Kalp Kırma Şirketi
12.01.2011

Kalp Kırma Şirketi

İlişkilerde 3 kategoride kadın vardır: Mutlu kadın, mutsuz ve bunun farkında kadın, mutsuz ve bunu kendine itiraf etmeyen kadın. Biz üçüncü kategorideki kadınlarla çalışıyoruz. Kullandığımız metod: Baştan çıkarma. Heartbreaker, asıl adı L’arnacoeur olan bir fransız filmi. Crazy Stranger ve The Beat That My Heart Skipped(Bu filmin afişinde Jim Sturgess’a inanılmaz benzemiyor mu?) gibi filmlerden tanıdığımız yakışıklı fransız Romain Duris’in başrolünü oynadığı romantik komedi filmi Heartbreaker, tam bir çerezlik film. Konu, işte tam da ilk paragrafta kendilerinin açıkladığı gibi.Mutsuz insanları ayırma işini kendilerine misyon edinmiş 3 kişilik çekirdek bir takımın bir işlerinde çuvallayıp, çuvaldızı gerçek manada kendilerine batırdıkları olay örgüsüne sahip film, Romain Duris’in performansı ile ayakta kalıyor. Hollywood-vari klişelere sahip bir film olan Heartbreaker, buna rağmen romantik bir fransız filmi olmaktan da ödün vermiyor. Eğlenceli sahneler ise filmden kopulmaması adına gerçekten doyurucu. Özellikle Alex Lippi rolündeki çift ayıran ajan rolündeki Romain Duris’in bir sahnedeki koşuşu ve kendisini acındırmak için ağlıyor numarası yapmaya çalıştığı sahneler, filmin zevkinin doruğa ulaştığı yerler olarak dikkat çekiyor. Filmdeki bir diğer başrol ise en güzel fransız aktrislerinden olan Vanessa Paradis. İkilinin arasındaki kimya film boyunca gittikçe yükselirken ve fransız komedisinin rastlantısal sorunları ile boğuşulurken finalinin böyle olması biraz büyü bozan cinsten olmuş. Fransız gibi başlayan film Hollywood gibi devam ederken bir anda Türk gibi bitiyor. Ancak başarılı repliklere, güzel oyunculuklara ve gerçeğe yakın(!) kurgusu ile yine de izlenebilir bir film ortaya çıkmış. O başarılı replikler de aslında ilişki tespitleri oluyor genelde. Alex ile aşık olup, iş ile aşkı karıştırmamaya çalışıyoruz biraz da. Film bu yönüyle de izleyiciyi kendisine çekmeyi başarıyor.Heartbreaker, ülkemizde gösterime girmese bile izlenmeyi hakeden romantik komedi filmlerinden birisi. Komik sahnelerin yanında aşk için atılan taklalar ve akılların hep son anda başa gelmesi gibi klişeleri içerisinde barındırsa da asla izlenmeyecek bir film değil. Eh bir romantik komedi filminden de daha başka şeyler beklemeye gerek yok zaten.
Yönetmen: Drew Barrymore
12.01.2011

