Şimdi Sizi Karı-Koca İlan Ediyorum!
09.05.2008

Şimdi Sizi Karı-Koca İlan Ediyorum!

Amerikalılar'ın popüler deyimi “Vegas’ta olan Vegas’ta kalır”; çılgın zevklere, neşeli ayyaşlık ve zamparalığa ve tabii ki bol paraya çağrışım yapıyor. Eğer yaptıklarınızdan birini biri hatırlarsanız, gerçekten orada hiç olmamışsınız demektir! Ancak ya Günah Şehri’nde yaptığınız ufak çılgınlıklar sadece orada kalmaz da, sizi taa evinize kadar takip eder ve hayatınızı altüst etmeye başlarsa? What Happens In Vegas oldukça seksi ancak hiçbir şekilde birbiriyle uyuşmayan bir çiftin şahane bir gece sonrasında başına gelen ve pek fena sonuçlar doğuran olayları anlatan bir komedi. Parti delisi karizmatik Jack Fuller (Ashton Kutcher) ve ticaretle uğraşan Joy McNally (Cameron Diaz)’nin tesadüfen Las Vegas’ta paylaştıkları gürültülü bir haftasonu, onlar için hayal meyal anlardan çok hatırlanacak izler bırakır. Bu iki tatilci New York’lu, hiçbir acı hissetmedikleri o anda Vegas-stili bir evlilik sözleşmesine imza atmamış olsalardı, kim bilir belki herşey farklı olurdu! Ama burası Vegas… Üç milyon dolar kazanan bir çift… Ancak kazanan kim? Aslında Jack, Joy’un çeyrekliğini ödünç alarak kazandı. Ama Joy zaten makinenin başında oynuyordu. Ya da tam tersi miydi? Her neyse kime ait bu ganimet? Bu muhteşem ikili arasındaki münakaşayı inatçı Yargıç Whopper (Dennis Miller) çözümlüyor. Çözüm ise “altı aylık zorlu ve zorunlu bir evlilik”! Jack’in en iyi arkadaşı ve avukatı  Steve “Hater” Hader (Rob Corddry)’ın itirazlarına rağmen, yargıç Whooper evliliğin feshini kabul etmez, ganimetin paylaşımını dondurur ve sorumsuz çiftin insani olarak hazırlıksız yakalandıkları bu evliliği yürütmek için herşeyi denediklerini kanıtlamalarına karar verir. Bu kararın içinde haftalık görüşme toplantıları ve birlikte hareket etmenin yanı sıra,  Whooper’a göre yeni jenerasyonun nefret ettiği bir başka durum daha vardır: “denemek”. Whooper aksi takdirde çiftin, bu paranın bir kuruşunu bile göremeyeceklerini garanti eder. Şimdi sizi karı-koca ilan ediyorum… Bu gerçek! Jack ve Joy’a göre “Ne kadar zor olabilir” düşüncesi, kendilerini şamatalı, sabır-testli bir evliliğin içinde bulmalarıyla ve kim daha iyi “karı-koca” rolü yapar düzeniyle devam eden eğlenceli ve karmaşık bir hale dönüşecektir.   Jack ve Joy “saadet dolu evliliklerini” birbirlerini öldürmeden altı ay sürdürmeyi başarabilecekler ve büyük ganimete ulaşabilecekler mi? Ya da ikisi arasındaki bu hararetli kıvılcımlar birgün kalplerine sıçrayıp sahte ilişkilerini şaşırtıcı bir gerçekliğe mi dönüştürecek? Sonuçta "What Happens in Vegas" gerçek bir sürpriz saklıyor…       Cameron Diaz ve Ashton Kutcher filmin senaryosundaki “ya olursa” fikrinden oldukça etkilenmişler.” Bir ilişkisi olan insanlar bekar arkadaşlarının her zaman daha şanslı olduğunu düşünürler. Ama öteki yandan bekar olanlar da bir ilişkisi olanlara gıpta ederler. Yaşamda, önemli olan kendi mutluluğunuzu bulmaktır. Sadece bir ilişkiniz olduğu için mutlu olamazsınız, öncelikle kendinizle ve kendiniz için mutlu olmalısınız..Sanırım canlandırdığım karakter Joy bu durumu oldukça güç bir şekilde öğreniyor” diyor Diaz.      “Jack ve Joy aynı paranın iki tarafı gibiler…” diyor Kutcher ve ekliyor “İkisi de ilişkilerinde mücadeleci, Jack biraz daha rahat Joy’a göre.. Joy biraz daha tutucu..Romantik olarak aslında her ikisi de hep yanlış ilişkilerin peşinde olmuşlar, belki de birbirlerine yaklaşmaları bu yüzden…”      Yönetmen Tom Vaughan izleyicilerin “What Happens In Vegas” ile sadece iyi bir film seyredip, eğlenceli vakit geçirmekten ziyade, aslında insanları biraraya getiren şeylerin neler  olduğunu hatırlayarak sinemadan ayrılacaklarını hatırlatıyor. “Bazen birlikte olmanız gereken kişi tam yanınızda durmaktadır” diyor Vaughan. “Tek yapmanız gereken onu gerçekten bulduğunuz zaman kendinize şans tanımanız..”
'Hızlı Yarışçı'nın İlk 7 Dakikası!
09.05.2008

