!f İstanbul İçin Geri Sayım Başladı
30.01.2009

!f İstanbul İçin Geri Sayım Başladı

Bu yıl 12-22 Şubat 2009 tarihleri arasında Beyoğlu AFM Fitaş, AFM İstinyePark, AFM Caddebostan Budak ve Emek sinemalarında gerçekleşecek “!f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali” için geri sayım başladı. Birbirinden leziz, bol ödüllü 70’e yakın yapımın gösterileceği “!f İstanbul” programında herkes için bir film bulunuyor. Toronto ve Sundance gibi prestijli festivallerde gösterimleriyle büyük ses getiren, uluslarası platformda ve gösterildiği diğer ülkelerde çok beğenilen yeni yapımların da yer aldığı zengin film programı ile dikkat çeken “!f İstanbul”da gösterilecek filmlerden bazıları bu yıl 12 ayrı kategoride Oscar ödülü için yarışacak. Oscar ödüllerinin sahipleri 22 Şubat’ta (!f İstanbul’un kapanış günü) açıklanıyor. !f Ankara ise 26 Şubat – 1 Mart tarihlerinde Ankara AFM Cepa Sineması’nda izleyicisiyle buluşuyor. Festival programını incelemek ve film tercihlerinizi yapmak için festivalin web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
5 Maddede ‘Operasyon Valkyrie’
30.01.2009

5 Maddede ‘Operasyon Valkyrie’

1)    “Operasyon Valkyrie” ile beraber sinema izleyicisi yeniden ikinci dünya savaşına dönüyor. Bu kez savaş fonda, mevzu ise bambaşka. Hitler Almanya’sında Hitler’e karşı olan bir askerin suikast hikayesi özetle. Filmin yönetmen koltuğunda “Süperman”, “Olağan Şüpheliler” ve “X Men” filmlerinden de hatırlanabilecek bir isim, Bryan Singer oturuyor. Senaryo yazarları (Christopher MCQuarrie & Nathan Alexander), Singer projeye dahil olana kadar yapım şirketlerinin kapısından geri dönmüş, yapımcılar sıcak bakmamış ancak Singer’ın dahil olmasıyla beraber neredeyse sorgusuz sualsiz kapılar açılmış. 2)    Film gerçek bir hikayeden uyarlama. Onuru herşeyden önde gelen ve ülkesine kendini adamış Colonel Stauffenberg’in, Hitler’in yaptıkları karşısında onu ortadan kaldırıp yönetimi devralmaya çalışması olarak da özetlenebilir. O dönemde her Alman’ın Nazi olmadığının da altını çizen filmde bir suikast planı, bu suikastın gerçekleşmesi ve sonuçlarını izliyoruz. Filme adını veren “Valkyrie” kelimesi de zaten Hitler’in ölümü durumunda devreye yedek ordunun sokulması ve yönetimin başka biri tarafından devralınmasını kapsayan operasyonun adı. Tek kurtuluşu bu gibi gören Stauffenberg de kendi safındaki adamlarıyla Hitler’i bir suikastla ortadan kaldırmak istiyor. Filmin başlarında duvardaki bir Hitler resmine bakıp “Duvarda asılı resim inecek, resimdeki adam asılacak” sözü de olayı özetliyor aslında. 3)    Filmin gündeme gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi şüphesiz başrolde Tom Cruise gibi bir oyuncunun bulunması. “Sadece yakışıklı” olmadığını her yeni filminde kanıtlamaya çalışan Cruise, bu kez de başka bir rolde karşımızda: “Colonel Stauffenberg”. Bir bombalama sonucunda bir gözünü ve ellerindeki yedi parmağını kaybeden bir askeri oynayabilmek pek kolay bir iş değil ve Cruise bunun altından kalkıyor. Yani burada yakışıklı bir adamı değil, sakatlığına rağmen ülkesi adına bir şeyler yapmaya çalışan bir askeri izliyoruz. Bu arada normal hayatında “Scientology” tarikatına üte olan Cruise’nin bu rolü oynamasına başta Colonel Stauffenberg’in ailesi ve Almanya hükümeti karşı çıkmış. Ancak stüdyonun ısrarlı görüşmeleri neticesinde kabul edilmiş. Benzer bir sorun filmdeki orijinal mekanların kullanımında da yaşanmış. 4)    Bir suikast hikayesi izlediğinizi biliyorsunuz ve sanki siz de onlarla beraber suikasta hazırlanıyorsunuz. Adım adım suikast gününe giderken gerilim parça parça artıyor ve sizi de yukarı çekiyor. Hele ki malum günde Cruise’nin kimsenin dikkatini çekmeden bombayı üç parmağıyla hazırladığı ve masanın altına yerleştirdiği sahne, bu anlamda filmin zirvesi. Diğer oyuncuların performansları da tabi ki bu sahnelerin inanınırlığını destekliyor. (Bill Nighy, Kenneth Branagh ve Tom Wilkinson gibi) 5)    Afişe bakınca kanlı bir savaş filmi ya da tek gözü bantlı Cruise yüzünden bir korsan filmi izleyeceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Evet, ikinci dünya savaşındayız ancak sürekli çatışmaların, patlamaların, kopan kol ve bacakların içinde değiliz. Daha çok planların yapıldığı iç mekanlarda iyi anlatılmış bir “operasyon” filmi denebilir. “Er Ryan’ı Kurtarmak”ı ilk sahneleri nedeniyle izleyemeyenler korkmasınlar yani. Bir tarihin neredeyse değişebileceğini farklı bir anlatımla izlemek için güzel bir fırsat “Operasyon Valkyrie”.
Sahtekar: Kadın Olmak!
30.01.2009

