluluğunuzu bulmaktır. Sadece bir ilişkiniz olduğu için mutlu olamazsınız, öncelikle kendinizle ve kendiniz için mutlu olmalısınız..Sanırım canlandırdığım karakter Joy bu durumu oldukça güç bir şekilde öğreniyor” diyor Diaz.      “Jack ve Joy aynı paranın iki tarafı gibiler…” diyor Kutcher ve ekliyor “İkisi de ilişkilerinde mücadeleci, Jack biraz daha rahat Joy’a göre.. Joy biraz daha tutucu..Romantik olarak aslında her ikisi de hep yanlış ilişkilerin peşinde olmuşlar, belki de birbirlerine yaklaşmaları bu yüzden…”      Yönetmen Tom Vaughan izleyicilerin “What Happens In Vegas” ile sadece iyi bir film seyredip, eğlenceli vakit geçirmekten ziyade, aslında insanları biraraya getiren şeylerin neler  olduğunu hatırlayarak sinemadan ayrılacaklarını hatırlatıyor. “Bazen birlikte olmanız gereken kişi tam yanınızda durmaktadır” diyor Vaughan. “Tek yapmanız gereken onu gerçekten bulduğunuz zaman kendinize şans tanımanız..”
'Hızlı Yarışçı'nın İlk 7 Dakikası!
09.05.2008

'Hızlı Yarışçı'nın İlk 7 Dakikası!

Çığır açan “Matrix” üçlemesinin yaratıcıları Wachowski kardeşler ve yapımcı Joel Silver, tüm aileye hitap eden, yüksek tempolu macera filmi “Hızlı Yarışçı Speed Racer” ile yeniden karşımızda... “Hızlı Yarışçı Speed Racer”ın başrolünde daha önce “Into the Wild”da izlediğimiz Emile Hirsch oynuyor. Christina Ricci (“The Opposite of Sex”) Speed’in kız arkadaşı Trixie; John Goodman (“The Big Lebowski”) babası ve Oscar ödüllü Susan Sarandon (“Dead Man Walking”) ise annesi rolünde çıkıyor karşımıza. Anime’de çığır açan Tatsuo Yoshida’nın yarattığı çizgi film serisini temel alan, gerçek oyuncuların rol aldığı “Hızlı Yarışçı Speed Racer” Wachowski Kardeşler’in belirgin özelliği haline gelen, devrim niteliğindeki özel efektler ve yepyeni öykü anlatım tekniklerini sergiliyor. 20 Haziran’da gösterime girecek “Hızlı Yarışçı Speed Racer” filminin ilk yedi dakikasını Sinemalar.com ayrıcalığıyla, herkesten önce izleyebilirsiniz.
Festival Başladı!
09.05.2008

Festival Başladı!