'Hızlı Yarışçı'nın İlk 7 Dakikası!

Çığır açan “Matrix” üçlemesinin yaratıcıları Wachowski kardeşler ve yapımcı Joel Silver, tüm aileye hitap eden, yüksek tempolu macera filmi “Hızlı Yarışçı Speed Racer” ile yeniden karşımızda... “Hızlı Yarışçı Speed Racer”ın başrolünde daha önce “Into the Wild”da izlediğimiz Emile Hirsch oynuyor. Christina Ricci (“The Opposite of Sex”) Speed’in kız arkadaşı Trixie; John Goodman (“The Big Lebowski”) babası ve Oscar ödüllü Susan Sarandon (“Dead Man Walking”) ise annesi rolünde çıkıyor karşımıza. Anime’de çığır açan Tatsuo Yoshida’nın yarattığı çizgi film serisini temel alan, gerçek oyuncuların rol aldığı “Hızlı Yarışçı Speed Racer” Wachowski Kardeşler’in belirgin özelliği haline gelen, devrim niteliğindeki özel efektler ve yepyeni öykü anlatım tekniklerini sergiliyor. 20 Haziran’da gösterime girecek “Hızlı Yarışçı Speed Racer” filminin ilk yedi dakikasını Sinemalar.com ayrıcalığıyla, herkesten önce izleyebilirsiniz.
Festival Başladı!
09.05.2008

Festival Başladı!