Sahtekar: Kadın Olmak!

1928 yılında Los Angeles kentinde Christine, yöneticilik de yaptığı telefon santralından acil bir telefon alır. İstemeyerek de olsa işine gider. Herşey rutin gibi görünmektedir. Her zamanki gibi işten çıkacak, oğluyla beraber söz verdiği sinemaya gideceklerdir. Ama işler hiç de düşündüğü gibi gitmez. Sıradan gibi görünen gün aniden bir kabusa dönüşür. Oğlu evde yoktur, kaybolmuştur. Polise derdini anlatmaya çalışır. Önüne önce prosedürler, daha sonraysa ilgisiz polis teşkilatı set çeker. Zaman ilerlemektedir ve çocuk yoktur. Bir süre sonra olayı halkın gözünde kendini aklamak için bir firsat gibi gören Los Angeles polisi, Christine'e başka bir çocuğu kendi çocuğu diye zorla kabul ettirir. Çocuğun kendi çocuğu olmadığını iddia eden kadının sıradan hayatı bir anda kabusa dönüşür. “Sahtekar” filminin ana hatlarıyla konusu bu. Filmin nerdeyse gerçek olamayacak kadar tuhaf ve ilgi çekici bir konusu var. İnsan zorla başka bir çocuğun bir anneye kabul ettirilmesi meselesine şaşıp kalıyor. Ama filmde anlatılan herşey gerçek. Sırf bu yüzden bile film insanı derinden sarsıyor. Ortada sahip olduğu tek önemli varlığı oğlu olan bir kadının dramı var.  Üstelik bizimki gibi ailevi değerlere önem veren toplumlarda böylesi dramların insanda bıraktığı etki çok daha sarsıcı oluyor.Bunun yanında filmin tek derdi bir annenin dramInı anlatmak degil. Toplumdaki farklı sorunların altını çizen ve buna uygun farklı anlatımlarla konusunu ayakta tutan bir film "Sahtekar". Yalnız yaşayan ve çalışan bir anne olarak sunulan “Christine”, kendi dramıyla uğraşırken erkek egemen kültürün duvarlarına bir bir toslamaya başlıyor. İşte patronları kadın yönetici olarak başarısına şaşarken, polis teşkilati sahte çocuğu reddetmesini, onun özgür hayatına bağlıyor. İşler öyle bir noktaya geliyor ki; Christine polise karşı gelmeye cüret etmis diğer uyumsuz kadınlar ve akıl hastalarıyla beraber bir tımarhaneye kapatılıyor. Film bizi burada tekrar erkek egemen sisteme ve onun kolluk gücü polise karşı gelmiş başka uyumsuz kadınlarla karşı karşıya getiriyor. Christine kayıp çocuğunu bulmaya calışırken farkında olmadan bağnaz bir toplumla ve yozlaşmış devlet otoritesiyle çarpışmaya başlıyor. Filmin gizliden gizliye böyle bir feminist dili var. Ama “Sahtekar” filminde herşey belli bir ölçü içinde anlatılıyor. Bir taraftan feminist bir dil tutturulurken, bir diğer yandan aile olmanın ne kadar özel birşey olduğunun altı çiziliyor. Bütün bunlara ek olarak film öylesine özenle çekilmiş ki,  3 saate varan süresine rağmen temposundan hiç birşey kaybetmiyor. Kah dram halini alıyor, kah kaybolan çocukların akibetini öğrendiğimiz anda yönünü polisiyeye çeviriyor. Türkiye ile belirli paralellikler kurulabilecek bir yozlaşma hikayesi gibi de algılanabilecek "Sahtekar", kesinlikle sezonun önemli filmlerinden biri. Filmde herşey cok ölçülü ve zarif. Oyunculuklardan, dönem atmosferini yakalamadaki başarısına kadar herşey filmde dört dörtlük. Anjelina Jolie “Christine” rolünde son derece inandırıcı ve etkileyici. Belki bir başyapıt değil ama Clint Eastwood sinemasının olgun ve çarpıcı bir meyvesi. Herkese şimdiden iyi seyirler….
Recep İvedik 2'nin Kamera Arkası
28.01.2009