11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali başladı. Festival programı Türkiye ve dünyadan kadın yönetmenlerin katılacağı film gösterimleri ve söyleşilerle dolu dolu. FESTİVALDE DÜN (8 MAYIS) 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Devlet Opera ve Bale’de yapılan görkemli bir törenle başladı. Başak Köklükaya ve Altan Gördüm’ün sunuculuğunu yaptığı gecede Nilüfer Aydan “Uçan Süpürge Onur Ödülü”nü, Meral Çetinkaya “Bilge Olgaç Başarı Ödülü”nü aldılar. FESTİVALDE BUGÜN (9 MAYIS) Festivalde bugün İran sinemasının yükselen yıldızı Mania Akbari ‘On’ ve ‘10+4’ filmleriyle konuk olacak. Akbari gösterimlerin ardından seyircisiyle buluşacak. Uluslararası Eleştirmenler Birliği (FIPRESCI) Ödülü için Türkiye adına yarışacak Fikret Bey’in yönetmeni Selma Köksal da filmin ardından gelecek soruları yanıtlayacak. Yönetmenli gösterimlerden biri de ‘Lilit’in Kızkardeşleri’. İlk filmi ‘Gündelikçi'yle pek çok festivalden ödül alan Emel Çelebi yeni filmini konuşacak. Ahmet Çadırcı’nın Uçan Süpürge Onur Ödülü’nün bu seneki Sahibi Nilüfer Aydan üzerine yaptığı belgeseli ‘Çocuk Yüzlü Kadın: Nilüfer Aydan’ da ilk kez gösterim olanağı bulacak. Günün öne çıkan filmlerinden birisi de ‘Pastacı’. Festivalin “Anısına” bölümünde gösterilecek bu keyifli filmin yönetmeni iki sene önce öldürülen bağımsız sinemanın prensesi Adrienne Shelly. Altyazı sinema dergisinin özel gösterimiyle Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak olan filmin ardından Elizinn pastanelerinin ‘lezzetli’ bir sürprizi olacak. Nilüfer Aydan Altındağ’da Altındağ Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen ‘Sinemamız’ bölümünde Nilüfer Aydan’ın Göksel Arsoy’la birlikte oynadığı ‘Şehirdeki Yabancı’ Altındağ Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ücretsiz gösterilecek. Halit Refiğ’in 1963’te çektiği ve dönemin Türkiye’sini etkileyici gözlemlerle yansıtan filmdeki oyunculuğuyla Aydan’a Moskova’dan Nişan Ödülü verilmişti. Gösterimin ardından Nilüfer Aydan’ın katılacağı bir söyleşi gerçekleşecek. FESTİVALDE YARIN (10 MAYIS) Festival 33 sene sonra bir araya gelecek İlerici Kadınlar Derneği’ne (İKD) evsahipliği yapıyor. Kırmızı çatkıları ve karanfilleriyle 70’lerin ortasında kadın hareketinin önemli simgelerinden olan İKD’li kadınlar, “Bir Zamanlar İKD/Kadınların Bitmeyen Mücadelesinde Karanfilli Bir Uğrak” başlıklı söyleşide dünden bugüne değişen kadın hareketini ve Türkiye’yi konuşacaklar. Söyleşinin öncesinde ‘Hannelore Mabry’ ve ‘Çiçekler Simone de Beauvoir İçin’ adlı filmler ücretsiz gösterilecek. Emmanuelle Cuau’nun festivallerde çok beğenilen filmi ‘Çok Mersi’nin  (Trés Bien, Merci) ise traji-komik bir öykü anlatıyor. Sıradan bir hayat süren Alex’in bir gün sokakta kimlik kontrolü yapan polislerce gözaltına alınmasını anlatan bu ilginç komedi Fransa adına yarışıyor. Filmin gösteriminde yönetmen Cuau da bulunacak. Fransa-İsrail ortak yapımı ‘Denizanası’nın (Meduzot) iki yönetmeni var: Shira Geffen ve Etgar Keret. Cannes Film Festivali’nden “Altın Kamera Ödülü”yle dönen film, insanlık durumlarına dair çokparçalı öyküler anlatan şaşırtıcı bir yapım.   Hollanda’dan katılan ‘Gerçek Aşk Kördür’ (Blind) ise sinemada gerçek bir aşk öyküsü izlemeye hasret kalanların damağında hoş bir tat bırakacak. Etkileyici görüntüleri ve müziğiyle öne çıkan film, aşkın gerçekten de kör olup olmadığını sorguluyor. Yönetmen Tamar van den Dop da Ankara’da olacak ve filminin gösteriminin ardından seyircilerle sohbet edecek. 2008 Oscar’larında adı sıkça anılan ve katıldığı festivallerden pek çok ödül toplayan ‘Savages Ailesi’, Radyo ODTÜ özel gösterimiyle 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde. Bilinen ama konuşulmayan bir konuda, yaşlanmanın gerçekleri ve güçlükleri hakkında yeni sözler söyleyen bu bağımsız yapım Ankara’daki ilk gösterimini bugün Uçan Süpürge’de yapacak.