Yönetmen Sydney Pollack Öldü
27.05.2008

Yönetmen Sydney Pollack Öldü

Oscar ödüllü yapımcı ve film yönetmeni Sydney Pollack 73 yaşında kanserden öldü. Pollack\'ın temsilcisi Leslee Dart, ünlü yönetmenin Los Angeles’daki evinde dün öldüğünü söyledi. Yönetmene 10 ay önce kanser teşhisi konduğunu söyleyen Dart, hastalığın kaynağının ise belirlenemediğini ifade etti. Pollack, Robert Redford ve Meryl Streep\'in başrollerini paylaştığı 1985 yapımı "Out of Africa" (Benim Afrikam) ile ‘En İyi Yönetmen’ ve ‘En İyi Film’ dahil olmak üzere, 7 dalda Oscar kazanmıştı. Pollack\'ın diğer önemli filmleri arasında ‘En İyi Yönetmen’ ödülüne aday gösterildiği, Dustin Hoffman\'ın başrolünü oynadığı komedi filmi "Tootsie" ile Amerikan buhranından bir kesit sunan, Jane Fonda\'nın oynadığı "They Shoot Horses, Don\'t They?" (Atları da Vururlar) da yer alıyor.
Yeni ‘Terminatör’ Üçlemesi
26.05.2008

Yeni ‘Terminatör’ Üçlemesi

“The Terminator” (1984), “Terminator 2: Judgment Day” (1991) ve “Terminator 3: Rise of the Machines” (2003) filmleri ile gişeleri fetheden Terminator serisinin yeni bölümü ‘Terminator Salvation: The Future Begins’ ile başlıyor. Başrollerinde Sam Worthington ve Christian Bale’in yer aldığı “Terminator Salvation: The Future Begins” filminin çekimlerine 5 Mayıs 2008 tarihinde Albuquerque, New Mexico’da başlandı. The Terminator film serisinin bu çok beklenen ve kıyamet sonrası 2018 yılında geçen yeni bölümünde Christian Bale, Skynet ve Terminator ordusuna karşı insanların direnişine liderlik eden John Connor’ı canlandırıyor. Senaryosunu Michael Ferris ve John Brancato’nun yazdığı, McG tarafından yönetilen  “Terminator Salvation: The Future Begins” milyarlarca dolarlık Terminator serisinin yeni bölümünü ve yeni Terminator üçlemesinin ilk bölümünü oluşturacak. Filmin Kuzey Amerika’da 22 Mayıs 2009’da gösterime girmesi planlanıyor. 
Boleyn Kızı: Tudor Hanedanındaki Boleyn Rekabeti!
23.05.2008

Boleyn Kızı: Tudor Hanedanındaki Boleyn Rekabeti!

İngiltere’nin entrikalarla dolu hanedanlık tarihinin en bilinen öykülerinden biridir Anne Boleyn’in öyküsü. VIII. Henry’nin üzerinde yarattığı büyü ile bir dönemi değiştiren kadındır. Uğruna her şeyden vazgeçen Henry onu kraliçesi yapar. Anne Boleyn’in kraliçe olarak geçirdiği kısa zamanda etkin görevi de olur. Ama sonunda taht varisi erkek çocuk sevdası yüzünden giyotine gönderilir.Tüm bunlara rağmen ne acıdır ki, tahtın yeni varisi Anne Boleyn’in kızı meşhur “bakire kraliçe” Elizabeth’dir. 45 yıl süren görkemli yönetimi de çok filme konu olur Elizabeth’in…
İzmirli İşadamı \'Atatürk\' Olursa
23.05.2008