11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali başladı. Festival programı Türkiye ve dünyadan kadın yönetmenlerin katılacağı film gösterimleri ve söyleşilerle dolu dolu. FESTİVALDE DÜN (8 MAYIS) 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Devlet Opera ve Bale’de yapılan görkemli bir törenle başladı. Başak Köklükaya ve Altan Gördüm’ün sunuculuğunu yaptığı gecede Nilüfer Aydan “Uçan Süpürge Onur Ödülü”nü, Meral Çetinkaya “Bilge Olgaç Başarı Ödülü”nü aldılar. FESTİVALDE BUGÜN (9 MAYIS) Festivalde bugün İran sinemasının yükselen yıldızı Mania Akbari ‘On’ ve ‘10+4’ filmleriyle konuk olacak. Akbari gösterimlerin ardından seyircisiyle buluşacak. Uluslararası Eleştirmenler Birliği (FIPRESCI) Ödülü için Türkiye adına yarışacak Fikret Bey’in yönetmeni Selma Köksal da filmin ardından gelecek soruları yanıtlayacak. Yönetmenli gösterimlerden biri de ‘Lilit’in Kızkardeşleri’. İlk filmi ‘Gündelikçi'yle pek çok festivalden ödül alan Emel Çelebi yeni filmini konuşacak. Ahmet Çadırcı’nın Uçan Süpürge Onur Ödülü’nün bu seneki Sahibi Nilüfer Aydan üzerine yaptığı belgeseli ‘Çocuk Yüzlü Kadın: Nilüfer Aydan’ da ilk kez gösterim olanağı bulacak. Günün öne çıkan filmlerinden birisi de ‘Pastacı’. Festivalin “Anısına” bölümünde gösterilecek bu keyifli filmin yönetmeni iki sene önce öldürülen bağımsız sinemanın prensesi Adrienne Shelly. Altyazı sinema dergisinin özel gösterimiyle Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak olan filmin ardından Elizinn pastanelerinin ‘lezzetli’ bir sürprizi olacak. Nilüfer Aydan Altındağ’da Altındağ Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen ‘Sinemamız’ bölümünde Nilüfer Aydan’ın Göksel Arsoy’la birlikte oynadığı ‘Şehirdeki Yabancı’ Altındağ Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ücretsiz gösterilecek. Halit Refiğ’in 1963’te çektiği ve dönemin Türkiye’sini etkileyici gözlemlerle yansıtan filmdeki oyunculuğuyla Aydan’a Moskova’dan Nişan Ödülü verilmişti. Gösterimin ardından Nilüfer Aydan’ın katılacağı bir söyleşi gerçekleşecek. FESTİVALDE YARIN (10 MAYIS) Festival 33 sene sonra bir araya gelecek İlerici Kadınlar Derneği’ne (İKD) evsahipliği yapıyor. Kırmızı çatkıları ve karanfilleriyle 70’lerin ortasında kadın hareketinin önemli simgelerinden olan İKD’li kadınlar, “Bir Zamanlar İKD/Kadınların Bitmeyen Mücadelesinde Karanfilli Bir Uğrak” başlıklı söyleşide dünden bugüne değişen kadın hareketini ve Türkiye’yi konuşacaklar. Söyleşinin öncesinde ‘Hannelore Mabry’ ve ‘Çiçekler Simone de Beauvoir İçin’ adlı filmler ücretsiz gösterilecek. Emmanuelle Cuau’nun festivallerde çok beğenilen filmi ‘Çok Mersi’nin  (Trés Bien, Merci) ise traji-komik bir öykü anlatıyor. Sıradan bir hayat süren Alex’in bir gün sokakta kimlik kontrolü yapan polislerce gözaltına alınmasını anlatan bu ilginç komedi Fransa adına yarışıyor. Filmin gösteriminde yönetmen Cuau da bulunacak. Fransa-İsrail ortak yapımı ‘Denizanası’nın (Meduzot) iki yönetmeni var: Shira Geffen ve Etgar Keret. Cannes Film Festivali’nden “Altın Kamera Ödülü”yle dönen film, insanlık durumlarına dair çokparçalı öyküler anlatan şaşırtıcı bir yapım.   Hollanda’dan katılan ‘Gerçek Aşk Kördür’ (Blind) ise sinemada gerçek bir aşk öyküsü izlemeye hasret kalanların damağında hoş bir tat bırakacak. Etkileyici görüntüleri ve müziğiyle öne çıkan film, aşkın gerçekten de kör olup olmadığını sorguluyor. Yönetmen Tamar van den Dop da Ankara’da olacak ve filminin gösteriminin ardından seyircilerle sohbet edecek. 2008 Oscar’larında adı sıkça anılan ve katıldığı festivallerden pek çok ödül toplayan ‘Savages Ailesi’, Radyo ODTÜ özel gösterimiyle 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde. Bilinen ama konuşulmayan bir konuda, yaşlanmanın gerçekleri ve güçlükleri hakkında yeni sözler söyleyen bu bağımsız yapım Ankara’daki ilk gösterimini bugün Uçan Süpürge’de yapacak.
‘Uçan Süpürge’ Film Önerileri
08.05.2008