Yönetmen: Drew Barrymore

Ülkemizde Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği filmler hala beğenilse mi beğenilmese mi diye tartışıladursun Özcan Deniz’in de yönetmenliğe adım atması garip bir furyanın habercisi mi acaba diye düşünmeden edilemiyor. Sadece ülkemizde değil Hollywood’da da bu aralar yeni yönetmenler çıkıyor(Kabul, her zaman yeni yönetmenler çıkıyor elbette ancak buradaki kasıt farklı dallardan direkt geçiş). Ancak en azından şarkıcılıktan direkt yönetmenliğe geçiş olmuyor. Son Hollywood örneklerinden ilk akla gelenler ise Ben Affleck, Natalie Portman, Angelina Jolie ve Drew Barrymore. Bu yazının konusu ise Drew Barrymore ve onun ilk uzun metraj yönetmenlik deneyim olan Whip It (Yani Kamçıla).Texas, Bodeen’e yakın bir kasabada yaşayan Bliss’in kendini bulma öyküsü diyebiliriz Whip It’e. Birçok Hollywood klişesi mevcut filmde, birçok gereksiz karakter de mevcut komedi unsurunu arttırabilmek için ancak bu unsurların sebebi de filmin uyarlama yapısı. Bir kitap içerisinde bu karakterler eğreti durmasa bile film içerisinde biraz kalabalık yaratabiliyorlar bu da kitap uyarlaması işinin dezavantajlarından birisi elbette. Başrolde Kanadalı güzel Ellen Page var. Genç oyuncu, rollere güzel bir şekilde adapta olabilmesi sebebiyle geleceği parlak gençlerden birisi. Birçok sinemaseverin X-Men serisinden tanıdığı ancak ondan önce Hard Candy gibi bir başarısı olan oyuncu, hiçbir filmde sırıtmadan yönetmenlerin ona güvenmekte ne kadar haklı olduklarını kanıtlıyor. Özellikle Hard Candy’deki performansı ve Juno’nun başarısı geleceğinin ne kadar parlak olacağının habercisiydi. Whip It ise onun oynadığı son film. Birçok kişinin o oynuyor diye izlediği filmlerden. Anne baskısı altında ezilirken babasının uzaklığı sebebiyle yalnızlık yaşayan genç kızın annesinin isteklerine başkaldırı olarak roller’a başlamasının anlatıldığı film, kimi zaman bir “teenage” filmi edasında, kimi zaman ise bir aile dramına dönüşüyor. Ancak çoğu zaman o komedi hissini verebiliyor. Özellikle filmin başındaki sahneler Thora Birch ve Scarlett Johansson’un ergenlik filmi olan Ghost World’e o kadar çok benziyor ki acaba bir devam filmi mi izleyeceğimi merak etmeye başlamışken olaya patenin girmesi ile aykırı gençlik fikri kendini adamışlığa dönüşerek merakımı gidermeyi başardı. Bu raddeden sonra işin içine bir spor filmleri klişeleri el kitabı da dahil olarak kazanmadan da mutlu mesut yaşayan takımdaşların bir kez kazanmayı tattıktan sonraki azimleri girdi. Drew Barrymore da burada devreye giriyor zaten. Takım içindeki arıza karakterlerden birini oynuyor ve filmdeki komedi piramidinin tepesine oturuyor yaptıkları ile. Tabii fazla zorlama bir karakter sebebiyle aşırı sırıtmayı da ihmal etmiyor film içerisinde. Drew Barrymore ve Ellen Page dışında filmde görünen diğer yüzler ise Jimmy Fallon, Juliette Lewis, Marcia Gay Harden var.Drew Barrymore, oynadığı onlarca filminden aldığı deneyimleri bir yönetmen olarak paylaşmaya karar vermesi ilk bakışta herkesin burun kıvıracağı bir durum gibi durabilir. Filmi de bu beklentiyle izlerken, beklentilerin aksine vasat üstü bir film ortaya çıkması izleyenleri mutlu edebiliyor. Bu düşünceyle filme başlayın, bol klişeye sahip vasat üstü bir film izleyin. Ancak Ellen Page var diye de fazla bir şey beklemeyin zira oyuncu ne kadar iyi olursa olsun konunun içerisinde kendini gösterebileceği alan konunun iyiliğine bağlıdır.
Biutiful filmini herkesten önce izlemek ister misiniz?
10.01.2011

Biutiful filmini herkesten önce izlemek ister misiniz?

Meksika’nın En İyi Yabancı Film dalındaki Oscar adayı Biutiful, sizleri basın gösterimine davet ediyor. Alejandro Gonzalez Inarritu’nun yönettiği ve Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia ile Felix Cubero’nun oynadığı ve 28 Ocak'ta gösterime girecek olan Biutiful filminin 13 Ocak Perşembe günü İstanbul Maçka G-Mall sinemasında gerçekleştirilecek olan basın gösterimine bir soru uzaktasınız!
Halk Kahramanı Harry
10.01.2011