Recep İvedik 2'nin Kamera Arkası

Geçtiğimiz yıla damgasını vurarak fenomen haline gelen komedi filmi “Recep İvedik”in devam filmi ‘Recep İvedik 2’nin gösterime girmesine sayılı günler kaldı. 13 Şubat’ta seyirci ile buluşacak filmde, babannesinin istekleri doğrultusunda adam olma gayretleri sergileyen Recep İvedik’in İstanbul’u birbirine katan maceraları anlatıyor. Filmi sabırsızlıkla bekleyenlerin merakını biraz olsun gidermek amacıyla hazırlanan kamera arkası görüntülerini sizlerle paylaşıyoruz.
Gerçek Masallar’ın Türkçe Fragmanı
28.01.2009

Gerçek Masallar’ın Türkçe Fragmanı

Başrolünde dünya sinemasının günümüzdeki en ünlü komedi yıldızlarından biri olan Adam Sandler’ın yer aldığı “Bedtime Stories / Gerçek Masallar”, 6 Şubat’ta gösterime giriyor. İki küçük yeğenine anlattığı uyku öncesi hikayelerinin gizemli şekilde gerçeğe dönüşmeye başlaması üzerine hayatı sonsuza kadar değişen Skeeter Bronson adlı otel görevlisinin başından geçen macera dolu komik olaylar serisinin anlatıldığı film, kahkahalarla gülmek ve keyifli vakit geçirmek isteyenler için birebir… Adam Sandler, Keri Russell, Courteney Cox ve Guy Pearce gibi yıldızlardan oluşan oyuncu kadrosu ile dikkat çeken filmin 20 saniyelik Türkçe fragmanı Sinemalar.com’da yayında. İzlemek için aşağıdaki videoya tıklayın.
‘Güz Sancısı’na Seyirci Kalmak!
26.01.2009

‘Güz Sancısı’na Seyirci Kalmak!

“Salkım Hanım'ın Taneleri” ile başlayan, Türkiye’de azınlıklara karşı işlediğimiz ve unuttuğumuz suçları sinemasında anlatma girişimine devam ediyor Tomris Giritlioğlu. Bu kez fonda 1955 yılının çok kültürlü, çok dinli İstanbul’u var. Kıbrıs üzerinden rant elde etmeye çalışan aşırı milliyetçi grupların gerginliği tırmandırdığı bu ortamda, Behçet adlı taşradan İstanbul’a gelmiş bir gencin kendini keşfetme süreci gibi de algılanabilir film. Babasından öğrendiği milliyetçi duygularla olaylara yorum yapan Behçet, kardeş gibi büyüdükleri Suat’ın karşıt fikirleriyle sürekli gelgitler yaşamaya başlar. Karşı apartmanda gizlice fahişelik yapan Rum kızı Elena'ya âşık olmasıyla tüm hayatı altüst olur. Aşkı yaşamasıyla paralel olarak kendini de yeniden tanır. Ama dönem öyle bir dönemdir ki, politik çıkarlar uğruna cinayetlerin işlendiği bu zamanda, azınlıklar çoktan gözden çıkarılmıştır. Atatürk’ün evine bomba atıldığı yalanıyla azınlık malları yağmalanır bir gecede...
Ankara’da Yarışacak Filmler Belli Oldu
26.01.2009