‘Uçan Süpürge’ Film Önerileri

Arzuladıkları ve hak ettikleri güzellikte, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanarak; kendi düşünün peşinden koşan kadınları “görünür” kılma çabasıyla yoluna devam eden Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu yıl 11. kez konuk olacak hayatımıza; kimi zaman sarsarak, şaşırtarak; kimi zaman hüzünlendirip, ağlatarak ve bazen de gülümsetip, coşturarak... 8–15 Mayıs 2008 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek festivalde bu yıl 27 ülkeden 88 kadın yönetmeninin 89 filmi seyirciyle buluşacak. Özgürlük, mücadele, kendini keşfetme ve sevgi temalarını öne çıkaran kadın filmlerinden oluşan zengin programı ile başkentli sinemaseverlere, sinemaya doyacakları bir hafta yaşatmayı amaçlayan festivalin, daha çok film izlenmesi amacıyla 5 ytl’den satılacak biletleri, 1 Mayıs’tan itibaren Kızılırmak Sineması’nda açılan gişelerden temin edilebiliyor. 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin basın sponsorlarından Sinemalar.com olarak, festival programında yer alan filmler içerisinden sizler için bir seçki hazırladık. Sinemalar.com Bu Filmleri İzlemenizi Tavsiye Ediyor 1. Gerçek Aşk Kördür (Blind) Hollanda’dan katılan ‘Gerçek Aşk Kördür’, sinemada gerçek bir aşk öyküsü izlemeye hasret kalanların damağında hoş bir tat bırakacak. Etkileyici görüntüleri ve müziğiyle öne çıkan film, aşkın gerçekten de kör olup olmadığını sorguluyor. Yönetmen Tamar van den Dop da Ankara’da olacak ve filminin gösteriminin ardından seyircilerle sohbet edecek. 2. XXY Cannes'da Eleştirmenler Haftası'nda Büyük Ödül kazanan Lucia Puenzo'nun ilk uzun metrajlı filmi ‘XXY’ ise hermafrodit (çift cinsiyetli) bir gencin çarpıcı öyküsünü anlatıyor. Cinsiyet, cinsellik ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerine etkileyici sözler söyleyen film yarışmanın en akılda kalıcı filmlerinden biri olacak. 3. Bir Yudum Sevgi Festival “Bilge Olgaç Başarı Ödülü”nün bu seneki sahibi Meral Çetinkaya’nın iki filmine programında yer veriyor. Bunlardan ilki Atıf Yılmaz’ın en iyi filmlerinden ‘Bir Yudum Sevgi’ (1984). Başkaldıran kadın karakteri, toplumun “genel ahlak” anlayışı ve kadının kurtuluşuna yaptığı vurguyla bugün bile Türkiye sinemasının vazgeçilmezlerinden biri olan film, Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları adlı kitabından uyarlandı. 4. Az Önce Oldu (Kurz Davor ist es Passiert) Festivalde Avusturya adına yarışan ‘Az Önce Oldu’, evrensel bir sorun olan kadın ticaretini gerçek öyküler ekseninde ele alıyor. Anja Salomonowitz’in Berlin’den “Caligari”, Viyana’dan da “En İyi Film” ödüllerini toplayan filmi, kurguyla kurmaca arasında seyircinin vicdanını da sorguluyor. 5. Deniz Anası (Meduzot) Fransa-İsrail ortak yapımı ‘Denizanası’nın iki yönetmeni var: Shira Geffen ve Etgar Keret. Cannes Film Festivali’nden “Altın Kamera Ödülü”yle dönen film, insanlık durumlarına dair çokparçalı öyküler anlatan şaşırtıcı bir yapım.   6. Jeanne Dielman Sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden Chantal Akerman’ın gerek yarattığı etki gerek süresiyle dikkat çeken 1976 tarihli filmi ‘Jeanne Dielman’, 3,5 saate yaklaşan süresiyle seyirciden sabır istiyor ancak bunun karşılığını da fazlasıyla veriyor. Yabancılaşmanın, bir başınalığın ve kopukluğun ifade edilmeyen trajedisini kışkırtıcı bir biçimde anlatan film, 70’lerde feminist hareketi derinden etkilemişti. 7. Savage Ailesi (The Savages) Ankara’daki ilk gösterimini yapacak olan ‘Savage Ailesi’ (2007), Tamara Jenkins’in yönettiği, yaşlılık üzerine yıkıcı bir dram. Bu sene “En İyi Kadın Oyuncu” dahil olmak üzere iki dalda Oscar adaylığı alan film, pek çok festivalden de ödülle döndü.   8. Hayalet Aşk (Phantom Love) Sinema dergisi Altyazı’nın katkılarıyla gösterilecek olan, Nina Menkes’in seyircileri adeta ikiye bölecek olan filmi ‘Hayalet Aşk’ (2007), sürreel bir aşk öyküsü anlatırken, seyircinin izleme deneyimini de zorlayacak. Zor filmleri sevenler için kaçırılmayacak bir fırsat. 9. Şaşkın Köpekler (Sag-haye Velgard) Marzieh Meşkini’nin 2004 yılında çektiği film, Afganistan’da savaşın yıkıcı etkisinden en çok etkilenenin çocuklar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, anneleri hapse giren iki çocuğun yaşadıklarına odaklanıyor. 10. Onu Tanıdığımda Erkekti (She Is A Boy I Knew) Gwen Haworth’un yazıp yönettiği ve başrolünde kendisini oynadığı, Montreal Uluslararası LGBT Film Festivali’nden “Seyirci Ödülü”yle dönen film; kıyafetlerin, isimlerin ve anatominin cinsel kimliğin kurulması üzerindeki rolünü tartışıyor.
W Δ Z = SAW Mıdır?
05.05.2008

W Δ Z = SAW Mıdır?