Halk Kahramanı Harry

Londra'nın dış mahallelerinden birinde yaşayan Harry Brown'ın son demlerinin hikayesi bu film. Açık konuşmak gerekirse filmin Gran Torino'nun Londra versiyonu olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Ancak ortada bir Michael Caine gerçeği varken bu film izlenmeyi kesinlikle hakediyor. Son dönem filmleri hariç Caine'i çok fazla izlediğimi söyleyemem ancak bu yaşında onu bu kadar çıldırmış halde görmek güzel bir deneyimdi.Harry Brown'ın, sokak çetesi gençlere karşı verdiği savaşta sınırları ne kadar zorladığını izlerken göreceksiniz. Laf arası yapıp bir başka mevzuya girmeli önce: Bu yaşlı kurt mevzusu izlerken ayrı bir haz veriyor izleyene onu da belirtmeli. Örneğin Red'de Helen Mirren'ı elinde tam otomatik silahla saykoya bağlamış ateş ederken görmenin verdiği haz bu. Yada aynı filmde John Malkovich'in Serious Sam oyununda kafasında bomba olup üstünüze koşan karakterler gibi bağırarak kameraya doğru koşması. Caine'in nasihat veren uşak rolünden sıyrılıp, eline silah alıp savaşa dahil olmasını görmek insanı nedense mutlu ediyor. Zira bu geçişi filmde de direkt olarak görüyoruz. Kuzey İrlanda'ya karşı savaşmış olduğunu öğrendiğimiz Harry Brown, satranç oynayacak hiçbir arkadaşı kalmayınca bu işte bir terslik var diyerek tek başına sokak çetelerinin karşısına dikiliyor. O müthiş İngiliz aksanı ile önce konuşuyor, sonra vuruyor Mr. Brown. Suça karşı isyan ediyor ama önce doğru yola girmeleri için de yardımcı olmaya çalışıyor. Yani içindeki amca hala daha yaşıyor ve yola getirmeye çalışıyor. Yola gelmeyenleri ise gözünü kırpmadan öldürüyor. Her ölümde biraz daha ölüme yaklaşıyor, her ölümde biraz daha huzur buluyor. Karısıyla ilk tanıştığında astığı asker kıyafetini karısını kaybettikten sonra tekrar giymesi de bir metafor belki de. Erkeğin doğasında vahşiliğin yerini sevgiyle doldurması ve sevgisinin karşılıksız kalmasına gösterdiği tepki ile tekrardan şiddete yönelmesi var belki de Harry Brown'ın gözlerindeki hüzünde. Kimi zaman öyle dahiyane öldürme taktikleri kullanıyor ki, bunu düşünecek olan insanın muhtemelen birkaç yüz kişiyi öldürmesi gereklidir. Örneğin bir olta taktiği var ki inanılmaz bir şekilde tongaya düşürüyor suçluları. İzledikten sonra hak vermemeniz imkan dahilinde değil. Polislere karşı savunması ise çok açık ve net: "Ben İrlanda'da da savaştım, ancak orada insanların bir amacı vardı. O amaç uğruna can alıyorlardı. Burada ise savaş sadece bir eğlence ve bunun sona ermesi gerek diyor." Polisin tamamen çaresiz kaldığı anlarda tek ayakta kalan yine kendisi oluyor bu yüzden de. Ancak tam burada duruyor film. Yani toplumsal sorgulamada daha ileriye gitmiyor. Basit ve net şekilde sadece üç taraflı bir savaş yaşanıyor. Ne polisin sorunlara geç cevap vermesi fazla gözönünde bulunuyor filmde ne de toplumsal sorunların sebebi. Sadece sorun veriliyor, sorunun çözümü ise Harry Brown oluyor. Harry Brown, renkleri ile tam bir İngiltere filmi. Soğuk renkler hem dramı, hem de havayı başarılı bir şekilde verebiliyor izleyiciye. Kamera kullanımı da oldukça başarılı. Filmin durgun yapısının izleyiciyi uzaklaştırmaması için sabit kamera kullanımı neredeyse minimum seviyede. Donuk sahnelerdeki sürükleyicilik hissi çok yavaş da olsa kayan bir kamera açısı ile veriliyor. Müzik kullanımı da yerli yerinde olan filmin görüntü yönetmenliği konusundaki başarısı, filmin başarısına direkt katkı ediyor.Fazla zorlama bir sona sahip olsa da izleyenin "Neden izledim" sorusuna verecek bir cevabının olduğu filmlerden Harry Brown. Cevap ise belli: Michael Caine. Yaşlı kurtun kısa sürede geçirdiği değişime tanık olmak için izlenebilecek ancak konu açısından beklentilerin minimumda tutulması gereken bir film Harry Brown.
Zıt Kardeşler
10.01.2011

Zıt Kardeşler

Jim Sheridan, her zaman ortalama üstü filmleri ile hatırlanacak bir yönetmendir. In the Name of the Father ile zirvesini de yapmıştır Get Rich or Die Tryin' ile dibi de görmüştür. Hem de öyle böyle bir dip değildir bu film. Tam 4 yıl boyunca film çekmeyecektir. Ancak geri dönüşü oldukça güzel olmuştur. 2009 yapımı Brothers filmi ile yönetmenliğe geri dönüş yapan Jim Sheridan, 1 istisna haricindeki başarı çizgisini korumayı başarmış. 
Cannes'da Jüri Başkanı Robert De Niro!
07.01.2011

Cannes'da Jüri Başkanı Robert De Niro!