Ankara’da Yarışacak Filmler Belli Oldu

Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından 12 – 22 Mart 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 20. Ankara Uluslararası Film Festivali, Ulusal Uzun Film Yarışması’nda yarışacak filmler belli oldu. Sinema yazarı Okan Arpaç, Doç. Dr. Barış Bora Kılıçbay ve Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı Başkanı İnci Demirkol’dan oluşan Ulusal Uzun Film Yarışması Ön Seçiciler Kurulu, başvuruda bulunan 20 film arasından yaptığı değerlendirme sonucunda 11 filmin Ulusal Uzun Film Yarışması’na katılmasına karar verdi. Festivalde yarışacak filmler şöyle: Cemal Şan’ın Aşk Üçlemesi’nin son iki filmi Dilber’in Sekiz Günü ve Ali’nin Sekiz Günü; Daha çok belgeselleriyle tanınan Kazım Öz’ün yeni filmi Fırtına; Bağımsız fotoğrafçı İsmail Necmi’nin gerçekle kurgu, belgeselle kurmaca arasında gidip gelen filmi Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?; Tolga Örnek’in yönettiği Türkiye’nin ilk otomobili Devrim’in hikayesini ve karşılaştığı bürokratik çıkmazı gözler önüne seren filmi Devrim Arabaları; Bir Mevlevi Derviş’in mistik dünyasını anlatan, Jacques Deschamps’ın Dinle Neyden’i; Hüseyin Karabey’in pek çok uluslararası festivalden ödülle dönen ilk uzun filmi Gitmek; Raşit Çelikezer’in ilk uzun film denemesi olan ve ona En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Ödüllerini kazandıran filmi Gökten Üç Elma Düştü; Daha çok kısa filmleriyle tanıdığımız Selim Evci’nin ilk uzun filmi İki Çizgi, Özcan Alper’in pek çok uluslararası festivalden ödülle dönen ilk uzun filmi Sonbahar; Belçika’da yaşayan yönetmen Sümeya Kökten’in farklı kültürlerden iki insan arasındaki sıradışı bir aşkın zorluklarını anlattığı ilk uzun filmi Yasak Hisler. Toplam 16 ayrı ödül kategorisinde yarışacak finalistlerin ödülleri Festival’in kapanış gecesi olan 22 Mart’ta sahiplerini bulacak. Festival hakkında detaylı bilgi için: http://www.filmfestankara.org.tr/
5 Maddede ‘Pandora'nın Kutusu’
23.01.2009

5 Maddede ‘Pandora'nın Kutusu’

1)  Yeşim Ustaoğlu, Türk sinemasında kendi tavrı olan nadir yönetmenlerden biri. "Güneşe Yolculuk"tan sonra yeni filmi "Pandora'nın Kutusu" ile bir kez daha beyazperdede. Efsanelere göre Pandora'nın, açmaması gereken bir kutuyu merakına yenilip açması sonucu kutunun içinden kötülük çıkması ve bunun dünyaya yayılması durumu söz konusu. Buradan yola çıkılarak da modern bir Pandora hikâyesi yaratılmış. "Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü" sözü de filmi destekliyor bu anlamda. Burada kötülükten çok gerçeklerle yüzleşme üzerine gidilmiş. İlk gösterimi Toronto Film Festivali'nde yapılan film, katıldığı festivallerde şimdiden birçok ödülün sahibi oldu bile. 2)  Filmde üç kardeşin birbirinden bağımsız ve hayatla farklı nedenlerden kavgalı yaşantılarının bir olayla beraber kesişmesi anlatılıyor temel olarak. Onları birleştiren olaysa, Karadeniz’de bir yaylada tek başına yaşayan 70’li yaşlarındaki anneleri Nusret'in kaybolması. Üç kardeşin annelerini bulmak için çıktığı yolculuk sadece Karadeniz’e değil, kendi içlerine ve birbirlerine yaptıkları bir yolculuk oluyor aynı zamanda. Takıntılı ve evliliğinde cinsel/ruhsal sorunlar yaşayan bir anne, işinden mutsuz ve evli bir adamın peşinden sürüklenen gazeteci kız kardeş ve düzene kendince karşı koyan bir viranede hayatını sürdüren erkek kardeş. Bir de annesinin baskısına dayanamayıp soluğu sokakta alan bir oğul var ortada. 3)  “Pandora'nın Kutusu" yaratılan karakterlerin gerçekçiliğiyle de güçlenen bir film. Özellikle her oyununda bir kez daha hayran kaldığım Derya Alabora yine yapmış yapacağını. Alabora'yı değil, hayat verdiği karakter Nesrin'i izlerken buluyorsunuz kendinizi. Her şeyin mükemmel olması için uğraşırken, diğerlerinin hayatını da kontrol altına alma arzusu, onu filmin bazen iyisi bazen kötüsü yapıyor. Oysa yaptığı her şey sevdiklerini korumak için. İşte bu halden hale geçişlerde gayet başarılı. Ayrıca ilk sinema deneyimlerini yaşayan diğer kardeşleri oynayan Övül Avkıran ve Osman Sonant'ı da atlamamak gerekir. Hikâyenin merkezindeki isimse tabiî ki anne Nusret. Alzheimer hastalığı nedeniyle artık yalnız kalmaması ve yardım alarak hayatına devam etmesi gereken karakterin İstanbul'a getirilmesiyle beraber yaşadığı bocalama, oldukça iyi anlatılmış. Ancak burada bir handikap var; o da Karadenizli yaşlı bir kadını Fransız bir oyuncunun oynaması. “Bu yaşta bir Türk oyuncu bulunamaması bu kadar mı zormuş gerçekten?” diyorsunuz. Ne kadar iyi bir oyunculuk da çıkarılsa bu beni rahatsız etti. Bu durumu düşünmeden yok sayarak izlerseniz zaten mesele yok. 4)  Film içerisinde sizi gülümsetebilecek birkaç ayrıntı da mevcut. Bunlardan ilki bir kitlenin şikayet edip bir kitlenin de bağrına bastığı sabah kuşağı kadın programlarından Petek Dinçöz'ün "Arım Balım Peteğim"i. Filmin bir sahnesinde Dinçöz'ün muhteşem(!) açıklamalarını izliyoruz, tabi televizyondan. Hele ki maske takarak çıktığı bir programı seçmeleri tesadüf müdür, merak ettim. Filmin içine girmişken karşınıza çıkan bu yapay şov neyin ne kadar gerçek olduğunu aslında bir güzel açıklıyor. Ayrıca filmde bir takside Müslüm Gürses çalıyor ve bu tabi ki tesadüf değil. Son dönemde müzisyen kimliği daha bir elitleştirilen(!) Gürses'in Murathan Mungan destekli albümündeki "Döndür Yolumdan" şarkısı filme çok yakışmış. "Döndür, sapmayacak sandığım yolumdan beni döndür" derken, dönülmez bir sürü yolu düşünüyorsunuz hem kendiniz hem karakterler için. 5)  Doğduğu topraklardan uzaklaşıp büyükşehir hayatlarına sözde adapte olan insanların başka hikâyeleri, kesişmeleri bu film. Üstelik anlatılan kişiler o kadar içimizden ki, ne çok yüksek mevkilerde ne de çok zengin... Bir uzaklaşma, yabancılaşma, sorgulama filmi de diyebiliriz. Güzel karakter analizleri ve iyi bir film izlemek istiyorsanız elbette öneririm. Ama “ben sıkılganım, öyle ruh hallerini, iç yolculukları izleyemem, basit ve bildiğim şeyleri izlerim” diyorsanız "Ayakta Kal" gibi filmler sizi mesut edecektir.
5 Maddede 'Despero'
23.01.2009