Haftanın gösterime giren en ilginç filmi “Waz” olsa gerek. Aslına bakılırsa filmin ismini Waz olarak yazmak, filmin adını yanlış yazmak demek.  W ile Z nin arasında delta işareti var. Fakat, gerek filmin isminin yazılış şekli gerekse de afiş seçimi SAW ı andırmıyor da değil. Önyargı ile gidenler arasında kendimin oluğunu da söyleyebilirim. Ancak bu filmi izleyene kadar sürüyor. Filmin başrollerini Melissa George (Helen Westcott) ve Stellan Skarsgård (Eddie Argo) paylaşıyorlar. Melissa George’ u daha önce “30 Gün Gece” filminde ”Stella Oleson” tiplemesi ile yine “WΔz” da olduğu gibi polis rolünde izlemiştik. Tek fark, bu filmde bürosuna yani atanmış olması. Stellan Skarsgård ise “Karayip Korsanları” serisindeki “Bootstrap Bill” olarak Will Turner’ın babası rolünde göz aşinalığımızı kazanmıştı. WΔz da ise sert ve kötü polis tiplemesi ile karşımıza çıkıyor. Filmin genel olarak konusu, ortalarda bir katilin olması, kurbanlarının belli kişilerden oluştuğu ve polislerin sürekli olarak katilin peşinde olması olarak sadeleştirilebilir. Fakat film hem, katil – kurban – polis üçlemesini son yıllarda bolca görülen klişelerden arındırarak gerçekleştirmiş, hem de bu klasik olaylar zincirine psikolojik darbeler bindirmiş. Katil – Kurbanlar – Polis üçlemesinden bahsetmişken, iyi filmlerin basit klişelerinin de yok edilebileceğinin çok iyi ele alındığını söyleyebilirim. Polislerin açıkça taraf tuttuğunu, elinde silah olan herkese saldıramayacağını, iki  polisin 28 mermi ile bir çeteyi yok etmek yerine oradan korkarak uzaklaşıp gitmelerini, cesetler üzerine işlenen bir ifadenin intikam ile bağlantısının bu kadar iyi yapılması ile beraber izleyici üzerinde psikolojik bir etki bırakabileceğini gördüm. Aslında filmin en ağır darbesi birbirini seven iki insanın sınanması. Fakat bu sevginin türlerine de el atılmış durumda. Kurbanlar arasında, karı – koca, iki iyi arkadaş, anne ve çocuğu, büyükanne ve torunu, son olarak “iki sevgili” var. Sevginin de çeşitliliğine inilmesi tarz olarak filmden hiç beklenmeyen durumlardan bir tanesi. Fakat bu ayrımı yapmaya mecbur olduğumuz bir formül olayı var, filmin farkı da burada ortaya çıkıyor. Filmden beklenmeyen bir diğer durum sonlara doğru aykırı bir aşk hikâyesinin senaryoda ekli olması. Bunun başından beri belli olmaması karakter seçimindeki özenden kaynaklanıyor. Aşkında eklenmesi ile psikolojik olarak etkilenilmişlik, gerilmişlik, yeterince polisiye ve intikam duygusunun matematiksel formülle kabul edilebilirliğine inandırılmış olmak filmden  pek bir performans beklemeyen, iki parçalama izleyip geri dönme önyargısı olan benim gibi izleyicileri koltuğa yapıştırıp, şanslı hissetmesini sağlıyor. Ve de bu haliyle gerek çeşitlilik gerek yok denecek kadar az klişe ile zaten “Testere” ile birbirinden açıkça ayrılıyor.   Yukarıda sayılan bağlar arası sevgi çeşitlerinin formülün mantığıyla çarpıştırılması film izlenirken bir psikolojik rahatsızlığı da beraberinde getirdiğinden mekanizmaların bir önemi kalmıyor. Zaten film de “çarpışmayı” pek önemsememiş, “Testere”deki olayların dış dünyadaki etkisini izliyoruz. WAZ – SAW kelime oyununun benzetmesi sadece bu şekilde mantıklı olabiliyor. “Waz”daki tür çeşitliliğinde , “Testere” gibi “birkaç labirent hazırladık,  fareleri de içine attık buyurun eğlenceye” mizahı yok. Testere’deki Jigsaw karakterinin savunduğu “ben katil değilim, kurtulmak için kendisi öldürdü, yani katil kendisi” olayının aynısı filmde formülün içine atılarak değişik bir anlam kazanmış. “Testere” serisinde insanların işkenceye maruz kalmasının, hayatlarının öneminin farkında olmadığı için bir dizi sınavdan geçmesi gerektiği açıklamasını hiçbir zaman yeterli bulamadım. W Δ Z bu sorunu ince bir zeka ile olması gerektiği gibi intikam duygusunu formülün merkezine yerleştirerek çözmüş. Yine “Testere”de bolca görülen “kendin için birini öldür, sevdiğin için birini öldür” mantıkları, “Waz”da, “kendin için sevdiğini öldür” mantığına dönüşünce ve de bu sevgi üzerindeki çıkar rüzgarları sert esmeye başlayınca koltukta silkelenmeniz gerekiyor. Fakat “W Δ Z” ı izledikten sonra yine “SAW” iddiasını ileri sürenler olacaksa “23 Numara” filmindeki Jim Carrey’nin canlandırdığı Walter Sparrow tiplemesine söylenen bir sözdeki gibi, “ne olursa olsun 23’ü bulurlar, sonucun 23.5 olduğu bir konuda ise zaten 5’in de 2 ve 3’ten oluştuğunu söylerler” demesi geliyor aklıma. İyi Seyirler. Premier Grup
'The Incredible Hulk'ın Fragmanı
05.05.2008