Dünyanın en büyük film festivallerinden biri olan Cannes’da jüri seçimi tamamlandı. Bu yıl yarışma jürisine ünlü Amerikalı oyuncu Robert De Niro başkanlık yapacak. Festivalin bu seçimi yapmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi de oyuncunun kurucularından olduğu Tribeca Film Festivalinin 10. yılına girmiş olması. Festivali ortaya çıkaran ise 1989 yılında yine Robert De Niro’nun da kurucuları arasında yer aldığı Manhattan’daki Tribeca Film Merkezi. Ayrıca Katar’ın başkenti Doha’da da festivalin bir uzantısı her yıl düzenleniyor. Cannes’dan gelen jüri davetini memnuniyetle kabul eden Robert De Niro, yaptığı açıklamada, bu tür festivallerin uluslararası film sektörüne çok büyük yarar sağladığını belirtirken, jüri olarak işinin kolay olmadığını bildiğini ve sorumluluğunun farkında olduğunu söyledi.Cannes Film Festivali’nin geçtiğimiz yılki jüri başkanı ise son olarak Alice in Wonderland filmi ile karşımıza çıkan Tim Burton’dı.
Star Wars hayranlarına müjde!
07.01.2011

Star Wars hayranlarına müjde!

Star Wars sonunda blu-ray olarak da raflardaki yerini alacak.Star Wars efsanesi tam gaz devam ederken ve genişletilmiş evrende Clone Wars çizgifilmi sürerken geçtiğimiz aylarda aldığımız haber ile Star Wars serisini bir kez daha beyaz perdede izleyecek olmanın mutluluğunu yaşamıştık. Bu habere göre Lucas Arts, efsane serinin 3 boyutlu hale getirilmesi için çalışmalara başladığını açıklamış ve 2012’den itibaren tüm seriyi 3 boyutlu olarak sinemalarda izleyebileceğimiz haberini almıştık. Şimdi ise bir yeni haber ile daha efsaneyi hatırlıyoruz.Star Wars efsanesi, sonunda özel bir kutu seti olarak Blu-Ray versiyonu olarak piyasaya sürülmeye hazırlanıyor. Eylül 2011’den itibaren 3 farklı kutu şeklinde satışa çıkacak olan efsaneyi, en yüksek görüntü standardında evlerinde izlemek isteyen sinema severleri bekliyor. İlk üçleme 3 disk, ikinci üçleme 3 disk ve komple seri olarak 9 disklik versiyonlar ile satışa çıkacak Star Wars, için şimdiden ön siparişler yağmaya başladı.
Punk'ın Ruhu Ian Dury
07.01.2011

Punk'ın Ruhu Ian Dury

Bir kişi hakkında anarşist dendiğinde o kişi kötüdür. Ancak düşünülmez neden kötü olduğu. Veya neden anarşist olduğu. Genel yargılar vardır toplumsal olarak ve ona uyarsan onun kabul ettiği her şeyi kabul eder, etmediklerini dışlar, hatta yeri geldi mi de şiddet ile bastırırsın. Bir kişi hakkında Punkçı dendiğinde de o kişi kötüdür. Veya toplumsal yapı onun kötü olduğunu bireye empoze etmiştir. Sorgulamaya geçilmeden, neden kötü olduğu veya neden punk olduğu hakkında en ufak bir fikir dahi öne sürülmeden hüküm verilir dışlanma yaşanır. İşte Ian Dury'nin hikayesi ve küçük yaşta Punk olan bir adamın serüveni de böyledir bir bakıma. 
Normal Bir Ailenin Dramı
07.01.2011

Normal Bir Ailenin Dramı

Yönetmen Lisa Cholodenko'nun önceki filmleri olan High Art ve Laurel Canyon gibi filmlerde hiç de son filmi The Kids Are All Right'taki gibi sevimli karakterler yoktu. Tüm filmlerindeki baş karakterler genelde ayrıcalıklı, bir konunun uzmanı ve inkar edilemez şekilde başı dertten kurtulmayan kişiler olurdu. Ancak son filmi The Kids Are All Right'ta birden fazla kahraman ve birden fazla derinlemesine analiz edilecek ufak hikaye var. Bu karakterleri incelerken aslında yönetmenin oyuncu seçiminde ne kadar da titiz davrandığını görebiliyoruz. Lisa Cholodenko, senaryoyu da kendisi yazdığı için karakterleri tam olarak kafasında canlandırma ayrıcalığına sahipti ve roller için biçilmiş oyuncuları bulup çıkarma konusunda bu, onun en büyük artısıydı. Zira böyle bir film yaparken ve altyapısı güçlü karakterlerin filmi taşıyacağı bir filmi oluştururken en önemli noktalardan birisi de oyuncuların rollere oturup oturamayacağıdır. Nasıl ki bebek yüzlü bir oyuncunun, eli kanlı psikopat bir katili oynamasının zor olduğu bellidir; bu tür filmlerde de karakterlerin çizildiği doğrultuda gidecek oyuncuları belirlemek oldukça önemlidir. Daha fazla uzatmadan konuyu da içine dahil ederek karakterleri ve oyuncuları tanıtmalı.