5 Maddede 'Despero'

1)    Genelde animasyon filmlerinde bir kitap uyarlamasıyla karşılaşmayız, daha çok yeni bir dünya yaratılır. Zaten animasyonun da özgür tarafı burada, ne hayal ediyorsanız ekrana taşıyabilirsiniz. Ancak bu sefer ki animasyonumuz “Despero” ,bir kitap uyarlaması. Kate DiCamillo’nun 2004 senesinde çıkan ve çocuklardan olduğu kadar yetişkinlerden de ilgi gören kitabındaki masal dünyası filme aktarılmış. 60 milyon dolara mal olan filmin merkezinde fareler ve sıçanlar var. Ancak asıl kahramanımız filme de ismini veren fare “Despero”. Orijinal seslendirme kadrosunda Dustin Hoffman ve Emma Watson gibi isimler var ancak Türkçe izleyecekseniz “Despero” olarak “Komedi Dükkanı”nın yıldızı Tolga Çevik size eşlik edecek. 2)    Beraber yaşadığı diğer farelere göre oldukça ufak tefek ama onlara göre daha büyük kulaklı ve cesur olan Despero, farklı bir fare. Herkesle aynı şeyleri yapıp sürü halinde yaşamak istemeyip, başka animasyonlardan da alışık olduğumuz “sürüden ayrı olup, kendi dünyasından başka yerleri keşfetme” arzusuyla dolu. Bir diğer karakter ise aslında bir sıçan olan ancak o da Despero gibi sürüsünden bağımsız, denizlerde yaşayan, kulağı küpeli, karanlığı değil aydınlığı seven, insanlarla dost bir sıçan, Roscuro. Çorba şenlikleriyle ünlü bir ülkede, Roscuro kraliçenin ölümüne neden olduktan sonra, yolu “Sıçanlar Ülkesi”ne düşer. Bu sırada yukarıda kitapları kemirmek yerine okumayı tercih eden ve oradaki masallarda yaşayan Despero ile yolları kesişir ve prensesi bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışırlar. Özetle bu eksende gelişen olayları izliyoruz. 3)    Özellikle animasyon filmlerindeki karakterler keskin olarak iyi ya da kötü olarak ayrılır. Ancak Despero’da durum farklı. Yaratılan birkaç tip, iyi başlayıp kötüye gidiyor ama yine iyiye doğru değişebiliyor. Yani bazı durumlarda ne kızabiliyor ne sevebiliyorsunuz. Bu da filmde, ‘canı yanan bir başkasının canını yakar’ gibi bir felsefeyle açıklanmış. (Prenses sıçanın, sıçan hizmetçinin, hizmetçi prensesin vs.) Diğer animasyonlardan farklı tarafı da bence bu. Bu arada, genelde başkarakterler hep neşeli, sakar, çok gülen, bağırarak konuşan zıpır tipler olur ancak Despero gayet “cool” bir fare. 4)    Sarayın altında yer alan yaşam alanlarının tasarımı gayet başarılı olmuş. “Fareler“ ve “sıçanlar” olarak ayrılan şehirlerdeki ayrıntılar ilgi çekici ve görülmeye değer. Ancak özelikle sıçanlar şehrinde daha önceden “Fare Şehri / Flushed Away” filminde gördüğümüz izleri görmek mümkün. E, başrolde fareler olunca, bu da kaçınılmaz sanırım. 5)    Animasyonların her gün biraz daha geliştiğini gözlemleyebiliyoruz ancak “Despero”da çok yenilikçi bir çizgiden söz etmek pek mümkün değil. Yeni bir şey anlatma derdi de yok (belki de var ama başaramıyor), zekice esprileri ve senaryosu da. Birkaç küçük ayrıntıyla da bunu başarmak zaten zor. Arada bir gülümsemekle yetiniyorsunuz. “Uzay Maymunları” ve “Beni Aya Uçur” gibi animasyonların yanında baş tacı edilmesi gereken film, iyi zaman geçirmek için iyi bir seçim. Aman beklentilere dikkat, zira yüksek olursa yerine gelecek hayal kırıklığı da o kadar yüksek olabilir.
Oscar Adayları Açıklandı
22.01.2009