İzmirli İşadamı \'Atatürk\' Olursa

Yıllardır “kim oynasın” diye düşündüğümüz; Antonio Banderas, Brad Pitt, Kevin Costner ve Daniel Craig gibi birçok Hollywood yıldızının da adının geçtiği “Atatürk” rolü için aranan isim İzmir’de bulundu: Yavuz Hekim. Geçen yıl İpek Çalışlar’ın ‘Latife Hanım’ kitabından uyarlanan belgeselde ‘Mustafa Kemal Atatürk’ karakterini canlandıran İzmirli işadamı Yavuz Hekim, bu kez ‘Emret Komutanım’ dizisinde Atatürk rolünde oynadı. Hekim, Mustafa Altıoklar’ın yapımcılığını üstlendiği dizinin 19 Mayıs nedeniyle özel olarak çekilen ve 16 Mayıs Cuma günü yayınlanan bölümünde rol aldı. Bundan sonra “Atatürk” rollerinde oynamaya devam edeceğini ve gelecek tekliflere olumlu baktığını belirten İzmirli işadamı Yavuz Hekim ile, hayatına ayrı bir renk getiren oyunculuk macerası üzerine konuştuk. Meğer Hekim, Atatürk rolünü geliştirip, uluslararası film festivallerine katılmayı düşünüyormuş…Sinemalar.com: Yavuz Bey, bu sürpriz gelişmeler yaşanmadan önce oyunculuk hayalleri kurar mıydınız?
‘Hep Seni Aradım’: Ararken, Ruhumu da, Tadımı da Kaybettim!
23.05.2008

‘Hep Seni Aradım’: Ararken, Ruhumu da, Tadımı da Kaybettim!

Zaman zaman kritiklerin girişinde “bu Türkçe isimleri kim koyuyor” serzenişlerini kullanmak zorunda kalıyor ve artık bu duruma alışıyorken, garip bir durumla karşı karşıyayız bu kez. 2004 tarihli bir film ve yine saçma bir isimle vizyonda. Amerika’da 3 Eylül 2004’de gösterime giren film, şu an itibariyle dünya sinemalarındaki son gösterimini ne yazık ki Kuveyt’ten bile sonra yapıyor ülkemizde.
‘Sinema ve Müzik’
22.05.2008

‘Sinema ve Müzik’