'The Incredible Hulk'ın Fragmanı

13 Haziran 2008’de gösterime girecek “The Incredible Hulk” filminin Türkçe altyazılı fragmanı yayınlandı. Başrollerini Edward Norton ve Liv Tyler’ın paylaştığı, 2008 yazının en iddialı filmlerinden biri olan “The Incredible Hulk”ın konusu ise şöyle: Bruce Banner gama ışınlarına maruz kalmış ve hücresel bir değişikliğe uğramıştır. Artık o sinirlendiğinde yeşil bir devdir. Artık bu gerçekle yaşayan Banner, sevdiği kadından ve eski yaşam alışkanlıklarından kopar. Günün birinde bir bilim adamı sorununa çare olabilecek bir seçim fırsatı sunar: Ya Hulk gidecek, Bruce kendisi olarak hayatına devam edecek, ya da kendini tamamen bir süperkahraman olan Hulk'a teslim edecektir.
‘Seksi ve Çılgın’: Paris Hilton Markasının Son Ürünü!
02.05.2008

‘Seksi ve Çılgın’: Paris Hilton Markasının Son Ürünü!

Bir güzellik yarışmasında jüri üyeliği yapmak için geldiği Türkiye’de sergilediği samimi ve mütevazı tavırları ile hepimizin dikkatini çekti Paris Hilton. O ana kadar çoğunlukla skandalları ile tanıdığımız Paris, canlı yayında oryantal yapacak kadar “bizden” bir imaj çizerek, Türk insanının gönlünü kazandı. Yüzündeki saflık derecesindeki masumiyetle, Anadolu’nun bağrından kopup gelen, içten ve temiz bir kızcağız görünümündeki Paris Hilton, çoğumuzu hayrete düşürdü. Bu kız, o meşhur “skandallar kraliçesi” olamazdı! Aslında Paris, çoktan o defteri kapatmış, hatta hiç açmamış (!) gibi görünüyordu. Sinema ve müzik dünyasında yakaladığı başarılardan sonra, artık bir önemi yoktu belki de; ne sanal alemi birbirine katan videolarının ne de hapiste geçirdiği zor günlerin. Ülkemizden bir “rüzgar gibi geçmiş” olsa da,  2 Mayıs’ta gösterime giren “The Hottie and The Nottie” (Seksi ve Çılgın) filmiyle yeniden gündemde “dünyanın en çok fotoğraflanan kadını” Paris Hilton. “The Hottie and The Nottie” bir çeşit “güzel ve çirkin” komedisi. Konusu itibariyle hiç kafa yormadan izleyebileceğiniz, eğlenceli bir romantik komedi. Filmde güzelliği ile erkekleri büyüleyen  Cristabel Abbott rolünde izleyeceğimiz Paris Hilton, daha önceki sinema deneyimlerinin de yardımıyla, rolünün hakkını veren bir performans sergiliyor. Elbette ki, rolünün çok da üzerinde çalışılacak bir yanı yok ancak yine de beyazperdede sırıtmıyor Paris. Filmde Paris’in canlandırdığı Cristabel’in, onsuz bir adım bile atmayacak kadar bağlı olduğu, en yakın arkadaşı June Phigg rolünde Christine Lakin çıkıyor karşımıza. Sorun şu ki; Cristabel ne kadar güzelse, June da bir o kadar çirkin. Başlarda güzeller güzeli Cristabel’e yakınlaşmak için, ‘çirkinlik abidesi’ June’a erkek