5 Maddede “Kehanet (Knowing)”
10.04.2009

5 Maddede “Kehanet (Knowing)”

1)    “Kehanet” geçmiş, bugün ve geleceği buluşturan filmlerden birisi. Şifrelere dayalı aksiyon filmlerini sevenlerin bir süredir merakla beklediği filmin yönetmeni ise Alex Proyas. Proyas’ı “Dark City, The Crow” ve “I. Robot” gibi filmlerden hatırlamak mümkün. Çekmiş olduğu filmlerle kendi tavrını ortaya koyan ve özellikle birkaçıyla sinemaseverlerin ve eleştirmenlerin de beğenisini kazanan yönetmen bu filmle filmografisinde yeni bir sayfa açıyor. Senaryosunun son halini alması 8 yıl süren filmin başrolünde ise Nicolas Cage var.
5 Maddede “Ölümcül İçgüdü”
27.03.2009

5 Maddede “Ölümcül İçgüdü”

1) “Ölümcül İçgüdü” Fransız gangster Jacques Mesrine’nin hayat hikâyesini anlatıyor. Mesrine’nin hapisteyken yazdığı otobiyografiden yola çıkılarak çekilen film, iki bölüm halinde gösterime giriyor. (İkincisi şimdilik Mayıs başında girecek gibi görünüyor) Yapımcı ve yönetmen, bir numaralı halk düşmanı ilan edilen bir gangsterin enteresan hikayesini bir filme sıkıştırıp, harcamak istememişler. İlk filmde Mesrine’nin kendini keşfi ve efsane haline gelişini izliyoruz. Jean - François Richet’nin yönettiği filmin çekimleri 33 hafta sürmüş ve birinci ve ikinci film eş zamanlı olarak çekilmiş.
5 Maddede “Sahtekârlar (Duplicity)”
20.03.2009

5 Maddede “Sahtekârlar (Duplicity)”

1) “Sahtekârlar” öncelikle başrol oyuncularıyla, ardından yönetmeniyle dikkat çeken bir film. Türkiye’de “Avukat” ismiyle gösterilen “Michael Clayton” ile Oscar başta olmak üzere birçok ödül töreninde dikkat çeken yönetmen Tony Gilroy’un yeni filmi bu. “Bourne” serisinin senaryo yazarlığını yaparken şirketler arası kirli rekabet ortamlarını keşfeden Gilroy, bu filmde bu durumları romantik bir çerçeve içinde ele almış. Her şirketin bir de rakip şirkette istihbarat departmanı kurmasını casusluğun temeli olarak nitelendiren yönetmen, bu çerçevede filme başlamış. Başrole de daha önce “Closer” filminde bir arada görme şansını yakaladığımız iki isim, Julia Roberts ve Clive Owen’ı yerleştirmiş.
Uçan Süpürge'nin Kışkırtıcı Konuğu
18.03.2009

Uçan Süpürge'nin Kışkırtıcı Konuğu

Bu sene 7-14 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan, Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, sadece Almanya’nın değil dünyanın en önemli yönetmenlerinden biri olan Ulrike Ottinger’i konuk ediyor. Ankara Alman Kültür Merkezi’nin katkılarıyla Ankara’ya gelecek olan Ottinger’in filmlerinin yanı sıra fotoğraflarından oluşan sergisi de sinemaseverler için unutulmaz bir deneyim olacak. Feminist Korsan Filmi Çekti 1942’de dünyaya gelen Ottinger, kariyerine Paris’te ressam olarak başladı. 1973’te ilk filmi ‘Berlin Ateşi - Wolf Vostell’i çekti. 1978’de yönettiği ‘feminist korsan filmi’ ‘Madame X’le dikkatleri üzerine çekti. Film, Ottinger’in sinemasındaki çılgınlığa işaret ederken, aynı zamanda, fetiş oyuncusu Tabea Blumenschein’i demir yumruklu, deri giysili dominant kaptan rolüyle bir yer altı ikonuna dönüştürdü. Yalnızca Almanya’nın değil dünya sinemasının en önemli kadın yönetmenlerinden biri sayılan Ottinger, sonraki filmlerinde de feminizmden kopmadı ve kışkırtıcı filmler yapmayı sürdürdü. 1983’te yönettiği ‘Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi’nde, Oscar Wilde'ın ünlü karakteri Dorian Gray’i bir kadın oyuncuya (Veruschka von Lehndorff) oynatarak cinsel kimlikleri ters yüz etti. Başyapıtları arasında sayılan ‘Moğolistanlı Joan D’arc’da (1989) seyirciyi Moğol kültürüyle tanıştırırken; ‘Sürgün Şangay’la (1997) 4,5 saate yaklaşan süresine rağmen meraklısına unutulmaz bir sinema deneyimi yaşattı. 6 Filmiyle Festival’de Uçan Süpürge, Ottinger’in ‘Berlin Ateşi - Wolf Vostell’ , ‘Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi’, ‘Ucube Orlando’, ‘Moğolistanlı Joan D’arc’, ‘Sürgün Şangay’ ve ilk kez bu sene Berlin Film Festivali’nde gösterilen son filmi ‘Kore Çeyiz Sandığı’ını 7-14 Mayıs tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturacak.
'Güneşi Gördüm' Kimin Hikayesi?
16.03.2009

'Güneşi Gördüm' Kimin Hikayesi?