Acaba beyazperdeden peşi sıra akan bütün o görüntüler, arkalarında armonik notalar olmadan ne kadar çekici olabilirdi? Düşündüğümüz zaman, müziksiz bir hayat ne kadar manasızsa, bir sinemasever için de akıcı melodiler olmadan kurgulanmış bir film o kadar manasızdır. Film müzikleri bir filme karakter ve hüviyet kazandırmak için tüm hünerlerini sergiler. Öyle ki görüntüler ne kadar aksini iddia ederse etsin, bir aksiyon filmi yumuşak müzikler ve kederli melodilerle, tüm vurdu kırdıya rağmen sıradan bir dramadan öteye geçemez. Film müzikleri tıpkı sinemanın kendisi gibi hareketli bir ilerlemeye tabidir. Sinema tarihinin başlangıcında seyirciyi eğlendirmek için sadece kulak doldurmak üzere çalınmış bilindik klasik müziklerden öteye geçemeyen film müzikleri, özellikle son on yılda olmak üzere büyük bir atılım gerçekleştirmiş ve neredeyse sinemadan ayrı bir sektör kolu olarak sivrilmeyi başarmıştır. Sessiz filmlerde kullanılan müziklerin değişim göstermeye başladığı, filmin tarzı ve karakterini belli eden müziklerin bestelenmeye başladığı dönemler, Chaplin filmlerine denk gelmiştir. O döneme kadar opera ve baleden yedinci sanata geçiş aşamasında bir köprü olan müzik, 1915’ten itibaren filme ait müzik temasına uygun şekilde vücut bulmaya başlamıştır. 1930\'larla birlikte sesli filmler çekilmeye başlanmıştır. Sessiz filmden sesli filmler dünyasına geçişte, siyah beyaz ekranı renklendiren unsurlar özellikle Chaplin filmlerinde komedi unsurunu veren müziklerdi. Sesli filmlere geçiş dönemi beraberinde müzikalleri getirdi. Özellikle o dönem ünlü Amerikalı şarkıcıların boy göstermeye başlamasıyla, o zamana kadar filmin tempo ve ritmini ayarlayan klasik müzik yerini kadife sesli caz sanatçılarının nağmeli sözlerine bırakmaya başladı. Caz severlerin en iyi bildiği şarkılardan biri olan Frank Sinatra’nın “Singing in the rain” şarkısı eşliğinde yağmur altında yapılan o dans, bu dönemin özeti gibidir. Sinemada film müziklerinin fonda kalmaktan kurtulup, müzisyenlerinin adıyla ve ölümsüz besteleriyle anılmaya başlandığı dönemse 70\'li yılların başına bizi getirir. Bugün bile müzikal anlayışı ile yeraltı dünyasını konu alan filmlere ilham veren Nino Rota’nın “Baba” için yapmış olduğu müzikler, tema müziği kavramının doğuşunu sağlar. Bu doğuşla birlikte tema müziği kavramı gelişmiş ve günümüz klasiklerinin çoğu, bu kavrama dayanarak hem eşsiz senaryoları, hem de filmle bütünlük sağlayan tema müzikleri ile zihinlerimize kazınmıştır. Öyle ki Baba filminin tema müziğini duyduğunuzda ortama bir ağırlık çökmüş, Rocky’nin efsanevi “Eye of the Tiger”ın giriş müziği aerobik ve fitness salonlarında çalar olmuştur. Bizler de kaçınılmaz olarak havayı yumruklayan boksörler olmuşuzdur. Kaçınılmaz olarak bu döneme kadar uzanan ve film müziklerine şekil veren efsanevi besteciler ortaya çıkmıştır. Bu dönemden başlayarak özellikle 80’lerden sonra film müziğini yeniden tanımlayan isimlerin başında John Williams gelir. Seksenden fazla eserin müziğini bestelemiş olan bestecinin “Schnidler’s List”, “Star Wars” ve “Indiana Jones” üçlemeleri ile “Jaws” ve “Superman” gibi tema müziğinin tanımını yapacak cinsten eserlerde imzası vardır. En iyi Western filmlerinin gerçek bir klasik olmasında en büyük paya sahip olan Ennio Morricone ise “İyi, Kötü ve Çirkin” ve “Birkaç Dolar İçin” gibi filmler dışında “Bir Zamanlar Amerika”, “Kill Bill” gibi filmlerde de büyülü melodileri işler. Jerry Goldsmith’in “Omen” ve “Robocop” temaları, “Cesur Yürek” ve “Titanik” için yaptığı müziklerle dikkat çeken James Horner; özellikle “Görevimiz Tehlike”nin müzikleri ile sevilen Danny Elfman ve günümüzün filmlerinin çoğunda imzası bulunan müzik dâhisi Hans Zimmer gösterilebilecek eşsiz örneklerdendir. Film müziklerinin sektörel bazda ayrılmaya başladığı yıllar 90’lı yılların başıdır. Film müzikleri olgusu, “soundtrack” kelimesi ile dilimize girip artık kendisine sinemadan farklı bir alan yaratmayı başarmış ve ekonomik olarak film yapımcılarına yeni bir sektör açmıştır. Artık filmlerin beyazperdeye çıkmasıyla birlikte aynı anda filmin müziklerinin veya filmde çalan müziklerin içinde bulunduğu soundtrack albümleri piyasaya çıkmaya başlar. Bu zamanda çıkan albümlerin hepsinin ortak özelliği enstrümantal müzikleri barındırıp, filmde yer almayan müzikleri barındırmamalarıydı. Bu ağırlık 2000’li yıllarla neredeyse filmden bağımsız albümlere kaymaya başlamıştır. Filmin içinde dahi yer almayan müzikler, gruplar ve parçalar; filmin karakterine uygunluk sağlayacak bir şekilde albümün içine oturtulmuştur. Bu tip soundtrack albümlerinin dönüm noktası ise “Matrix” filminin soundtrack albümüdür. Değişimin önemli sebeplerinden biri popüler müziğe nazaran tırmanışa geçen alternatif müzik ve rock müziğin enerjisinden son dönem aksiyon ve bilimkurgu filmlerinin karakter yapısına tamamen uymasıdır. Filmlerde bulunmayan veya işitilmemiş parçaların albümlere konmasının sebebi ise genç ve dinamik olan bu müziğin hem tarifsiz bir enerji barındırması hem de sinemaseverler ile müzikseverler arasında bir bağ yaratılmaya çalışılmasıdır. Bununla birlikte yapımcıların astronomik rakamlarla çalışan usta besteciler yerine daha düşük maliyette, hevesli ve heyecanlı grupların parçalarına yer vermeyi tercih etmeleri de kulislerde konuşulmakta. Film müziklerinin filme karakter verdiğini belirtmiştik. Bu değerden yola çıkarak incelersek müziğin armonik yapısı ve türünün ne kadar belirleyici olduğunu görebiliriz. Tarihi ve fantastik filmlerde orkestral ve enstrümantal müziğin ağırlığı tamamen hissedilir. Savaş başlangıçlarında vurmalı çalgılar savaşın tamtamlarını taklit ederken, usta bir maestronun şefliğinde klasik müziğin her notası, filmin her duygusunu vermek için, tabir-i caizse filmi size kulaklarınızla izletmek için tüm hünerini sergiler. Akabinde gerilim vermek için minör akorlardan giren yaylı enstrümanlarla seyirci gerilir. Filmin bölgeselliğini vurgulamak için yöresel enstrümanlar atmosferi yaşatma da birebirdir. Örneğin “Cesur Yürek’”teki gayda performansları, çöllerde geçen sahnelerde arabesk müziğin ağırlığı hissedilir. Bununla birlikte bilim-kurgu filmlerinin vazgeçilmez müzik türleri; tekno, progresif, rock gibi sert tonlarla kurulan eserlerdir. Romantik komedilerin baskın pop müzik anlayışı basmakalıp olmakla birlikte bu tip filmler için biçilmiş kaftandır. Yedinci sanatın türünü belirleyen en önemli etken anlaşıldığı üzere onun müziğidir. Yedinci sanat ifadesinin sinemaya verilmesinin bir diğer sebebi de, görselliğiyle büyülemesinin yanında seyirciye işitsel bir şölen sunmasından da kaynaklanır. Sözün özü: Sinemaya bir bütün olarak baktığımızda; oyuncular, senaryo ve görsellik sinemanın bedeniyse, film müziği de onun ruhudur. Bu yüzdendir ki müziksiz bir film ruhsuz bir bedenden farksızdır.  Premier GrupYazar: Tamer SAĞCAN
Merve İldeniz ‘Hadi Gari Cumhur’da
22.05.2008