arkadaş ayarlamaya çalışan, ancak sonraları June’un ruhundaki güzellikleri keşfederek, aradığı aşkın onda olduğunu farkeden Nate Cooper rolünde ise Joel David Moore’u izliyoruz. İzleyiciye kavratılmak istenen mesaj ise çok açık: “Yüzü güzel olan kırk gün, gönlü güzel olan kırk yıl sevilir”. Elbette ki yapımcılar, son yıllarda giderek bir hastalığa dönüşen “güzelleşme” sevdasına kapılan bayanlara (hatta baylara), rahatlatıcı bir mesaj vermekten ziyade; Paris Hilton ismi üzerinden para kazanmanın derdinde. Esasında bu filme önyargısız yaklaşabilirseniz, benzeri birçok romantik komedi filminden aldığınız tadı, bir nebze de olsa yakalamanız mümkün. Altı çizilesi replikler ya da iddialı oyunculuklar beklemeden, gülümsemek ve görsel açıdan hoş vakit geçirmek düşüncesindeyseniz; sinemada harcayacağınız iki saat kayıp olmayacaktır sizin için. Aşk, güzellik ve kendine güven gibi evrensel temalar üzerine yoğunlaşan “The Hottie and The Nottie”nin çekim süreci Los Angeles’ta 21 günde tamamlanmış. Kadroda Paris Hilton gibi bol malzeme çıkarılacak bir ismin bulunması sebebiyle, muhtemel paparazzi saldırılarını önlemek için ekstra güvenlik önlemleri alınmış. Buna rağmen Paris Hilton’un çalıştığı her gün, setin çevresini yüzlerce paparazzi, ellerinde kamera ve fotoğraf makineleriyle kuşatmış.
Süpürge Uçmaya Hazır!
02.05.2008

Süpürge Uçmaya Hazır!

Sinemalar.com’un basın sponsorluğunu üstlendiği Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu sene 11. kez uçmaya hazırlanıyor. Dünyanın kadınlarını bir kez daha peşine takan Uçan Süpürge, 8–15 Mayıs tarihleri arasında İran’dan İsrail’e, Brezilya’dan Arjantin’e farklı ülkelerden farklı tatlar getirecek Ankara’ya. “Kendin Ol, Düşünü Yarat” temasıyla yola çıkan festivalde 27 ülkeden 88 kadın yönetmenin 89 filmi gösterilecek. Kalkış için hazırlıklarınızı yapmaya başlayın! Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu sene Vakıfbank’ın sponsorluğunda, Kültür Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun katkılarıyla düzenleniyor. Bir kez daha baharın tazeliğiyle ‘merhaba’ diyecek festivalin mönüsü yeni ve eskilerden oluşan leziz filmlerle dolu. 11. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, 8 Mayıs Perşembe akşamı Devlet Opera ve Balesi’nde (Büyük Tiyatro) yapılacak Açılış Töreni ile başlayacak. Başak Köklükaya’nın sunuculuğunu yapacağı gecede Nilüfer Aydan’a “Uçan Süpürge Onur Ödülü” ve Meral Çetinkaya’ya “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” verilecek. TRT 2’den canlı yayınlanacak gecede Cellisima grubu da küçük bir konser verecek. Biletler sadece 5 YTL