Oscar Adayları Açıklandı

22 Şubat’ta sahiplerini bulacak 81. Oscar Ödülleri için yarışacak adaylar bugün Los Angeles’ta açıklandı. Bu yılki adaylar arasında Brad Pitt, Cate Blanchett ve Tilda Swinton’ın başrollerini paylaştığı, 6 Şubat’ta seyirci ile buluşacak “The Curious Case of Benjamin Button” (Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi), en iyi erkek oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo da dahil olmak üzere tam 13 dalda aday gösterilerek dikkatleri üzerine çekti. “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında adaylar arasında ilk dokuza kalmayı başaran Nuri Bilge Ceylan’ın “Üç Maymun” filmi ise bugün kesinleşen adaylar arasında yer alamadı. Bu yıl Oscar için yarışacak adaylar ise şöyle: En iyi film: The Curious Case of Benjamin Button Frost/Nixon Milk The Reader Slumdog Millionaire En iyi kadın oyuncu: Anne Hathaway (Rachel Getting Married) Angelina Jolie (Changeling) Melissa Leo (Frozen River) Meryl Streep (Doubt) Kate Winslet (The Reader) En iyi erkek oyuncu: Sean Penn (Milk) Brad Pitt (The Curious Case of Benjamin Button) Frank Langella (Frost/Nixon) Richard Jenkins (The Visitor) Mickey Rourke (The Wrestler) En iyi yardımcı kadın oyuncu: Amy Adams (Doubt) Penelope Cruz (Vicky Cristina Barcelona) Viola Davis (Doubt) Taraji P. Henson (The Curious Case of Benjamin Button) Marisa Tomei (The Wrestler) En iyi yardımcı erkek oyuncu: Josh Brolin (Milk) Robert Downey Jr. (Tropic Thunder) Philip Seymour Hoffman (Doubt) Heath Ledger (The Dark Knight) Michael Shannon (Revolutionary Road) En iyi yönetmen: David Fincher (The Curious Case of Benjamin Button) Ron Howard (Frost/Nixon) Gus Van Sant (Milk) Stephen Daldry (The Reader) Danny Boyle (Slumdog Millionaire) En iyi yabancı film: The Baader Meinhof Complex (Almanya) The Class (Fransa) Departures (Japonya) Revanche (Avusturya) Waltz With Bashir (İsrail) En iyi uyarlanmış senaryo: Eric Roth and Robin Swicord (The Curious Case of Benjamin Button) John Patrick Shanley (Doubt) Peter Morgan (Frost/Nixon) David Hare (The Reader) Simon Beaufoy (Slumdog Millionaire) En iyi özgün senaryo: Courtney Hunt (Frozen River) Mike Leigh (Happy-Go-Lucky) Martin McDonagh (In Bruges) Dustin Lance Black (Milk) Andrew Stanton, Jim Reardon and Pete Docter (WALL-E) Uzun metrajlı animasyon: Bolt Kung Fu Panda WALL-E Uzun metrajlı belgesel: The Betrayal (Nerakhoon) Encounters at the End of the World The Garden Man on Wire Trouble the Water
İşte Yeşilçam Ödülleri Adayları
22.01.2009