Merve İldeniz ‘Hadi Gari Cumhur’da

Uzun yıllardır Bodrum\'da yaşamını sürdüren Merve İldeniz, Bodrum filminde kamera karşısına geçecek. Filmin yönetmeni ve senaristi Harun Özakıncı ile 25 yıl öncesine dayanan tanışıklıkları Merve\'yi sette Nihan rolüyle buluşturacak. Filmin kurumsal niteliğini oluşturan Bodrum halkı ve Bodrum\'da yaşayanlar, rollerinin getirisini Cemal Uslu İlköğretim Okulu’na bağışlayacaklar. Hazırlıkları tüm hızıyla devam eden “Hadi Gari Cumhur” filmi; artık bir Bodrumlu olan Merve İldeniz\'in, gerçek yaşam öyküsüyle de benzerlikler göstermekte. İstanbul’daki hormonlu gıdalardan, trafik sıkışıklığından ve kirli havadan bunalıp, Bodrum’a yerleşip hediyelik eşya dükkânı açmak ve Bodrum’da yaşamak isteyen entel Nejat’ın hippi karısını canlandıracak olan Merve İldeniz, “Büyük şehirlerin sahte yaşantısı yerine Bodrum’da hippi olmayı tercih ederim; gerçek hayatta da Nihan karakterinin yarısı kadar hippi sayılırım zaten” dedi. Merve İldeniz, filmden elde edeceği gelirin Bodrum Cemal Uslu İlköğretim Okulu’na bağışlanmasını şart koştu...
‘O…Çocukları’ Mercek Altında!
21.05.2008

‘O…Çocukları’ Mercek Altında!

Vizyona girmeden önce, tepki toplayan ismi ile gündeme gelen “O…Çocukları” filmi hakkında farklı görüş ve değerlendirmelerin yer aldığı üç ayrı kritik, ana sayfamızda Sineyazılar bölümünde yayınlandı.Murat Sünter, Serkan Tavşanoğlu ve Mücahit Yılmaz tarafından kaleme alınan kritiklerde, tartışmalara neden olan “O…Çocukları” isminin filme uygun olup olmadığı; Demet Akbağ, Özgü Namal, Altan Erkekli, İpek Tuzcuoğlu ve Sarp Apak gibi ünlü isimlerden oluşan oyuncu kadrosunun performansları ve 12 Eylül 1980 ihtilalinin filmin senaryosundaki rolü gibi konular üzerinde duruluyor. Uzun zamandır adından söz ettiren ve gösterime girdiği ilk hafta Türkiye box office listesinin zirvesine yerleşen “O…Çocukları” filmi ile ilgili düşüncelerinizi sinemaseverler ile paylaşmak isterseniz, yorumlarınızı bekliyoruz.“O…Çocukları” Film Kritiklerinden Alıntılar:Herkes Şanslı Doğmuyor (Serkan Tavşanoğlu)