“Güneşi Gördüm” kimin hikayesi? Hayatta tek arzusu çocuklarını okutmak olan Ramo’nun mu, parçalanan ailesine yeni bir hayat sunmaya çalışan Davut’un mu, erkek bedenine hapsolmuş kadın ruhuna karşı koyamayan Kadri’nin mi? Bu sorunun cevabını yönetmen Mahsun Kırmızıgül de karıştırmış olmalı. “Güneşi Gördüm”de birbiriyle bağlantılı üç farklı hikaye ile seyirci karşısına çıkan Kırmızıgül, üçünü de “ana hikaye” şeklinde kurgulayarak, filmdeki “bütünlük” duygusunu zedeliyor. Eş zamanlı “üç film birden” izliyormuş hissine kapılıyor insan. Merkezde, zorunlu göç nedeniyle doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalan Güneydoğulu bir ailenin trajik öyküsünü anlatan film;  göç sonrasında yan hikayelerini de geliştirmeye başlıyor. Bir kısmı İstanbul’a, bir kısmı Norveç’e göç eden bu insanlar; bambaşka dünyalarda buluyorlar kendilerini. Bir süre sonra, her biri kendi içinde ayrı olay örgülerine sahip, farklı sonlara ulaşan bağımsız hikayeler haline geliyor bu öyküler. Ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşen Kadri’nin yaşadıkları ise, İstanbul içinde “başka bir İstanbul” tasviri yapıyor seyircisine. Ailesindeki diğer erkeklere benzemeyen Kadri’nin, abisi Mamo’dan gördüğü şiddete dayanamayıp, fuhuş yaparak para kazanmaya zorlanan bir travestiye dönüşme hikayesi, filmin en “sert” sahnelerini içeriyor. Bu noktadan hareketle, “Güneşi Gördüm”ün esas derdinin “ötekileştirme” sorununa dikkat çekmek olduğunu söyleyebiliriz. Köylerinden göç etmeye zorlanan Kürt ailesinin kendi topraklarında, kendi devletinden gördüğü “ikinci sınıf insan” muamelesi ile abisinden sürekli dayak yiyen eşcinsel Kadri’nin maruz kaldığı şiddetin aynı nedene dayandığını anlatmaya çalışıyor Kırmızıgül; “kendisine benzemeyeni kabul etmemek (ve hatta yok etmek!)” İlk filmi “Beyaz Melek”te şehir hayatının duyarsızlaştırdığı insanların ve kimsesiz yaşlıların dramını gözler önüne seren Mahsun Kırmızıgül,  “Güneşi Gördüm”de daha “kritik” konuları ele alıyor. Güneydoğu’da yıllardır süre gelen terör sorununa değinen film, bu davanın “Kürt-Türk savaşı” olmadığının altını çiziyor. Filmin bu konuda tek kusuru, anlatmak istediklerini seyircinin yorumuna bırakmak yerine, karakterlerine söyletmesi. Seyirciye ders vermeyi amaçlayan didaktik öğretilerle dolu replikler, kendinizi Güneydoğu sorunu ile ilgili bir paneldeymiş gibi hissetmenizi sağlıyor. Ana hatlarıyla bir göç hikayesini konu alan film; hastalık, cahillik, vatan sevgisi, büyükşehir kaosu ve kaybolmuşluk gibi çeşitli temalarla destekliyor öyküsünü. Şehit ailelerinin yaşadığı üzüntü de var filmde, travesti olan oğlunun fuhuştan kazandığı paraya muhtaç kalan yaşlı bir babanın çaresizliği de... Anlayacağınız, “Beyaz Melek”te karşımıza çıkan “mesaj çeşnisi”, “Güneşi Gördüm”de de sunuluyor önümüze. Müzik kariyerinde göremediği saygınlığı, beyazperdede yakalayan Mahsun Kırmızıgül’ün sinemadaki istikrarlı tavrını takdir etmek gerek. (Atilla Dorsay bile hayran kendisine!) Sanatçının ikinci filmi “Güneşi Gördüm”; mekan seçimleri, çekim tekniği ve oyuncu performansları açısından da oldukça başarılı bir yapım. Filmin seyirci üzerindeki “duygusal etkisi” ise tartışılmaz. Canınız çok yanacak, bunu baştan söyleyelim.
'Hayat Var', 27 Mart'ta Gösterimde!
16.03.2009

'Hayat Var', 27 Mart'ta Gösterimde!

“Beş Vakit” filmiyle ulusal ve uluslararası birçok başarıya imza atan Reha Erdem’in yeni filmi Hayat Var, 27 Mart’ta sinemalarda... İstanbul’a ilk kez denizden yaklaşan ve İstanbul’u suların üzerinden görüntüleyen Reha Erdem’in son filmi “Hayat Var”, yönetmenin 20 yıllık sinema serüveninin son halkası. Filmde, 14 yaşındaki Hayat, balıkçılık yapan babası ve yatalak dedesiyle birlikte İstanbul Boğazı’nın kenarındaki derme çatma bir evde yaşar. Aşkın var olmadığı bu acımasız dünyada çocukluk ve kadınlık arasında sıkışıp kalan Hayat, etrafındaki tüm adaletsizliklere rağmen yaşama tutunmaya çalışır. 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Sinema Yazarları Jürisi özel ödülüne layık görülen “Hayat Var”, Şubat’ta gerçekleştirilen 59. Berlin Film Festivali’ne katılan iki Türk filminden biri oldu ve katılımcılar ve eleştirmenler tarafından büyük ilgi gördü. Başrolünü Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu ve Levend Yılmaz’ın paylaştığı Reha Erdem’in son filmi "Hayat Var", 27 Mart’ta sinemaseverlerle buluşuyor...