İşte Yeşilçam Ödülleri Adayları

2009 Yeşilçam Ödülleri’nin 11 kategorideki 5’er adayı, Ceyda Düvenci ve Levent Üzümcü’nün sunumuyla Garaj İstanbul’daki basın toplantısında açıklandı. Filmleri, ilk etapta Ulusal Sinema Platformu üyelerinin, sektör temsilcilerinin, sinema yazarlarının ve 2009 ödüllerine aday filmlerin yaratıcılarından oluşan 600 kişilik jüri değerlendirdi. Aday filmlerin yaratıcılarının hiçbir dalda kendi filmlerine oy kullanamadıkları bu ilk değerlendirmede, her kategori için 5’er aday basın kokteylinde noter huzurunda açıklandı. Yeşilçam Ödülleri’nin ikinci etap jürisi ise; sinema akademisyenleri ile iş, kültür, sanat ve medya dünyasının kamuoyu önderleri konumundaki sinemaseverleri de kapsayan 1500 saygın isimden oluşuyor.   TÜRSAK Vakfı tarafından Ocak ayının sonunda gönderilecek ikinci etap dosyaları oylayacak olan Türkiye’nin en geniş katılımlı jürisi, ilk jürinin seçtiği her daldaki beşer adaydan birincileri belirleyecek. İşte Yeşilçam Ödülleri Adayları En İyi Film: -    Üç Maymun -    Sonbahar -    Issız Adam -    Devrim Arabaları -    A.R.O.G.   En İyi Yönetmen: -    Nuri Bilge Ceylan (üç Maymun) -    Özcan Alper (Sonbahar) -    Çağan Irmak (Issız Adam) -    Tolga Örnek (Devrim Arabaları) -    Cem Yılmaz/ Ali Taner Baltacı (AROG) Turkcell İlk Film: -    Sonbahar -    Devrim Arabaları -    Gitmek -    Bayrampaşa: Ben Fazla Kalmayacağım -    120 En İyi Erkek Oyuncu: -    Onur Saylak (Sonbahar) -    Yavuz Bingöl (Üç Maymun) -    Cem Yılmaz (AROG) -    Çetin Tekindor (ulak) -    Taner Birsel (Devrim Arabaları) En İyi Kadın Oyuncu: -    Hatice Aslan (Üç Maymun) -    Nurgül Yeşilçay (Vicdan) -    Demet Akbağ (o Çocukları -    Ayça Damgacı (Gitmek), -    Melis Birkan (Issız Adam) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: -    Ercan Kesal (Üç Maymun) -    Serkan Keskin (Sonbahar) -    Selçuk Yöntem (Devrim Arabaları) -    Volga Sorgu (Gitmek) -    Zafer Algöz (AROG) -    Altan Erkekli (O Çocukları)   En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: -    Megi Koboladze (Sonbahar) -    Selen Uçer (ara) -    Şerif Sezer (Ulak) -    Yıldız Kültür (Issız Adam) -    Özgü Namal (O Çocukları)   En İyi Senaryo: -    Özcan Alper (Sonbahar) -    Çağan Irmak (Issız Adam) -    Ebru Ceylan/ Ercan Kesal/ Nuri Bilge Ceylan (Üç Maymun), -    Tolga Örnek/ Murat Dişli (Devrim Arabaları) -    Sırrı Süreyya Önder (O Çocukları) En İyi Müzik: -    Aria Müzik (Issız Adam) -    Mazlum Çimen (Son Cellat) -    Demir Demirkan (Devrim Arabaları) -    Zülfü Livaneli (Vicdan) -    Cahit Berkay (Yağmurdan Sonra) -    Evanthia Reboutsika (Ulak) En İyi Görüntü Yönetmeni: -    Gökhan Tiryaki (Üç Maymun) -    Feza Çaldıran (Sonbahar) -    Soykut Turan (AROG) -    Hasan Gergin (Devrim Arabaları) -    Mirsad Heroviç (Ulak)   Genç Yetenek: -    Ahmet Rıfat Şungar (Üç Maymun) -    Onur Ünsal (Devrim Arabaları) -    Ozan Bilen (Girdap) -    Atakan Yağız (Ulak) -    Emrah Özdemir (Gitmek)  
Benjamin Button’ın Görkemli Galası
20.01.2009

Benjamin Button’ın Görkemli Galası

F. Scott Fitzgerald’ın 1920’lerde yazdığı ve seksenli yaşlarında doğup, geriye doğru yaşlanan bir adamı konu alan hikayesinden uyarlanan “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi”, ülkemizde 6 Şubat’ta gösterime girecek. Başrollerini Brad Pitt, Cate Blanchett ve Tilda Swinton’ın paylaştığı film; pek de sıradan olmayan bu adamın yaşadığı serüven içinde karşısına çıkan kişilerin ve yerlerin, bulduğu ve kaybettiği aşkların muazzam öyküsünü ve hayatın keyifli ve hüzünlü yanlarını konu alıyor. “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi” filminin 19 Ocak Pazartesi akşamı Berlin’de düzenlenen Avrupa prömiyerine, filmin başrol oyuncusu Brad Pitt, eşi Angelina Jolie ile birlikte katıldı. Sinema dünyasının iki ünlü yıldızının katılımıyla renklenen görkemli galadan çok özel görüntüler Türkiye’nin lider sinema sitesi Sinemalar.com’da.
6. İstanbul Japon Filmleri Festivali
19.01.2009

6. İstanbul Japon Filmleri Festivali

Bu yıl altıncısı düzenlenecek olan “İstanbul Japon Filmleri Festivali”, 22 - 25 Ocak 2009 tarihleri arasında İstanbul’da Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda gerçekleştirilecek. Bu seneki festivalde tüm filmler Japonca orijinal seslendirmeli ve Türkçe altyazılı olarak gösterilecek. Filmler konularına göre; “Büyük Ustalar- Japon Sinema Dünyasını Şekillendiren Yönetmenler”, “Tanınmayan Seçkin Japon Filmlerinden Örnekler”, “Günümüz Japon Sinemasından Kesitler” ve “Japon Animasyonunun Başyapıtları” olmak üzere 4 ana başlık altında toplanacak. Her kategoriden türünün en iyi örneklerinden seçilmiş toplam on bir yapıt seyircilerle buluşacak. 6. İstanbul Japon Filmleri Festivali kapsamındaki film gösterimlerine ücretsiz olarak giriş yapılabilecek.
'İz' 3D Cinebonus'larda!
16.01.2009

'İz' 3D Cinebonus'larda!

Dünyada dijital 3 boyutlu sinema teknolojisi konusunda devrim yaratan REAL D 3D sinema sisteminin Türkiye’de uygulandığı tek yer olan Cinebonus sinemaları, merakla beklenen korku filmi “İz –Scar 3D”i izleyicilerle buluşturuyor. Film , Türkiye’de 7 şehirde yer alan 15 Cinebonus’ta Real D 3D teknolojisi ile 3 boyutlu olarak gösterilecek. 3 boyutlu korku filmi “İz” in konusu Colarodo'nun küçük bir kasabasında yaşayan Ernie Bishop yörenin cenaze levazımatçısıdır... Ve yaşadığı sosyal çevrede gerçek ve asla silinmeyecek bir yara izidir. Onaltı yıl önce başlayan bu korku verici efsanenin ardından kasaba hala kendine gelememiştir. Ernie Bishop kasabanın gençlerinden birkaçını kendi evinin bodrumundaki ölüler için hazırlanmış olan morgda alı koyar... Onları bağlar, keser, doğrar ve vücutlarına verdiği her zararı, her yara izini küçük bir ayna ile kendilerine izlettirir. Kurbanlarından biri olan, Joan Burrows, onaltı yaşındadır ve kendisini keserek bağlandığı yerden kurtulup Bishop'u öldürür. Bu korkunç efsanenin sonunu getirmiş ve kasabada kahraman ilan edilmiştir.   REAL D 3D Hakkında : NASA’ya 3D görüntüleme araçları sağlayan şirket REAL D 3D , alternatif 3D sinema sistemlerinden farklı olarak, en üst kalitede 2D ve 3D içerik gösterebilen sadece bir adet dijital projektör ve server kullanır. Sağ ve sol görüntüler, çok yüksek bir hızda, saniyede 144 kare olarak, sırasıyla perdeye yansıtılır. Her karede sağ ve sol göz için görüntü olarak değişirken, bu iki görüntünün birleşmesi, REAL D 3D sinema sisteminin ışığın yönünü değiştirerek REAL D 3D sinema gözlükleriyle buluşturması ile sağlanır.Gümüş Perde’ye yansıtılan görüntü 35 trilyon renk içerir. Kullanılan dijital ses sistemi ise 36,600 Watt ses gücüne sahiptir. 3D görüntüleme araçları sağlayan REAL D 3D, bu alanda dünyanın önde gelen şirketlerinden biri. İşbirliği içinde olduğu kuruluşlar arasında NASA ve Amerikan ordusunun yanı sıra BMW, Boeing ve Pfizer gibi dünya devleri bulunuyor. Baş ağrısı ve göz yorulması yaşanmıyor .  Dijital içerik dağıtım ağı içerisinde dijital filmlerin ve dijital 3 boyutlu filmlerin yanı sıra canlı konserler, ve spor organizasyonlarını izleyebilmek de mümkün. REAL D 3D şu anda 23 ülkede 5000’nin üzerinde salonla dünyanın en büyük dijital 3D platformunu temsil ediyor.